29 Aralık 2009 Salı

BÜTÜN TÜRK LEHÇELERİNDE YENİ YIL KUTLAMASI

Altay Türkçesi: Slerdi cangı cılla utkup turum!

Azerbaycan Türkçesi: Yeni iliniz mübarek olsun!

Başkırt Türkçesi: Hizzi yangı yıl menen kotlayım!

Çuvaş Türkçesi: Sene sul yaçepe salamlatap!

Füyu Kırgızcası: Naa cılıngar guttug bolsun!

Gagauz Türkçesi: Yeni yılınızı kutlerim!

Hakas Türkçesi: Naa çılnang alğıstapçam sirerni!

Karaçay-Malkar Türkçesi: Cangı cılığıznı alğışlayma!

Karakalpak Türkçesi: Canga cılıngız kuttı bolsın!

Karay/Karaim Türkçesi: Sizni yanhı yıl bıla kutleymın!

Kazak Türkçesi: Janga jılıngız kuttı bolsın! veya Janga jılıngız ben!

Kırım Türkçesi: Yangı ılıngız kaırlı (veya mubarek) olsun!

Kırgız Türkçesi: Cangı cılıngız kuttu bolsun!

Kumuk Türkçesi: Yangı yılıgız kutlu bolsun!

Nogay Türkçesi: Yanga yılıngız men!

Özbek Türkçesi: Yengi yılıngız mübarek bolsun!

Sarı Uygurca Türkçesi: Ak éy yahşi mo!

Şor Türkçesi: Naa çıl çakşı polzun!

Tatar Türkçesi: Sezne yanga yıl belen tebrik item!

Tuva Türkçesi: Caa çıl-bile bayır çedirip or men!

Türkiye Türkçesi: Yeni yılınız kutlu olsun!

Türkmen Türkçesi: Teze yılınızı gutlayaarın! (Irak Türkmenleri) Yengi iliyiz (iliwiz) mubarak olsun!

Uygur Türkçesi: Yengi yılıngızğa mübarek bolsun!

Yakut Türkçesi: Ehigini şanga sılınan eğerdeliibin!

Kaynak:Türk Dil Kurumu

11 Aralık 2009 Cuma

Mustafa Necati (1894-1929)

Devlet adamı. 1894 yılında İzmir’de doğdu. İstanbul Hukuk Okulunda okudu. İzmir Öğretmen Okulunda kısa bir süre öğretmenlik, Özel Şark Okulunda müdürlük yaptı. (1915-1918) Avukatlık yaptı. İzmir Yunanlılar tarafından 15 Mayıs 1919 da işgal edilince, Balıkesir Cephesindeki çete savaşlarına katıldı. Anzavur kuvvetlerine karşı, Kuvayı Milliye komutanı olarak savaştı. Yunanlılara karşı girişilen savaşlarda da bulundu. Balıkesir’de, İzmir’e Doğru gazetesinde Milli Kurtuluş Savaşını destekleyen yazılar yazdı.

Saruhan Milletvekili oldu. (1920) İstiklal Mahkemesi Başkanlığı yaptı. Millet Meclisinin ikinci dönemine, İzmir Milletvekili olarak girdi. Mübadele ve İmar ve İskan Bakanlığına (1923) daha sonra da Adliye Bakanlığına getirildi (1924). İki yıl kadar Öğretmenler Birliği Başkanlığında bulundu. 1925 yılından, ölünceye kadar da Milli Eğitim Bakanlığı (Maarif Vekilliği) yaptı. 1929da Ankara’da öldü.

Mustafa Necati, 1928da eğitimimizi daha üstün bir duruma getirmek için acele alınması gereken tedbirleri düşünmüş ve kanun haline getirmişti. İlk defa temelli olarak ve çok sayıda öğretmen yetiştirmekle zorunlu ilköğrenimi gerçekleştirme yolunu açtı. Onun zamanında kabul edilmiş kanunlarla öğretmenlik, bir meslek haline geldi. 1928de Türk harflerinin kabul edilmesiyle eğitimimizde görülen gelişme de onun zamanında gerçekleşti.

Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)

Muzaffer Kılıç (1897-1959)

Mustafa Kemalin yaveri. 1897de İstanbul’da doğdu. Harp Okulunu, topçu teğmeni olarak bitirdi. Galiçya Cephesinden sonra Filistin’de 7. Ordu Müfettişliği yaverliği yaptı ve bu sırada 7. Orduyu komuta eden Mustafa Kemalin karargahına geçti. Kumandanın emir subayı oldu. Bu beraberlik 1930 yılına kadar sürdü. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde, Heyeti Temsiliye çalışmalarında Mustafa Kemalin sivil karargahında kaldı. Ankara’ya geldikten sonra görevini sürdürdü.

Muzaffer Kılıç, Cumhuriyetin ilanından sonra, baştan beri Mustafa Kemalin yanındaki diğer subaylarla birlikte, terfi etti ve yüzbaşı oldu. Çankaya Köşkündeki görevini aksatmadan, Ankara Hukuk Mektebine girdi ve 1928de mezun oldu. Kısa bir süre sonra da iş hayatına atıldı. Ticaretle uğraştı. Bir nebati yağ fabrikası kurdu. Bu arada İstanbul Şehir Meclisi Üyeliğine seçildi ve uzun yıllar burada kaldı. Aynı zamanda Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketinin yöneticiliğini üstlendi.

1939da bir dönem Giresun Milletvekilliği yaptı. 1959da özel işlerini izlemek için Ankara’ya giden Muzaffer Kılıç Kızılay’da, sokakta geçirdiği bir kalp krizi sonunda öldü.


Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)

Müfit Özdeş (1874-1940)

Asker ve siyaset adamı. 1874 yılında Kırşehirde doğdu. Harp Akademisindeyken çöküşe hızla yaklaşan Osmanlı İmparatorluğunun içinde bulunduğu zor şartlardan kurtarmanın yollarını arayan genç subaylar arasında idi. Hürriyetçi görüşleri benimsemiş olan Mustafa Kemal ve Ali Fuat Cebesoy gibi subaylarla yakın ilişkiler kurdu. Bu arkadaşları ile birlikte gizli bir gazete çıkarma çabası içine girdi.

Girişimin cezası, korktuğundan hafif oldu ve rütbesinin geri alınmasını beklerken, sürgün niteliğinde bir atanma emri aldı. Mustafa Kemal ile birlikte Şama gönderildi. İstanbul'da başlayan dostluk Şam'da daha da koyulaştı. Mustafa Kemal ile hemen her vakit beraber idiler. Çok geçmeden sürgünde tanıştıkları, tıp öğrencisi Mustafa Efendi, düşüncelerine yeni unsurlar ekledi. Aslında o da siyasetle ilgilendiği için İstanbuldan uzaklaştırılmıştı.

Çok geçmeden bu üç arkadaş düşüncelerini gerçekleştirmek için bir örgüt meydana getirmeye karar verdiler ve Vatan ve Hürriyet Cemiyetini kurdular. Gizli cemiyetin karargahı tıp öğrencisi Mustafa Efendinin dükkanıydı. Lütfi Müfit, Milli Mücadelenin başından itibaren eski arkadaşı Mustafa Kemalin yanında yer aldı. Kurtuluş Savaşının sonuna kadar cephelerde savaştı. Savaşın sonunda Binbaşılıktan emekliye ayrılarak Meclise girdi. (1923) 1939a kadar Milletvekilliği yaptı. Bu süre içinde bir ara Şehremaneti Müfettişliği yapan Lütfi Müfit 1940da İstanbulda öldü.

Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)

10 Aralık 2009 Perşembe

Nuri Mehmet Conker (1882-1937)

1882 yılında Selanik’te doğdu. 1902de Harbiye yi, 1905de Harp Akademisini bitirdi. Atatürk’ün çocukluk ve silah arkadaşıdır. Nuri Mehmet Conker Selanik’te 3. Orduda, Hareket Ordusunda, Arnavutluk Harekatında, Afrika’da Trablusgarp ve Bingazi Muharebelerinde, Anafartalar’da ve Conkbayırı Muharebelerinde, doğuda Muş Cephesinde bulundu. İleri saflarda yer aldığı Bolayır ve Conkbayırı Muharebelerinde yaralandı.

Nuri Mehmet Conker, 1920 Haziranında Ankara’ya gelerek Kurtuluş Savaşına katıldı. Kendisine önce TBMM tarafından basın ve istihbarat müdürlüğü görevi, bir süre sonra da Ankara bölge komutanlığı görevi verildi. Kısa bir süre de Ankara Valiliği yaptı.

Eylül 1920 - Mart 1921 tarihleri arasında 41. Tümen Komutanlığı ve aynı zamanda Adana Valiliği görevini yürüttü.

1921 yılında kendi isteğiyle emekli olan Nuri Mehmet Conker, 1925-1927 yılları arasında Kütahya Milletvekilliği yaptı, 1932-35 yılları arasında ise Gaziantep Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilliği yaptı. Nuri Mehmet Conker’in Zabit ve Komutan adlı bir eseri vardır. 1937 yılında Ankara’da öldü.

Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarhi" adlı kitabı)

4 Aralık 2009 Cuma

Ömer Naci (1878-1916)

1878 yılında İstanbul’da doğdu. Bursa’daki Işıklar Askeri Lisesinde okurken hocaları ve arkadaşlarının hemen hepsi kendisini geleceğin başarılı bir askeri değil de güçlü bir şair ve ateşli bir hatip olarak görüyorlardı. Çok okuyordu, okuduklarının çoğu Namık Kemalin, Tevfik Fikretin şiirleri ve Jön Türklerin gizli yayınlarıydı. Bu yüzden de sık, sık başı derde giriyordu. Bunun sonucu olarak Bursa’daki öğrenim yıllarında izin zamanlarını okulun cezaevinde geçiriyordu.

Okuldan kovulmasının düşünüldüğü bir sırada, hocalarından birinin arka çıkmasıyla 1895 yılında Manastır İdadisine sürüldü. Ne var ki, Ömer Naci’nin bu yeni okulda ilk ilgilendiği kişilerden biri de o tarihlerde aynı okulda okuyan Mustafa Kemal oldu. Ömür boyu sürecek bir dostluk hemen o günlerde başladı.

Ömer Naci güzel konuşmasıyla Mustafa Kemali etkiledi. Ömer Naci Subay çıktıktan sonra İttihat ve Terakki Fırkasına girdi; burada yönetim kurulu üyeliğine kadar yükseldi; İttihat ve Terakkicilerin hükümeti ele geçirmelerini sağlayan Babıali Baskınını düzenleyenlerin başında o vardı. Subay olarak Kafkas Cephesinde, İran da bulundu. Buralarda Teşkilatı Mahsusa görevlisi olarak baskınlar düzenledi, çete savaşları verdi.

1916 yılında maalesef çok genç ve faydalı olacak bir yaşta vefat etti.

Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)

Rauf, Hüseyin Orbay (1881-1964)

Rauf Orbay 1881 yılında İstanbulda doğdu. Milli Mücadeleye katılmak üzere Anadoluya geçtiğinde imparatorluğun hemen her yanına ün salmış milli kahramanlardan biriydi. Bahriye Mektebini bitirmiş, Balkan Savaşı sırasındaki deniz savaşlarında büyük başarılar göstermiş ve bu nedenle "Hamidiye Kahramanı" ünvanını kazanmıştı.

İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nazırlığı yaptı, bütün bu parlak başarıların sonunda Osmanlı İmparatorluğunun çöküş belgesi olan Mondros Mütarekesini imzalamak zorunda kaldı.

Malta sürgününden dönen Rauf Orbay 1921de Ankaraya gittiğinde kendisine Nafia Vekilliği verildi. Bakanlıktan ayrıldığı yıl Meclis İkinci Başkanlığına seçildi, 1922-1923 arasında birkaç ay Başbakanlık yaptı.

1942-1944 yılları arasında Türkiyenin Londra Büyükelçisi oldu. Rauf Orbay 1964 yılında öldü.


Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)

Recep Peker (1889-1950)


Cumhuriyet Halk Fırkasının ilk Genel Sekreteri olan Recep Bey (Peker) 1889da İstanbulda doğdu. 1907de Harp Okulunu, 1919da Harp Akademisini bitirdi.

1920de Kurtuluş Savaşına katılmak üzere Anadoluya geçti. Kütahya Milletvekili seçildiği 1923ten başlayarak dört kez Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliğine seçilen Peker, Ağustos 1946da çok partili dönemin ilk hükümetini kurdu.

Eylül 1947de Başbakanlıktan istifa etti. 1923te Hakimiyet-i Milliye gazetesine başyazılar da yazan Recep Pekerin 1935te İnkılap Tarihi Dersleri adlı bir kitabı yayınlandı. 1 Nisan 1950 tarihinde İstanbul’da vefat etti

Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)

Refet Bele (1881-1963)

Refet Bele 1881 yılında İstanbulda doğdu. 1899 yılında Harp Okulunu, 1912de Harp Akademisini bitirdi. I. Dünya Savaşında Filistin Cephesinde İkinci Gazze Muharebesinde başarı sağladı.

Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşındaki görevi, Mustafa Kemal ile birlikte Samsuna çıkışıyla başladı. Refet Bey, merkezi Sivasta bulunan ve Mustafa Kemalin müfettiş olarak görevlendirildiği 3. Orduya bağlı, 3. Kolordu Komutanlığına atandı.

Samsun delegesi olarak Erzurum Kongresine ve Sivas Kongresine katıldı. Aydın ve çevresinde ayaklanmalar başlayınca burada görevlendirildi. Daha sonra Çerkez Ethem Ayaklanmasını bastırdı. Bu arada generalliğe yükseltilerek Dahiliye Vekilliğine ve Batı Cephesi Komutanlığına atandı.

1922de Doğu Trakyayı geri almakla görevlendirildi. Cumhuriyetin ilanından sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına girdi. 1926 yılında milletvekilliğinden ve askerlikten ayrılan Refet Bele, 1935-1939 ve 1946-1950 tarihlerinde İstanbul Milletvekili seçildi.

Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)

Ruşen Eşref Ünaydın (1892-1959)

Ruşen Eşref Ünaydın 1892 yılında İstanbulda doğdu. Galatasaray Sultanisini ve Edebiyat Fakültesini bitirdi. Askeri Baytar Alisinde, Darülmuallimini Alide, Türkçe ve Fransızca öğretmenliği yaptı. Yazarlık hayatına 1914te mütercimlikle başladı. 1918de Yeni Gün muhabiri olarak Kafkasyaya, Tasvir-i Efkar muhabiri olarak Sivasa gitti. Dergi ve gazetelerde mülakat ve gezi türünde yazıları yayımlandı. 1920de Anadolu Hükümetinin çağrısı üzerine İnebolu yoluyla Ankaraya gitti; Türk Kurtuluş Savaşına katıldı.

1922 yılında Buhara Elçiliği Başkatibi oldu. Lozan Konferansında Matbuat Müşavirliği yaptı. TBMM ikinci döneminde Afyonkarahisar Milletvekili seçildi. Riyaseti Cumhur Umumi Katipliğinde, Tiran, Atina, Budapeşte Elçiliğinde ve Roma, Londra ve Atina Büyükelçiliğinde bulundu.

1952de emekliye ayrıldı. "Servet-i Fünun", "Donanma", "Tedrisat", "Türk Yurdu" ve "Yeni Mecmua"da yayımladığı mülakat, mensur şiir ve hatıra türünde yazılarıyla tanındı. Mustafa Kemal Paşanın yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal Paşayı Türk basınında ilk defa tanıtmasıyla ünlüdür.

Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)

Salih Bozok (1881-1941)

Salih Bozok 1881de Selanikte doğdu. Mustafa Kemal ile önce mahalle, daha sonra da okul arkadaşlığı oldu. İkisi de aynı okullarda okuduktan sonra aynı yıl Harp Okulunu bitirdiler. Salih Efendi jandarma sınıfına seçilmişti. Mustafa Kemal ise Akademiye devam edecek, kurmay olacaktı. Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Anadoluya geçmeden önce ve Suriye Cephesinde bulunduğu sırada Salih Efendiyi Başyaver olarak yanına getirtti. Sürekli beraberlik böyle başladı ve Salih Bey yarbaylıktan emekliye ayrıldıktan sonra bile Mustafa Kemalin yakınında kaldı.

Yüzbaşı Salih, Mustafa Kemalin yanında, Heyeti Temsiliyede görevli olarak Ankaraya gitti. Mustafa Kemal Meclis Başkanı iken o da Meclis Başkanı Başyaveriydi. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçilince yarbay Salih de Cumhurbaşkanlığı Başyaveri oldu. Yarbay rütbesinde ordudan istifa ettiğinde önce, o zamanki adı Bozok olan Yozgattan milletvekili seçildi; milletvekilliği 1939 seçimlerine kadar her dönemde yenilendi; bu arada Mustafa Kemalin sofrasındaki yerini ve çevresindeki görevini de muhafaza ediyordu. Salih Bey bu dönemde İş Bankasının kurucuları ve hissedarları arasında yer aldı. Mustafa Kemalin ölümüyle Salih Bozokun dünyası da yıkılmış oldu.

10 Kasım 1938 günü "Başkomutan yaversiz gidemez!" diyerek kalbine kurşun sıkmak suretiyle intihara teşebbüs etmiş, ancak Atatürk'ün başında bulunan doktorların anında müdahalesi ile kurtarılmıştır.

Atatürk’ün vefatından sonra milletvekilliği sürdüğü halde sağlık durumundan şikayet ederek Yalovaya çekildi ve 1941 yılında öldü.

Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)

3 Aralık 2009 Perşembe

Tevfik Rüştü Aras (1883-1972)

Tevfik Rüştü Aras 1883 yılında Çanakkalede doğdu. Beyrut Tıbbiyesini bitirdi ve doktor olarak İzmir, Selanik ve İstanbulda çeşitli görevlerde bulundu. İttihat ve Terakkiye girdi. Selanikte Mustafa Kemal ile yakın arkadaş oldu. 1918de Meclisi Ali-i Sıhhi (Yüksek Sağlık Kurulu) üyesiydi. 1920 yılında Ankarada TBMM açıldıktan sonra Muğladan (müstakil Menteşe livası) milletvekili seçildi. İlk dönemde Kastamonu İstiklal Mahkemesi Üyeliğine getirildi. TBMM Hükümetinin Rus Federatif Sosyalist Cumhuriyetine ilk büyükelçi olarak gönderildiği Ali Fuat Paşa (Cebesoy) delegasyonu ile Moskovaya gitti. 1923ten 1939a kadar İzmir Milletvekilliğinde bulundu.

4 Mart 1925te Takrir-i Sükun Kanunundan sonra kurulan İsmet Paşa (İnönü) Kabinesinde Hariciye Vekili oldu. Atatürkün ölümüne kadar kurulan bütün kabinelerde bu görevi sürdürdü. Dış İşleri komiseri Litvinovun davetlisi olarak üç kere Rusyaya gitti. 1926da Odesada 1930da ve 1937de Sovyet ileri gelenleriyle Moskovada görüşmeler yaptı. 1939da Londra Büyükelçiliğine atandı ve üç buçuk yıl İngilterede kaldı. 1943te emekli oldu. Savaşın sonlarında İstanbul basınında (Özellikle Tan gazetesinde) yazılar yazdı. Demokrat Partinin kuruluş mücadelesini destekledi. 1952-1959 yıllarında İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı.

Tevfik Rüştü Arasın Dış İşleri Bakanlığı sırasında verdiği söylevleri Numan Menemencioğlu tarafından derlenerek bir kitap haline getirilmiştir. Lozanın İzlerinde On Yıl (1937, Fransızcası; 10 ans surles traces de Lausanne), Uluslararası Diplomasi Akademisi tarafından yayımlanan Diplomasi Sözlüğü (Dictionnaire diplomatigue) Türkiyenin Dış Politikası (Lapolitigue exterieure de la Turguie) maddesini de Tevfik Rüştü yazmıştır. Günlük basında çıkan yazılarının güncel olmayanlarını Görüşlerim (1945 ve 1963) adlı iki cilt kitapta toplayan Tevfik Rüştü Aras, 1972 yılında İstanbulda öldü.

Yunus Nadi Abalıoğlu (1880-1945)

Gazeteci Yunus Nadi Abalıoğlu 1880 yılında Fethiyede doğdu. Abalızade Hacı Halil Efendinin oğlu olan Yunus Nadi, ilk öğrenimini Fethiyede yaptı, Rodos adasında Süleymaniye Medresesinde, İstanbulda Galatasaray Sultaniyesinde okudu. Sonra Hukuk Mektebine devam etti.

1900da Malumat gazetesinde çalışmaya başladı. 1910da İttihat ve Terakki Cemiyetinin çıkardığı Rumeli gazetesinin başyazarı oldu. 1911de Meclis-i Mebusana Aydın Milletvekili olarak katıldı. 1918de İstanbulda Yenigün gazetesini kurdu.

1920de Muğla Milletvekili olarak TBMMne girdi. 1924te İstanbulda Cumhuriyet gazetesini kurdu ve ölümüne kadar başyazarlığını yaptı. TBMMnin 6. dönemine kadar Muğla Milletvekilliğini yapan Abalıoğlu, 28 Mart 1945te tedavi için gittiği Cenevrede öldü.

25 Kasım 2009 Çarşamba

2009 YILI KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

Kurban Bayramınızı tebrik eder, nice bayramları sağlık, huzur, birlik, beraberlik içerisinde geçirmemizi ve ÜLKEMİ karıştırmak isteyenlere Cenab-ı Hakkın fırsat vermemesini bunu amaçlamış olanlara da izan vermesini niyaz ederim.

17 Kasım 2009 Salı

Türkiye Cumhuriyeti (29 EKİM 1923-SONSUZA KADAR)





KURTULUŞ SAVAŞI ( 1919-1922)
Türk Kurtuluş Savaşı; ülke bütünlüğünü korumak, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak için tüm ulusca girişilen, çok cepheli bir savaştır. Kurtuluş Savaşı; Osmanlı Devleti’ni yok eden, Türklere yaşam hakkı tanımayan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonucu Türk milletinin bir ölüm-kalım mücadelesi olarak başlamıştır.

KURTULUŞ SAVAŞI ÖNCESİ DURUM:

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini belirleyen Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) ile Anadolu ve Trakya her türlü işgale açık bir duruma geliyordu. Çünkü Mondros ateşkes hükümleri galip devletlere gerekli gördükleri her yeri işgal etme hakkı tanıyordu. Ülke işgale uğrarken Padişah için önemli olan; saltanatın, halifeliğin ve hanedanın selameti idi. Bu antlaşma çok ağır koşulları içerirken, İstanbul Hükümeti ileride yapılacak barış görüşmelerinde bu koşulları hafifletebileceğini umuyordu.

Mondros Ateşkes antlaşmasının hemen ardından işgaller başladı. Bu antlaşmanın 7 inci maddesine göre, İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durumu bahane ederek istedikleri bölgeleri işgal edebileceklerdi.Boğazlar İngilizlerin kontrolüne geçti. İngilizler Çanakkale, Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon, Urla ve Kars’ı işgal ettiler. Fransızlar ise; Trakya’daki demiryolunun önemli istasyonlarını, Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon istasyonunu işgal ettiler. İngilizler tarafından işgal edilen, Güney Doğu’daki bazı iller daha sonradan Fransızlara terk edilmiştir. İtalyanlar ise Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e de asker yolladılar. Mondros Mütarekesi’nin Doğu Anadolu’da 6 vilayetin Ermenilere bırakılacağına ilişkin maddesi Ermenileri harekete geçirdi. Ermeniler kurdukları Alaylarla Doğu Anadolu’da yayılmaya ve bölgedeki Türklere zulüm ve baskı yapmaya başladılar. Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’ya Fransızlarla birlikte Ermeni çetecileri de geldi.
Yunanlılar kendilerine vaat edilen Ege Bölgesi’ni ele geçirmek üzere, İngiliz, Amerikan ve Fransız savaş gemilerinin koruması altında, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgale başladılar. İzmir’in işgaline tepki olarak gazeteci Hasan Tahsin tarafından düşmana atılan ilk kurşun Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı olmuştur. Daha sonra Yunanlılar 3 koldan Ege Bölgesi’ni işgale başladılar.
Mondros ateşkes antlaşmasından sonra işgallerin başlamasına karşılık Padişah ve Osmanlı Hükümeti işgallere karşı ses çıkarmamışlar, orduyu geliştirip güçlendirmeye yönelmemişler, sadece kendi çıkarlarını düşünmüşler, çekingen ve korkak davranmışlar, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için hiçbir tedbir almamışlardır.

Kurtuluş savaşımızda işgallere karşı ilk silahlı direniş Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara karşı başlamışsa da, ilk Kuvayı Milliye hareketi Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı oluşturulmuştur. Yunan birliklerinin İzmir’i işgal etmesi ve Anadolu içlerine ilerlemeye başlamasına seyirci kalan Osmanlı Hükümeti’nden artık hiçbir şey beklenemezdi. Bu durum, Kuvayı Milliye’nin doğuşunu ve Milli Mücadele’nin başlamasını kolaylaştırıcı etkenler olmuştu.

MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE KONGRELER:

Gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, Türk Halkının ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız olarak bağımsız, yeni bir Türk devleti kuracak güçte olduğunu inanıyordu. Padişahın ve İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetçi tutumu karşısında kurtuluş yolunun Milli Mücadele olduğunu anlamıştı. Düşman işgallerine karşı bazı bölgelerde gösterilen direniş ve milli teşekküllerin kurulması da onu umutlandırmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmek için bir fırsat aradığı sırada, Karadeniz’deki Pontus Rum çetelerinin bölgedeki Türklere karşı saldırıları artmıştı. İngiltere asayiş ve sükunun sağlanmaması durumunda bölgeyi işgal edeceğini bir nota ile İstanbul Hükümeti’ne bildirdi. Padişah bölgedeki güvenliğin sağlanması için Mustafa Kemal Paşa’yı 9.Ordu Müfettişliğine atamıştır. Güvendiği arkadaşlarını yanına alan Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarih aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın fiilen başladığı tarihtir.

Mustafa Kemal, askeri örgütlenmeyi sağlamak için Havza’dan Anadolu’daki tüm komutanlarla temasa geçmiştir. Komutanlara ve Valilere yayınladığı genelgelerle (Havza Genelgesi) halka felaketin büyüklüğünün anlatılmasını ve işgallere karşı da mitinglerin yapılmasını istemiştir. İlk miting 30 Mayıs 1919’da Havza’da yapılmıştır.
AMASYA TAMİMİ (22 Haziran 1919)
12 Haziran 1919’da Havza’dan Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa buradan yayınladığı bildiri ile ülkenin içine düştüğü durumu açıklıkla saptıyor, çözümün bütün güçlerin birleşmesinden geçtiğini vurguluyordu. M.Kemal Amasya’da Anadolu ve Rumeli’de kurulan Mudafaa-i Hukuku Derneklerini birleştirme, kongreler yaparak tüm ulusun kesin kararına dayalı yeni bir yönetim kurma amacıyla Amasya Tamimi’ni hazırlamıştır.

Bu tamimin önemli maddeleri:
-Vatanın bütünlüğü ulusun bağımsızlığı tehlikededir. Hükümet millet için üstlendiği görev ve sorumluluklarını yerine getirememektedir.
-Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
-Ulusun haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve kontrolden uzak bir ulusal kongrenin toplanması şarttır. Bu kongreye her ilden, her sancaktan milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin seçilerek hemen yola çıkarılması gereklidir. Keyfiyet milli bir sır olarak saklanmalıdır.
-Doğu illeri adına, 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.
Amasya Tamimi’nin önemi: Bu tamim ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda atılan ilk adımdır. Ulusun teşkilatlandırma ve mücadele yöntemleri belirginleşmiştir. Ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık fikri ilk kez ortaya atılmıştır.
ERZURUM KONGRESİ (23 Temmuz-7 Ağustos 1919)
Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi ile Trabzon Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti ortak bir kongre düzenlemek için çalışmalar yapıyorlardı. 3 Temmuz’da Erzurum’a gelen Mustafa Kemal, 8 Temmuz’da İstanbul’a görevinden ve askerlikten ayrıldığını bildirerek, Osmanlı Hükümeti ile tüm ilişkilerini sona erdirmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum Şubesi’nin başkanlığına seçildi. Erzurum, Sivas, Bitlis, Van ve Trabzon’u temsil etmek üzere 56 delegenin katıldığı Erzurum kongresi 23 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanarak aşağıda yazılı tarihi kararı almıştır.

Erzurum Kongresi Kararları:
-Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez.
-Yabancıların baskısı altındaki Osmanlı Hükümeti’nin dağılması karşısında ulus tümden direniş ve savunmaya geçecektir.
-Vatanı kurtarma yolunda İstanbul Hükümet’i başarısız kalırsa geçici bir hükümet kurulacaktır.
-Ulusal kuvvetleri ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır
-Hıristiyanlara egemenlik ve ayrıcalık tanınamaz.
-Manda ve himaye kabul edilemez.
-Mebusan Meclisi açılmalı, hükümetin çalışmalarını denetlemelidir.

Kongrenin Önemi:
-Yeni bir devlet kurma düşüncesi belirginleşmiştir.
-Misak-ı Milli sınırları ilk kez belirlenmiştir.
-Mustafa Kemal’in başkanlığında Doğu illerini temsilen, Heyet-i Temsiliye (Temsil Heyeti) adıyla bir yürütme organı seçilmiştir.
-Erzurum Kongresi’nin toplanma amacı bölgesel, alınan kararlar yönünden ise ulusaldır.
SİVAS KONGRESİ (4-11 Eylül 1919)
Ulusal direnişi oluşturmada ikinci büyük adım Sivas’ta atılmıştır. Bu kongre, Heyet-i Temsiliye’nin yanı sıra bazı vilayetlerden seçilmiş temsilcilerle birlikte 38 delegenin katılımı ile 04/11 Eylül 1919’da yapılmıştır. İstanbul Hükümeti’nin Sivas’ta kongrenin yapılmasını önlemek için uyguladığı tüm baskılar sonuçsuz kalmıştır.

Sivas Kongresi Kararları:
-Erzurum Kongresinde alınan kararlar kabul edildi.
-Anadolu ve Rumeli’de kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk dernekleri, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği adı altında birleştirildi. Erzurum Kongresi’nde seçilen 9 kişilik Heyet-i Temsiliye, 6 kişi daha ilave edilerek tüm yurdu temsil etme yetkisiyle genişletildi. Başkanlığına Mustafa Kemal getirilmiştir.

Önemi :
-Erzurum kongresinde alınan kararlar bir bölge halkının kararları olmaktan çıkarılıp tüm ulusa mal edilmiştir.
-Ulusun geleceğine ulusun kendisinin karar vereceği ilkesi gerçekleştirilmiştir.
-M.Kemal kongrede Temsil Heyeti’nin başkanı olarak seçilmekle Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yetkili lideri haline gelmiştir.
-TBMM bu kongrede seçilen Temsil Heyeti tarafından açılacaktır.
AMASYA GÖRÜŞMELERİ (20-22 Ekim 1919)
Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti ile yaptığı yazışmalarda; Hükümetin Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde alınan kararlarına bağlı olmasını, Meclis-i Mebusan toplanana kadar hükümetin önemli kararlar almamasını, atamalarda Heyet-i Temsiliye’ye danışılmasını istemiştir. Ancak bütün bu yazışmalar bir sonuç vermedi. Bununla birlikte, İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal ile görüşmek üzere Anadolu’ya bir temsilci gönderdi.(Bahriye Nazırı Salih Paşa).

İstanbul Hükümeti ile Heyet-i Temsiliye arasında yapılan Amasya görüşmelerinde taraflar şu esaslar üzerinde anlaşmışlardır:
-İstanbul Hükümeti Sivas Kongresi kararlarını Meclis-i Mebusan’da onaylanması şartıyla kabul edecektir.
-Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği yasal bir kuruluş olarak İstanbul Hükümeti’nce tanınacaktır.
-Türklerin çoğunlukta olduğu yerlerin işgaline izin verilmeyecektir.
-Müslüman olmayan topluluklara Türklerin egemenlik haklarını, toplumsal dengesini bozacak ayrıcalıklar tanınmayacaktır.
-Meclis-i Mebusan’ın güvenlik bakımından İstanbul’ da toplanması uygun değildir.
-İtilaf Devletleri ile yapılacak barış görüşmelerinde Heyet-i Temsiliye’nin uygun göreceği temsilcilerin bulunması sağlanacaktır.

Sonuç:
-Heyet-i Temsiliye Osmanlı Hükümeti tarafından resmen tanınmıştır.
-Görüşmeler sonunda Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da açılması İstanbul Hükümeti’nce kabul edilmiştir.

HEYET-İ TEMSİLİYE’NİN ANKARA’ YA GELİŞİ (27 ARALIK 1919)

27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Mustafa Kemal burasını Anadolu’daki direniş hareketinin merkezi olarak seçmişti. Gerçekten de Ankara coğrafi konum bakımından Anadolu’nun ortasına yakın bir yerde bulunuyordu.Ayrıca o dönemin en önemli ulaşım aracı olan demiryolu Ankara’ya kadar uzanıyordu.

MECLİS-İ MEBUSAN’IN SON TOPLANTISI VE MİSAK-I MİLLİ’NİN KABUL EDİLMESİ (28 Ocak 1920)

12 Ocak 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusan son kez toplandı. Bu meclisin verdiği en önemli karar, taslakları Mustafa Kemal tarafından milletvekillerine Ankara’da verilen ve sonraları Misak-i Milli olarak adlandırılacak olan Ahd-ı Milliye(Ulusal And) 28 Ocak 1920’de kabul edildi. Meclisin ve İstanbul Hükümeti’nin çalışmalarından ve Anadolu’da artan direniş hareketlerinden rahatsızlık duyan İtilaf Devletleri 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal ettiler. Yunan birlikleri de Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başladı. İstanbul’un işgalinden sonra Meclis-i Mebusan padişah tarafından kapatılmıştır.

Misak-ı Milli (Ulusal And) kararları:
-Halkı özgür kalır kalmaz ana yurda kendi istekleriyle katılmış olan Kars, Ardahan, Artvin için gerekirse yeniden oylama yapılacaktır.
-Batı Trakya’nın durumu orada yaşayanlar tarafından saptanmalıdır.
-Halifeliğin, İstanbul ve Marmara’nın güvenliği sağlanmalıdır. Boğazlar konusu, ilgili devletlerle birlikte verilecek kararlarla çözümlendikten sonra Boğazlar dünya ticaretine açılabilecektir.
-Azınlıklar için istenen haklar sınırlarımız dışındaki Türklere de uygulanması koşuluyla kabul edilebilir.
-Ulusal ve ekonomik gelişmemizi mümkün kılmak amacıyla tam serbestlik ve bağımsızlık sağlanması, siyasi, adli, mali gelişmemize engel olan sınırlamaların kaldırılması gereklidir.
-Müslüman Arapların çoğunlukta olduğu yerlerin kaderi halkın oyuna uygun olmalıdır.
Önemi:
-Misak-ı Milli ile M.Kemal Paşa’nın düşünceleri Osmanlı parlamentosu tarafından kabul edilmiş ve yasallaşmıştır.
-Türk ulusunun bağımsızca yaşayacağı vatan sınırları çizilmiştir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN AÇILMASI (23 Nisan 1920)

İstanbul’un işgal edilmesi ve Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla Osmanlı yönetimi çökmüştür. Padişah İtilaf Devletlerin esiri haline gelmişti. Böyle bir durumda ulus kendisini yönetmeye başlamalıdır. Ulusu temsil eden, ulus adına karar veren yetkili organa ihtiyaç vardır. Bu da yeni bir meclistir. 23 Nisan 1920’de 338 milletvekilinin katılımı ile TBMM açıldı. Meclisin açılmasıyla Heyet-i Temsiliye’nin görevi sona ermişti. Meclis M.Kemal’i başkanlığa getirmiştir. 2 Mayıs 1920’de ilk TBMM Hükümeti kuruldu. 20 Ocak 1921’de yeni Türk devleti’nin ilk Anayasa’sı (Teşkilat-ı Esasiye) oluşturulmuştur.

Bu anayasaya göre;.
-Egemenlik ulusa aittir.
-Kuvvetler birliği ilkesini benimsemiştir.
-Meclis Başkanı hükümetin de başkanıdır.

ÖNEMLİ AYAKLANMALAR

Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bir çok ayaklanmalar çıkmıştır. Bu ayaklanmaların bir bölümü Türk topraklarını parçalayarak yeni bir devlet kurmayı amaçlayan, diğer bölümü ise, saltanat ve hilafete geleneksel ve dinsel bakımdan bağlı olanlarca çıkarılmış isyan hareketleridir. Hıyanet, kin ve taassubun yarattığı isyanların amacı; milli hareketi boğmaktır. Atatürk, öncelikle iç isyanların bastırılmasına, ülkede iç güvenliğin sağlanmasına son derece önem vermiştir. Bir yandan vatana ihanet yasası çıkarılırken, öbür yandan da iç isyanları bastırmada kullanılmak üzere Seyyar Jandarma Müfrezeleri kurulmuştur. Ayaklanmalar milli mücadeleyi geçiktirmiştir.

Doğrudan İstanbul Hükümetince Yürütülen Ayaklanmalar:
-Ahmet Aznavur Ayaklanması (2 Kasım 1919-16 Nisan 1920)Manyas –Susurluk-Gönen –Ulubat dolaylarında Aznavur’un çıkardığı ayaklanmayı önce Milli kuvvetler, sonra’da Çerkez Ethem bastırmıştır.
-Halifelik ordusu (Kuva-i İnzibatiye):
İstanbul yönüne geçişi sağlayan Geyve ve çevresinde iyi donatılmış Kuva-i Milliye’ye karşı İngilizlerin desteği ile kurulan Halifelik Ordusu. Milli Kuvvetler tarafından dağıtılmıştır.

İstanbul Hükümeti ve İşgal Güçlerinin Birlikte Çıkardığı Ayaklanmalar:
En yaygın olanıdır. İşgalcileri kendi etki alanlarındaki milli uyanışı ezmek için her çareye başvurmuşlardır. Gizli ajanlarıyla İstanbul Hükümetiyle işbirliği yapıp din sömürücülüğü yoluyla halkı ayaklandırmışlardır.
-Bolu-Düzce-Hendek ve Adapazarı Ayaklanmaları:
Boğazları elde tutmak amacıyla çıkartılan ayaklanma. Kuvayı Milliye kuvvetlerince bastırılmıştır.
-Yozgat Ayaklanması:
Bu ayaklanmayı Çerkez Ethem daha sonrada Milli Kuvvetler bastırmıştır.
-Afyon Ayaklanması:
Yunan ajanlarının kışkırtması sonucunda Çopur Musa adlı çıkar düşkününün çıkarttığı bu ayaklanma Kuvayı Milliye tarafından bastırıldı.
-Konya Ayaklanması :
Din duygusu kullanılarak Fransız, İngiliz, İtalyan ajanlarının kışkırtmalarıyla çıkmıştır. Milli kuvvetlerce bastırılmıştır.
Milli Aşireti Ayaklanması:
Urfa’da yaşayan bu aşiret Fransızlarla işbirliği yaparak ayaklanmıştır. Milli kuvvetlerce bastırılmıştır.

Azınlıkların Çıkardığı Ayaklanmalar:
-Fransızların desteğiyle 10 Temmuz 1920’de Adana’ya giren Ermeni İntikam Alayı’nın ayrıca doğu illeri sınırında bulunan diğer Ermenilerin ayaklanma kışkırtma ve savaş açma şeklindeki baskılarıdır.
-Yunan desteğini alamayan Doğu Karadeniz Rumlarının Pontus devletini kurma amacıyla çıkarttığı ayaklanmalardır. Aralık 1920 de başlayan ayaklanmalar kesin zaferin kazanılmasından sonra 1923’ de tam olarak bastırıldı.

Kuvayı Milliye yanlısı olup sonradan ayaklananlar:
(Düzenli Ordununu kurulmasına tepkidir)
-Demirci Mehmet Efe : Aralık 1920’de ayaklanmış, Refet Bey tarafından bastırılmıştır.
-Çerkez Ethem Ayaklanması : I. İnönü savaşı sırasında bastırılmıştır.
SEVR ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920)
Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Hicaz, Polanya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven ve Çekoslavakya devletleri arasında imzalanan, Türk’ün ölüm fermanı olarak bilinen bu antlaşma 433 maddeden oluşuyordu.

Önemli Maddeleri:
-Osmanlılar’a İstanbul dolayları ve Anadolu’nun küçük bir bölümü bırakılacak.
-Boğazlar tüm devletlere açık olup Boğazlar komisyonunca yönetilecek
-İzmir dahil Ege’nin büyük bölümü ile, Midye – B.Çekmece çizgisinin batısında kalan tüm Trakya Yunanlılara bırakılacak.
-Doğu Anadolu’da iki yeni devlet kurulacak.(Ermenistan ve Kürdistan)
-Antalya ve Konya bölgeleri ile Batı Anadolu’nun derinliklerine kadar İtalyanların nüfusuna girecek.
-Mersin’den başlayarak Sivas’a kadar uzanan bölgeler Fransızlara bırakılacak.
-Arapların yaşadıkları yerler İngiliz ve Fransız mandasına terk edilecek.
-Osmanlılar ağır silahlardan arındırılmış küçük bir ordu ve deniz birliği bulunduracak.
-Kapitülasyonlar en ağır şekilde yeniden kurulacak.
-Azınlıklara çok geniş haklar verilecek.
-Antlaşma hükümlerine uyulmazsa İstanbul işgal edilecek.
TBMM’nin Sevr Antlaşmasına tepkisi çok sert olup, bu antlaşmayı imzalayanları ve onaylayanları vatan haini saymaya karar vermiştir.
KURTULUŞ SAVAŞI (MUHAREBELER VE BARIŞ GÖRÜŞMELERİ)

SAVAŞLAR

Doğu cephesi savaşları:
Ermeni sorununun uluslararası bir sorun haline gelmesi, Rusların Berlin Antlaşmasına Ermenilerle ilişkili olarak hüküm koydurmasıyla başlamıştır. Ermeniler Hınçak ve Taşnak adlarıyla terör örgütleri kurarak Ermeni milliyetçiliğini yaymaya, halkı silahlandırarak isyana teşvik etmeye başladılar. I.Dünya Savaşı’nda, Kafkas cephesinin açılması üzerine Ermenilerle Ruslar işbirliğine yönelmişler ve Rusların kışkırtmalarıyla Türkleri katletmeye başlamışlardır. Osmanlı Devleti’nde kışkırtmalar sonucu en son ayaklananlar Ermenilerdir. Bu nedenle, Osmanlılar cephe gerisinin güvenliği için Ermenileri Suriye ve Lübnan’a mecburi göç ettirmiştir(1915). İtilaf Devletleri Sevr’i uygulamaya koyabilmek için Batıda Yunanlıları, doğuda Ermenileri kullanmışlardır. İtilaf Devletleri, Akdeniz ve Karadeniz’e çıkış kapıları olacak ve sınırları Wilson tarafından çizilecek Büyük Ermenistan düşünü gerçekleştirmek için Sevr Antlaşması’na bir madde koydular.

Rusya’da ihtilal gerçekleşince Ruslar, Doğu Anadolu’da işgal ettikleri yerleri Türklere bırakarak geri çekildiler. Bu arada merkezi Erivan olan bir Ermeni devleti kuruldu (28 Mayıs 1918). Ruslar çekilirken daha Türk ordusu bölgeye ulaşmadan Ermeniler, Rusların yerini aldı ve Wilson ilkelerini kendilerine göre yorumlayarak Doğu Anadolu’nun kendilerine ait olduğunu ileri sürüp, Gümrü, Iğdır, Arpaçay ve Aras’a kadar ilerlediler. Ulusal Kurtuluş Savaşı başlamadan önce Doğu Anadolu’nun Ermenilerin eline geçmesine mani olmak için Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Derneği adıyla bir örgüt kurulmuştu. TBMM Hükümeti 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’i tam yetkiyle Doğu Cephesi Komutanlığına atadı. 28 eylül 19282de, Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk birlikleri Ermenileri yenilgiye uğrattı. 29 Eylül’de Sarıkamış, 30 Ekim’de Kars ve çevresi Ermeni işgalinden kurtarıldı.

Savaşı kaybeden ve bu arada dostlarından bekledikleri yardımın gelmediğini gören Ermeniler barış istemek zorunda kaldılar. Zira Türk kuvvetleri Gümrü’ye kadar gelmişlerdi. 2 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması imzalanarak savaşa son verildi.

Gümrü Antlaşması’na Göre:
-Sevr Antlaşması’nın geçersiz olduğu Ermenilerce de benimsenmiştir.
-Ermeniler D.Anadolu’daki her türlü isteklerinden vazgeçmişlerdir. Ermenistan kurma girişimleri suya düşmüştür.
-1878’de elden çıkan Kars ve çevresi Türk topraklarına katıldı.
Önemi:
-Gümrü Antlaşması TBMM’nin uluslararası alanda ilk siyasi başarısıdır.
-Misak-ı Milli’nin doğu sınırları kısmen de olsa belirlendi.
-Halk üzerinde ordu ve meclisin güveni artmıştır.

GÜNEY CEPHESİ SAVAŞLARI

-Mondros Ateşkes Andlaşması’nın koşullarına aykırı olarak İngilizler Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi işgal ettiler.
-Fransa ile İngiltere 15 Eylül 1919’da ikili bir antlaşma yaparak Ortadoğu’yu nasıl paylaşacaklarını belirlediler. Irak ve Filistin İngiliz Mandası, Suriye, Lübnan da Fransız Mandası altına sokuldu. Antep, Maraş, Urfa da el değiştirerek Fransa’ya geçti.Fransızlar buralara yerleştikleri gibi Suriye ve Mısır’dan getirdikleri Ermenileri teşkilatlandırıp Türklere saldırtıyorlardı.
-Ermeni saldırılarına karşı başlayan direniş hareketlerine, Sivas Kongresi’nde bu yöre için Kuvayı Milliye kurulmasına karar verilerek, halkın da katılımı sağlanmıştır.
-Maraş’ta, Sütçü İmam’ın önderliğini yaptığı mücadeleye tüm Maraş halkı katıldı. Maraş’ta tutunamayan düşman şehri terk etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Maraş adı TBMM kararı ile 1973’te Kahramanmaraş olarak değiştirildi.
-Urfa şehrinde Ali Saip(Ursavaş) Bey tarafından teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttılar. Urfa’ya TBMM kararı ile 1984 yılında Şanlıurfa adı verildi.
-Antep halkı 1 Nisan 1920’de Fransızlara karşı ayaklandı.Üsteğmen Salih’in ‘Şahin’ takma adıyla Kuvayı Milliye Komutanlığına atanması halkı daha da örgütlü bir güç haline getirdi. Hiçbir yerden yardım alamayan Anteplilerin Fransızlara karşı direnişi yaklaşık 1 yıl sürdü. Antep şehri, tüm olanaksızlıkları yaşadıktan ve altı bin şehit verdikten sonra onurundan taviz vermeden 9 Şubat 1921’de düşmana teslim olmak zorunda kaldı. TBMM Antep’in direnişini ödüllendirmek için kente ‘Gazi’ ünvanı verdi.
-Fransızlar halkın direnişleri sonucunda askeri harekatlarını durdurduktan sonra Sakarya Zaferi’nin arkasından TBMM ile Ankara Antlaşması’nı yaptılar ve işgal ettikleri yerleri boşalttılar.
-Antalya, Isparta ve Konya’yı işgal eden İtalyanlara karşı cephe açılmamıştır. Türk ordusunun Batı Cephesi’nde kazandığı zaferler İtalyanları etkilemiş, Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Anadolu’yu tamamen terk etmişlerdir.
Sonuç: Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Güney Cephesi’ndeki başarıları halk direnişleriyle kazanılmıştır.

BATI CEPHESİ SAVAŞLARI
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kaderini tayin eden cephe. Düzenli ordunun kurulmasıyla Yunanlılara karşı savaşılmıştır.

ÇERKEZ ETHEM OLAYI
Düzenli ordu kurma çalışmaları Kuvayı Milliyecilerden bazılarını tedirgin etmiştir. Bunlardan en önemlisi Çerkez Ethem’dir. Çerkez Ethem Kuvayı Milliye’nin kurulmasına emek vermiş, kendisine bağlı kuvvetlerle iç ayaklanmaları bastırmış, başarılı çalışmaları görülmüştür. Milli Hükümetin kendisine hoş görülü davranması onu şımartmış, TBMM içinde kendine yandaşlar edinerek Ankara Hükümeti’ni rakip olarak görmeye başlamıştır. Yunanlılarla anlaşarak düzenli orduyla savaşmış, yenilerek Yunanlılara sığınmıştır.
I. İNÖNÜ SAVAŞI (6 – 10 Ocak 1921)
Çerkez Ethem’in ayaklanmasının yarattığı ortamdan yararlanmak isteyen Yunan ordusu, 6 Ocak 1921’de Bursa ve Uşak’tan hareket ederek, Eskişehir ve Afyon yönünde askeri harekata başlamıştır. Amaçları, Eskişehir’i ele geçirip demiryolu ulaşımını kontrol altına almak, sonra da Ankara’ya işgal ederek TBMM’yi dağıtmaktı. Türk ordusu Yunan ordusunu İnönü’de karşılamıştır. Albay İsmet (İnönü)’nün komutasındaki düzenli Türk ordusu 10 Ocak 1921’de kendinden kat ve kat üstün olan Yunan ordusunun ileri harekatını İnönü’de durdurmuştur. Sonra da Kütahya yönünden ilerleyen Çerkez Ethem kuvvetleri yenilgiye uğratılmıştır.

I.İnönü Savaşı küçük çapta bir savaş olmasına rağmen önemli sonuçlar doğurmuştur.
Bu savaşın önemi:
-Bu muharebenin kazanılmasıyla Türk ulusunun varlığı ve savaş gücünün tükenmediği kanıtlanmış, TBMM Hükümeti’nin yurt içinde ve dışında saygınlığı artmıştır.
-Çoklukla ayaklanma odakları söndürülmüş, yurt içinde güvenlik büyük ölçüde sağlanmış bundan sonra, ülkeye yasalar egemen olmuştur.
-Devlet kuruluşu işlemeye başlamış, vergi toplanması, asker alma işleri yoluna girmiş, daha önemlisi, Devlet’in kendi kaynaklarına sahip çıkması olanağı sağlanmıştır.
-Ordunun geliştirilmesi ve milletin orduya güveni artmıştır.
-Ankara Hükümeti Saltanat Yönetimi’nden üstün olduğunu ve onun yerini alması gerektiğini göstermiştir
-İtilaf Devletleri Sevr’i tekrar görüşmek için Londra’da konferans düzenlemek zorunda kaldılar.
-Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı.
-İstiklal Marşı kabul edildi. (12 Mart !921)
-Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) kabul edildi.
LONDRA KONFERANSI (21 Şubat 1921)

I.İnönü Savaşı’ndan sonra İtilaf Devletleri Londra’da bir konferans düzenlemeye karar verdiler.
-İtilaf Devletleri Sevr’in yeniden gözden geçirilmesini kararlaştırdılar.
-Londra’da toplanacak konferansa Osmanlı Devleti ve Yunanistan çağrıldılar. Delegeler arasında Ankara Hükümeti’nin de temsilcisinin bulunmasını şart koştular. (Amaçları İstanbul Hükümeti ile Ankara Hükümeti arasında bölücülük yapmaktı.)
-M.Kemal çağrının TBMM’ye yapılması gerektiğini, doğrudan çağrı yapılmazsa konferansa katılmayacaklarını bildirdi.
-İtalyanların aracılığıyla Ankara Hükümeti de konferansa davet edildi
-TBMM Temsilcisi Bekir Sami Bey, Türk milletinin Misak-i Milli ile belirlenmiş olan haklarını dile getirdi. İtilaf Devletleri bu isteğe önem vermediler.
-Konferansta Ankara Hükümeti’ne önerilen barış esasları Sevr’in biraz değiştirilmiş şekli olduğundan reddedildi. Misak-i Milli ile Sevr’in uyuşması düşünülemezdi. Savaşı sürdürmekten başka çare yoktu.
Önemi: Yeni Türk Devleti İtilaf Devletlerince resmen tanınmıştı.
MOSKOVA ANTLAŞMASI (16 Mart 1921)

Türk ordusunun İnönü Zaferi sonunda Sovyetler Birliği ile TBMM arasında imzalanmıştır.
Moskova Antlaşması’na göre:
-Doğu sınırımız büyük oranda kesinlik kazanmıştır. (Kesin sınırımız Kars Antlaşmasıyla belirlenecektir)
-Sovyetler yeni Türk Devleti’ni ve Misak-i Milli’yi tanımıştır. Böylece ilk kez büyük bir devlet TBMM’yi tanımış oluyor.
-İki devlet arasında çeşitli ekonomik ve siyasi konularda karşılıklı yardım kararı alındı
-Doğu sınırımız güvenlik altına alındığı için, bu cephedeki kuvvetlerimizin diğer cephelere kaydırılma imkanı doğmuştur.
II. İNÖNÜ SAVAŞI (23 -31 Mart 1921)

Londra Konferansı’nın barış önerilerinin TBMM Hükümeti’nce reddedilmesi üzerine, İtilaf Devletleri’nin isteklerini zorla Türklere kabul ettirmekle görevlendirilen Yunanlılar, Bursa üzerinden Eskişehir’e, Uşak üzerinden Afyon’a doğru 23 Mart’ta saldırıya geçtiler.
Yunanlılar, Bilecik’i, İnönü’de Metris Tepe’yi ve Uşak’ı ele geçirmeleri üzerine, TBMM’i Muhafız Taburu cepheye gönderildi. Böylece güçlenen Türk kuvvetleri karşı saldırıya geçerek Yunan saldırısını püskürttü. Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey’in savaş süresince verdiği “mevzilerin kesin olarak savunulması” emri başarının elde edilmesinde etken oldu.1 Nisan 1921’de Yunan ordusu Bursa’ya çekilmeye başladı. Böylece Yunanlılar İnönü’de ikinci kez yenildiler.

Sonuç:
-TBMM Hükümeti varlığını bütün Avrupa devletlerine, resmen olmasa da kabul ettirdi; içte ve dışta nüfuz ve saygınlığı yükseldi.
-Avrupa ülkelerinde, İngiliz ve Yunan politikasına karşı güvensizlik ve muhalefet başladı.
-Ordu mensuplarında, her bakımdan kendilerine güven arttı.
-Bu durum karşısında, Fransızlar Zonguldak’tan, İtalyanlar Güney Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldılar.
-Türk ordusunun kazandığı zaferler, İtilaf Devletleri’ni Türkler hakkında yararlı kararlar almaya zorladı.
-II.İkinci İnönü Muharebesi’nin kazanılmasından, Sovyet Rusya ve Afganistan gibi dost devletlerde büyük bir memnunluk duyulmuş ve bu resmen Türk hükümeti’ne bildirilmiştir.
KÜTAHYA – ESKİŞEHİR SAVAŞLARI (10 -24 Temmuz 1921 )

10 Temmuz’da Yunan saldırısı İnönü-Eskişehir, Afyon ve Kütahya hattında geniş bir cephede başladı. Bu durumda M.Kemal Paşa fazla kayıplar verilmeden ordunun Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmesine karar verdi. Ordu, Sakarya’nın doğusunda toparlanmaya başladı. Yunanlılar da Sakarya Nehri kıyılarına kadar ilerlediler. Yunanlılar Sakarya Nehri’nin batı tarafında durmuşlar, yeni bir saldırı için hazırlıklara başlamışlardı.

Sonuç;
-Eskişehir, Afyon ve Kütahya elimizden çıkmıştır.
-Meclis tarafından M. Kemal 5 Ağustos 1921’de başkomutan seçilmiştir.
-M. Kemal ayrıca üç ay süreyle meclisin yetkilerine de sahip olacaktı.
M. Kemal ilk iş olarak ordunun gereksinimlerinin sağlanması için 7-8 Ağustos 1921’ de Tekalif-i Milliye Emirleri (Ulusal Yükümlülükler) yayınladı. Tekalif-i Milliye emirlerinin uygulanmasında çıkacak aksaklıkları ortadan kaldırmak için çeşitli yerlerde İstiklal Mahkemeleri açıldı.
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ: (23 Ağustos – 12 Eylül 1921 )

23 Ağustos – 13 Eylül 1922 tarihleri arasında yapılan. Türk milleti için bir ölüm kalım savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi; Kurtuluş Savaşı içinde kader tayin edici olmuştur.

Bu savaştan önce Yunanlıların başlıca hedefi; Ankara yönünde ilerleyerek, Türk Ordusunu yok etmek ve Kurtuluş Savaşı’nın sembolü ve direniş merkezi haline gelen Ankara’yı ele geçirmekti. Böylece Türk azim ve direnme gücü yok edilmiş olacaktı. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emir ve komutasında, Türk ulusunun kanıyla yapılan ve dünya harp tarihine “en uzun meydan muharebesi”; Türk Kurtuluş Savaş’ı tarihine de “subay muharebesi” diye geçen Sakarya Destanı 21 gün 21 gece devam etmiş ve 13 Eylül günü Yunanlıların Sakarya Nehri’nin doğusunu tamamen terk etmesiyle son bulmuştur.
Başkomutan Mustafa Kemal, Sakarya Meydan Muharebesi sırasında ülke savunmasını şu şekilde ifade etmiştir. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O sathı bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça bırakılamaz. Onun için küçük, büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir; fakat, küçük büyük her birlik durabildiği noktadan yeniden düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler, ona uymaz; bulunduğu mevzide sonuna kadar durmaya ve direnmeye mecburdur”’

Taarruz inisiyatifinin Türk Ordusu’na geçmesini sağlayan Sakarya Zaferi, TBMM hükümetine siyasi başarı kapılarını aralamış Türk milletinin özgürlüğünü ve vatanını kurtaracağı inancını da kuvvetlendirmiştir.

Sakarya Savaşı sonunda; Türk Ordusu’nun 1683 yılındaki II.Viyana yenilgisinden beri süregelen çekilmesi sona ermiştir. Bu savaş, Türk ordusu’nun son savunma savaşıdır.
-Düşman 10 Eylül’de karşı taarruzla Afyon-Kütahya hattına kadar atılmıştır.
-Savaş Türk ordusunun üstün zaferiyle sonuçlanmıştır.

Sonuçları:
-Ulusal Kurtuluş Savaşının son savunması savaşıdır.
-Düşmanın saldırı gücü tükenmiş, Türk topraklarını ele geçirme istek ve umudu yok olmuş, savunmaya geçmişlerdir.
-Bu savaşa Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü Paşalar katılmıştır. Subaylar savaşıdır.
-M. Kemal’e mareşallik rütbesi ve Gazi ünvanı (19 Eylül 1921) verilmiştir.
-Sovyetler Birliği ile Kars, Fransızlarla Ankara Antlaşmaları imzalanmıştır.
-TBMM Anadolu’da kesin egemenlik sağlamıştır.
-TBMM’nin yaşama ve varolma mücadelesindeki en büyük başarısıdır.
KARS ANTLAŞMASI (13 Ekim 1921)

Moskova Antlaşması Doğu sınırlarımızda bazı pürüzler bırakmıştı. TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusya arasında hiçbir pürüzün kalmamasını gerektiriyordu. Sovyet Rusya kendine bağlı; Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın TBMM Hükümeti ile anlaşmasını öngördü. Sakarya zaferi’nden sonra bu cumhuriyetlerle yapılan Kars Antlaşması ile doğu sınırımız kesinlik kazandı.
ANKARA ANTLAŞMASI (20 Ekim 1921)

Fransızlar, Sakarya zaferinden sonra TBMM Hükümeti ile kesin antlaşmayı imzalamışlardır.

Ankara Antlaşmasına Göre :
-TBMM ile Fransa arasında çatışmalar sona ermiş, Güney sınırımız (İskenderun-Hatay dışında) çizilmiştir.
-Hatay’daki Türklere geniş haklar tanındı. Hatay için özel yönetim biçimi uygulanacaktı.

Sonuç :
-Bu antlaşma ile Fransa TBMM’yi resmen tanımıştır.
-Ankara Hükümeti’nin diplomatik zaferidir.
-Fransa Anadolu işgalinde işbirliği yaptığı dostlarından kopmuş, böylece İtilaf Blok’u parçalanmıştır.
-Güney sorunumuz çözümlenmiştir. Bu cephedeki birliklerin Batı Cephesi’ne kaydırılma imkanı hazırlanmıştır.

BÜYÜK TAARRUZ (26 Ağustos-30 Ağustos 1922)

Hazırlık: Başkomutan M.Kemal düşmana kesin darbeyi indirmek için hızlı biçimde hazırlıklara girişti.
-Doğu ve Güney cepheleri tam anlamıyla güvenlik altına alındığından buralardaki birlikler tam bir gizlilik içinde Batı’ya kaydırıldı.
-Ordunun eksiklikleri giderildi.

M. Kemal Haziran 1922’de taarruz kararı aldı. 6 Ağustos 1922’de orduya gizlice taarruz için hazırlanması emri verildi. M.Kemal Akşehir’e gelerek komutanlarla toplantı yaptı. Toplantıda 26 Ağustos taarruz günü olarak belirlendi. Taarruz Afyon’un güneyinden Dumlupınar yönüne doğru baskın şeklinde başlayacak ve sonra da meydan savaşına dönüştürülerek düşman kuvvetleri tümüyle yok edilecekti.

26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30 da topçularımızın ateşiyle Kocatepe’den taarruz başladı.Başkomutan Mustafa Kemal de bu esnada taarruzu Kocatepe’den sevk ve idare ediyordu. Siklet merkezi 1 inci Ordu da olmak üzere, 1 inci Ordu güneyden, 2 inci Ordu kuzeyden taarruzla, harekat kısa sürede başarılı bir şekilde gelişti. Yunan savunma hattı parçalandı. 26/27 Ağustos gecesi Yunan mevzileri ele geçirildi. 27 Ağustos’ta Türk Ordusu Afyon’u Yunan işgalinden kurtardı. Dumlupınar mevzilerine çekilen düşmana karşı 29 Ağustos’ta taarruz eden ordumuz, 30 Ağustos’ta Yunan ordusunu tamamen kuşatarak büyük bir kısmını imha etmiştir. Düşman Başkomutanı General Trikopis esir alındı. Kütahya’da düşmandan temizlenmiştir. Bu savaşı Başkomutan Mustafa Kemal doğrudan kendisi yönettiği için bu zafere “Başkomutanlık Meydan Savaşı” denir.

Yunan ordusu, Başkomutan Mustafa Kemal’in 1 Eylül 1922’de, Türk ordusuna verdiği, “Ordular ilk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri.” emri ile İzmir’e kadar kovaladı. Yunan işgalindeki tüm yerler tek tek kurtaran Türk ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi. 18 Eylül 1922’de Batı Anadolu’da tek bir düşman askeri kalmamıştır.

Sonuçları:
-Bu zafer, milletin kendine güven duygusunu yükseltmiş, milli kudret ve yeteneğin yeniden canlanmasını sağlamıştır.
-Bu zafer, yeni Türk Devleti’nin temeli, uygarlık yolunun en büyük köprüsü olmuştur.
-Öldüğü sanılan ve mirası paylaşılmaya yeltenilen Türk milletinin yaşama hakkı ve yeteneği olduğu dünyaya kabul ettirilmiştir.
-Bu zafer ile Misak-i Milli gerçekleştirilmiş, bütün düşmanlar topraklarımızdan atılmıştır.
-Bu zafer, Mudanya Ateşkes antlaşması ile Lozan Konferansı’ndaki beklentilerimize esas teşkil etmiştir.
-Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Anadolu’nun sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacağı bütün dünyaya kanıtlanmıştır.
MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI (11 Ekim 1922)

İzmir’in kurtarılmasından sonra, Türk ordusu, Boğazlar, İstanbul ve Trakya’nın geri alınması için o tarafa yöneldi. Bunun üzerine İtilaf Devletleri ateşkes görüşmelerine başlama isteklerini TBMM’ne bildirdiler.
3 Ekim’de Mudanya’da başlayan ateşkes görüşmelerine Türk temsilcisi İsmet Paşa gönderilmiştir. Yunanistan görüşmelere katılmamış, sonradan ateşkes metnini imzalamıştır.

Mudanya Ateşkes Antlaşmasına göre:
-Türkiye ile Yunanistan arasındaki silahlı çatışmalara son verilecektir.
-Yunanlılar 15 gün içinde Doğu Trakya’yı boşaltacaklar. Türkiye, barış sağlanıncaya kadar burada emniyet ve asayişi sağlanması için sekiz bin Jandarma bulunduracaktır.
-Boğazların durumu barış antlaşmasıyla saptanacaktı.
-İtilaf Devletleri’nin kuvvetleri barış antlaşması imzalanıncaya kadar İstanbul’da kalacaklardır.

Sonuç;
-Osmanlı Devleti hukuken sona ermiştir.
-Doğu Trakya savaş yapılmadan kazanılmıştır.
-Türk diplomasisi büyük bir zafer kazanmıştır.
Bu ateşkesten sonra çalışmalar Lozan’da toplanacak barış konferansının hazırlıkları üzerine yoğunlaştırılmıştır. Artık yeni Türk Devleti uluslararası hukukun ilkeleri içinde kendini ezmek isteyenlere karşı eşit haklarla onurlu bir devlet olarak konferans masasına oturacaktı. Misak-ı Milli ile belirlenen topraklar büyük ölçüde geri alınmış, ülke bütünlüğü sağlanmıştır. Barış antlaşmasıyla da uluslararası güvenceye bağlanacaktır.
LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI (24 Temmuz 1923)

Lozan Barış Antlaşması’na Göre;
Yeni Türk Devleti’nin uluslararası alanda bağımsız, bütün diğer devletlerle eşit, şerefli bir varlık olduğu kesinlikle tanınıyor ve Osmanlı Devleti’nin sona erdiği kabul ediliyordu.

Sınırlar :
-Suriye sınırımız Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması’na göre kabul ediliyor.
-Irak sınırı; Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için bu konuda İngiltere ve Türk Hükümeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı.
-Türk-Yunan sınırı Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda belirlenen şekliyle kabul edilmiştir. Karaağaç ve yöresi Yunanistan’ın Batı Anadolu‘da yaptığı tahribattan alınacak savaş tazminatına karşılık elde edilmiştir. Ayrıca, Gökçeada, Bozcaada bizde, diğer Ege adaları Yunanistan’da kaldı. Yunanistan, Türk sınırına yakın olan adalar asker bulundurmayacaktı.

Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı (En büyük siyasi başarı)

Azınlıklar: Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edilerek hiçbir şekilde ayrıcalık tanınmayacaktı. Batı Trakya’daki Türklerle İstanbul’daki Rumlar dışında Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumlar ve Yunanistan’daki Türkler mübadele edileceklerdi..

Savaş Tazminatları: I.Dünya Savaşı nedeniyle bizden istenen savaş giderlerinden kurtulunmuştur.

Devlet Borçları: Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan devletlerle aramızda bölüşüldü. Bize düşen bölüm taksitlendirme ile kağıt paraya göre ödenecekti. Düyun-u Umumiye de böylece tarihe karışmaktadır.

Boğazlar : Boğazlar, üzerinde en çok tartışılan konudur. Sonunda geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası askersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla uluslararası bir kurul oluşturulmasına ve bu düzenlemelerin “Milletler Cemiyeti’nin güvencesi altında sürdürülmesi kararı alınmıştır.
-“Musul”, “Boğazlar” ve “Hatay” Lozan’da çözümlenemeyen sorunlardır.

Önemi :
-Lozan Barışı bugüne kadar Türk ulusuna köklü ve huzurlu bir yaşam sağlamıştır.
-Misak-ı Milli sınırları büyük ölçüde sağlanmıştır.
-Türkiye tarihinde yeni bir dönem başlatmıştır.
-Türk ulusu adına, I.Dünya Savaşını bitiren antlaşmadır. Mondros ve Sevr antlaşmaları tarihin çöplüğüne atılmıştır.
-“Doğu Sorunu”, “Avrupa’nın hasta adamı” gibi deyimler ortadan kaldırılarak emperyalizme karşı verilen silahlı mücadele ve bunun sonunda yaratılan Yeni Türk Devleti tüm dünyaya kabul ettirilmiştir. Böylece Türkiye tüm sömürge uluslara örnek olmuştur.
Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN KENDİ ANLATIMI İLE KURTULUŞ SAVAŞI:
DOĞU CEPHESİ

Ermeniler tarafından işgal edilen Kars Kalesi'nin, 30 Ekim 1920'de geri alınması üzerine Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ya çektiği telgraftan:
Kars gibi bir kalenin zaptı, her milletin tarihinde nadir olan olağanüstü bir askerî başarıdır. Fakat bugün asıl önemi, iç ve dış her taraftan karşılaştığı insafsız, ortadan kaldırıcı saldırılar karşısında yaşama hakkını kanıtlama görevine düşen soylu ve mazlum milletimizin bu kesin başarı sonucu ile büyük bir teselli hissi ve güven duymasıdır. Sizi ve komutan ve asker bütün şanlı arkadaşlarımızı tam bir övünç ve güvenle takdir ve tebrik ediyoruz.
1920 (Atatürk'ün T.T.B.IV, s 359) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
BATI CEPHESİ VE I NCİ İNÖNÜ SAVAŞI
Birinci İnönü Meydan Savaşı, Devrim Tarihimizin çok önemli, çok verimli bir sayfasıdır. Gelecek kuşaklar ve bütün dünya bu sayfayı araştırıp inceledikçe, Türk inkılâbını yapan bugünkü Türk ordusunu ve bu orduyu bağrından çıkaran bugünkü Türk topluluğunu, elbette saygı ile anacak ve takdir edecektir.
1925 (Atatürk'ün S.D. II, s. 205) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
Yaşama ve bağımsızlık amacımız, istilâ ve saldırı tutkusuyla çarpışıyordu. Sonunda Ocak ayının on birinci günü sabahı savaş meydanı, haklı amacın zafer olarak doğuşuna bir belirti alanı oldu. Yeni Türkiye Devleti'nin küçük, fakat millî ülkülü genç ordusu, en dar bir hesapla üç misli düşmanı İnönü Meydan Savaşı'nda mağlup etti. Strateji sanatının en ince gereklerini isabetle uyguladı. Yeni Türkiye Devleti'nin bağımsızlık tutkusu, gösterişten uzak bir varlık içinde söndürülmesi imkânsız bir ateşin yok edici alevleriyle kendini ve yeni devletin yapısındaki manevî sağlamlığı Birinci İnönü Meydan Savaşı'nda dünyaya kanıtladı.
1924 (Atatürk'ün S.D.III, s. 73) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
Birinci İnönü savaş meydanının ufuklarında yükselen zafer güneşi, Türk milletinin yüksek erdem ve maneviyatının belirtisidir. Bu doğuş karşısında, büyük bozgunlar oldu! Birinci İnönü Zaferi, İkinci İnönü Zaferi'nin, Sakarya büyük kanlı savaşının ve en sonunda Türk vatanının, Türk bağımsızlığının ilk zafer müjdecisi olmuştur. Bu sebeple Birinci İnönü Meydan Savaşı'nı kazanan Türk ordusunun bütün mensupları, dünya tarihinde unutulmaz şanlı bir destan sahibi olarak sonsuza dek yaşayacaklardır.
1925 (Atatürk'ün S.D. 11, s. 206) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.

Birinci İnönü Zaferi üzerine, Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet (İnönü) Bey'e gönderdiği telgraf:
İnönü Meydan Savaşı'nda Batı Cephesi kıta’larının üstün komutanız altında kazandıkları kesin galibiyet nedeniyle size ve kahraman ordunuzun bütün komutanlarıyla subay ve erlerine Büyük Millet Meclisi'nin kalpten tebriklerini takdim ve bu başarının kutsal topraklarımızı düşman istilâsından toptan kurtaracak olan kesin zafere bir hayırlı başlangıç olmasını Allah'tan diler ve bu tebriklerin bütün Batı Ordusu er ve subaylarına ulaştırılmasını rica ederim.
1921 (Atatürk'ün T.T.B.IV, s.368) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
II NCİ İNÖNÜ SAVAŞI
İkinci İnönü Savaşı, milletimizin davasındaki isabet ve kutsallığı bütün dünyaya duyurdu. Yunan iddialarındaki sahtelik de bütün dünyaca anlaşıldı. ..Yunanlılar, sorunun tahmin ettikleri kadar basit olmadığını İkinci İnönü Savaşı'nda anladılar. Bunun üzerine genel seferberlik şeklinde esaslı bir şekilde önlemlere başvurdular. Bütün ordularıyla ciddî bir savaşa karar verdiler.
1922 (Atatürk'ün S.D.I, s. 234) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
İkinci İnönü Zaferi üzerine, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya gönderdiği telgraf:
Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Savaşları'nda üstlendiğiniz görev kadar ağır bir görev üstlenmiş komutanlar enderdir. Milletimizin bağımsızlığı ve hayatı, dâhiyane yönetiminiz altında şerefle görevlerini yapan komuta ve silâh arkadaşlarınızın gönlüne ve vatanseverliğine büyük güvenle dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin ters giden talihini de yendiniz. İstilâ altındaki talihsiz topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en uzak köşelerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istilâ tutkusu, çabanızın ve vatanseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu.
Adınızı, tarihin övünç yazıtına kaydeden ve bütün milleti hakkınızda sonsuz gönül borcu ve teşekküre yönelten büyük kutsal savaş ve zaferinizi tebrik ederken, üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref meydanı seyrettirdiği kadar, milletimiz ve kendiniz için yükselme pırıltısı ile dolu bir geleceğin ufkuna da baktığını ve egemen olduğunu söylemek isterim.
1921 (Nutuk II, s. 580-581) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
SAKARYA MEYDAN SAVAŞINA HAZIRLANIRKEN ANADOLU HALKI

Gerçekten milletimiz, düşmanın hazırlıklarına karşılık verme için hiçbir özveriden çekinmedi. Ordumuzu kuvvetlendirmek için para, insan, silâh, hayvan, araba kısacası her ne gerekse son derece istekle verdi. Avrupa'nın en eksiksiz araçlarıyla donatılmış olan Konstantin ordusundan ordumuzun araç ve gereç bakımından da geri kalmaması ve hatta ona üstünlüğü gibi inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının özverisine borçluyuz.
Millî amaç uğrunda millet bireylerinin özel çıkarlarını küçümseme hususunda gösterdikleri harikalar, torunlarımız ve evlâtlarımızın daima övünme konusu olacaktır. Bu genel çabalar sayesindedir ki ordumuz ölümü küçümseme için hiçbir dakika tereddüt etmeyecek şekilde yüksek bir manevî kuvvetle düşman üzerine atıldı. Canımızı, namusumuzu almak üzere Haymana ovalarına kadar gelen düşman askerleri esir düştükleri zaman onurlu askerlerimizden ilk yalvarma seslenişi olarak bir parça ekmek istemeleri manzarası, mağrur düşmanlarımızın sonunu gösteren anlamlı bir levhadır. Bu derece büyük bir özveri duygusuyla topraklarını savunan milletimiz ne kadar övünse haklıdır. Bağımsızlık mücadelemizde ilâhî yardımını Türk milletinden esirgemeyen Cenab-ı Hakk'a minnet ve teşekkürü asla unutmayalım.
1921 (Atatürk'ün T.T.B.1V, s.411) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.

ATATÜRK’ÜN BAŞKOMUTAN OLUŞU
Başkomutan olduğu gün ordu ve millete yayınladığı bildirgeden:
Bütün kahramanca meziyetlerini ve yüksek niteliklerini en önemli savaş meydanlarında tanıdığım ordumuzun yönetici ve yüksek komuta kuruluyla özverili subaylarına ve kahraman erlerine ve atalarımızdan geçen seçkin niteliklerle belirgin bütün millet bireylerine sesleniyorum: Milletin alın yazısına el koymuş bulunan Büyük Millet Meclisi bugün beni, ordunun başarı sağlamasını üstlenen bütün önlemlerde tam yetkiyle donatarak Meclis Başkanlığından başka bütün Ordular Başkomutanlığı ile görevlendirdi.
Sizlere bu bildirgeyi yazdığım dakikadan itibaren Allah'ın yardımına dayanarak ve övünerek bu büyük ve şerefli görevi yapmaya başlamış bulunuyorum. Bana bu görevi vermiş olan Meclis'in ve o Meclis'te beliren milletin kesin iradesi hareket şeklimin odağını oluşturacaktır. Hiçbir sebep ve şekilde değiştirilmesine imkân olmayan bu kesin irade, ne olursa olsun düşman ordusunu yok etmek ve bütün Yunanistan'ın silâhlı kuvvetlerinden oluşan bu orduyu anayurdumuzun kutsal ocağında boğarak kurtuluşa ve bağımsızlığa kavuşmaktır. Memleket ve milletin maddî ve manevî bütün kuvvetlerini bu sonucun elde edilmesi yoluna yöneltme için hiçbir önlem ve girişimde ihmal gösterilmeyecek ve ne yer ve zaman ile, ne de vatan kavramı karşısında ayrıntılardan ibaret kalan diğer düşüncelerle ilgisi olmayarak düşman ordusunun yok edilmesinden ibaret olan bu tek amacın elde edilmesi için gereken her şey yapılacaktır. Yardım ve başarı Allah'tandır.
1921 (Atatürk'ün T.T.B.IV, s393) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
SAKARYA MEYDAN SAVAŞI
Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusunun Sakarya'da kazanmış olduğu meydan savaşı, pek büyük bir meydan savaşıdır. Savaş tarihinde benzeri belki olmayan bir meydan savaşıdır. Büyük meydan savaşlarından biri olan Mukden Meydan Savaşı* bile yirmi bir gün devam etmemiştir.
1921 (Atatürk'ün S.D. I, s. 177) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
13 Eylül 1921 günü Sakarya nehrinin doğusunda düşman ordusundan eser kalmadı. Böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, bu günleri de içine almak üzere, yirmi iki gün ve yirmi iki gece aralıksız devam eden Sakarya Büyük Kanlı Savaşı, yeni Türk Devleti'nin tarihine,dünya tarihinde ender olan büyük bir meydan savaşı örneği kaydetti.
1927 (Nutuk II, s.618) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
Kendisine yasa ile Gazi unvanı ve Mareşal rütbesi verilmesi üzerine, orduya yayınladığı bildirgeden:
Arkadaşlar! Milletimizi yabancıların elinde köle olmuş görmemek için giriştiğimiz bu savaşta, Sakarya Zaferi gibi adı daima anılacak yeni ve büyük bir zafer kazandınız. Benim gibi ömrünü yıllardan beri saflarınızın yanında geçirmiş olan bir silâh arkadaşınız, ezilmiş, kahredilmiş düşmanın geri çekilişinden sonra hakkınızda duyduğum takdir ve hayret, gönül borcu ve teşekkürü ordunun her bireyi, memleketin her tarafından duyacak kadar yüksek sesle söylemeye gerek gördüm. Sakarya boyunda verdiğimiz savaş, çok önceki savaşlarımızda olduğu gibi anavatanın yalnız bir köşesini, ufak veya büyük bir parçasını tehlikeye düşürmüyordu. Orada biz bütün memleket, bütün varlığımız ve bağımsızlığımız uğruna denecek kadar önemli büyük bir savaşa giriştik. Yirmi bir gün yirmi bir gece milletin bağımsızlık fikriyle bir milletin istilâ ve yağma fikri birbiriyle boğuştu. Sizin başını eğmeye razı olmayan bağımsızlık fikriniz, ilerleyen düşmanı bozularak geri çekilmek zorunda bıraktı. Kızgın bir ufuk üzerinde tüten ve yanan yüzlerce köylerimizi arkasında bırakarak düşman ordusu, ceza önünde kaçan bir cani gibi geldiği yerlere gidiyor. Halbuki o, bir savaş değil yalnız bir akın düşünüyordu. Fikir ve imanın kayıtsız şartsız kuvvetine, kazandığınız zafer kadar büyük bir kanıt olamaz. Mazlum milletimizi tarihin en tehlikeli bir zamanında yeniden ışığa ve kurtuluşa kavuşturan bu savaşta,sizin Başkomutanınız olmaktan dolayı bir insan kalbi için alında yazılı olabilecek en derin mutluluk ve övüncü duydum.
1921 (Atatürk'ün T.T.B.IV, s.413-414) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
Afyon, kesin sonucu teminde çok hesaplı ve belki bu itibarla daha büyük harekâta sahne olmuş ise de Sakarya'nın değer ve büyüklüğü hiçbir zaman eksilmez. Gerçi, Sakarya da hesapsız bir meydan savaşı değildi. Fakat bunun hesabı yalnız çok büyük milletimizin yurtseverlik ve yüceliğine dayandırılmıştı. Millet, kendisinde var olduğuna emin bulunduğumuz bu yurtseverlik ve yüceliği fazlasıyla gösterdi. Büyük Millet Meclisi'nin verdiği yetkilerle donanmış Başkomutan, bir iki bildirge ile millete durumu ve görevleri hatırlattı. Bu sesleniş, bütün bir milleti, bütün bir hükümet örgütünü şahlandırmaya yetti. O zaman her taraftan koşuldu ve ancak böylelikledir ki Sakarya'da Türk tarihinin harikası gerçekleşti.
1924 (Atatürk'ün S.D.V,s. 104) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
SAKARYADA SUBAY VE ERLERİMİZİN KAHRAMANLIĞI
Subaylarımızın kahramanlıkları hakkında söyleyecek söz bulamam, yalnız ifadede isabet edebilmek için diyebilirim ki, bu savaş subay savaşı olmuştur. Bu sebeple subay arkadaşlarımın en ufak rütbelisinden en büyük rütbelisine kadar değer ve özverilerini bütün kalp ve vicdanımla ve takdirlerle anarım. Bireylerimizi övüşten, övmeden çok yüksek görürüm. Zaten bu milletin evlâdı başka türlü düşünülemez. Bu milletin evlâtlarının özverileri, kahramanlıkları için ölçü bulunamaz. Askerlerimiz hakkında yeni bir şey ilâve etmek isterim: Kahraman Türk askeri, Anadolu savaşlarının anlamını anlamış, yeni bir ülkü ile savaşmıştır. Böyle evlâtlara ve böyle evlâtlardan oluşmuş ordulara sahip bir millet, elbette hakkını ve bağımsızlığını bütün anlamıyla korumayı başaracaktır. Böyle bir milleti bağımsızlığından yoksun bırakmaya kalkışmak hayal ile zaman geçirmektir.
1921 (Atatürk'ün S.D. I, s. 178) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
ATATÜRK’E GAZİ ÜNVANI VE MAREŞALLİK RÜTBESİ VERİLMESİ

Kendisine yasa ile Gazi unvanı ve Mareşal rütbesi verilmesi üzerine orduya yayınladığı bildirgeden:
Sizin gibi komutanları, subayları, erleri olan bir millete yabancı egemenliği altında köle olmak mümkün değildir. Bu defa Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin hakkımda yeni bir rütbe ve unvan ile beliren ilgi ve sevgisi doğrudan doğruya size aittir. Milletin verdiği bu rütbe ile yükselen ordu en şerefli, en ulu bir savaş ile seçkinleşen yine ordudur. Zafer nedeniyle sizin kahramanlıklarınızla, sizin gösterdiğiniz sonsuz özveriler karşılığında kazanılan bu büyük galibiyetin millet tarafından takdirine aracılık eden bu rütbe ve unvanı ancak size mal ederek bütün askerlik yaşamımın en büyük övünme konusu olarak taşıyacağım.
1921 (Atatürk'ün T.T.B.IV, s.414) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
26 AĞUSTOS’DA TÜRK TOPCULARI
Arkadaşlar! Topçularımız bu mevzilere gece geldiler ve karanlık içinde mevzi aldılar ve günün ağarmasıyla beraber bütün dünyanın gözleri açıldığı zaman, ateşe başladılar. Tam bir takdir ve saygıyla bunu anmak isterim ki, topçularımızın o gün göstermiş olduğu ustalık ve anlayış, bütün dünya topçuları için örnek olacak nitelikte idi. Askerlik hayatımda bu kadar eksiksiz bir topçu ve bu kadar eksiksiz yönetilmiş bir topçu ateşi nadiren gördüm. Topçularımız, saat 4.30'da atışa başladılar; bilirsiniz ki, topçulukta evvelâ ateş düzenlemek için, atış yapılır. Yarım saat içinde bütün bu cephe üstünde atış düzenlenmiş ve saat beşte, yani yarım saat sonra, bu saydığım hedefler üzerine şiddetle etki atışına başlanmıştır. Bu mevziler, çok ve çok sağlamdı. Bu mevzilerin savunma ile ilgili değerini en son inceleyen bir İngiliz Kurmayı'nın verdiği raporda, "Eğer Türkler, bu mevzileri dört, beş ayda işgal ederlerse, bir günde düşürdüklerini iddia edebilirler." deniliyordu. Fakat Türklere, bu mevzileri ele geçirmek için üç dört ay değil, bir gün de değil, yalnız bir saat yetmişti.
1922 (Atatürk'ün S.D. I, s. 244-245) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
SÜVARİLERİMİZİN YİĞİTLİĞİ
Bütün bu savaşlar olurken, süvarilerimiz tamamen düşman birliklerinin gerilerinde olmak üzere hareket ediyordu. Meselâ, Olucak'ta ve Başkilise'de bazen piyade gibi, ateş savaşı yaptı ve fakat ekseriya, kılıcını çekti ve dört nala düşman safları içerisine girdi. Süvarilerimizin burada gösterdiği yiğitlik, zihinde canlandırmanın üstündedir ve anlatılması mümkün değildir. Henüz savaşa girmemiş taze düşman tümenlerini görür görmez, süvarilerimiz sabır gösteremiyorlardı, bunları durdurmaya imkân yoktu ve derhal kılıcını çekiyor ve düşman içerisine dalıyorlardı. Gerçekten, bu kahramanlık sayesinde batıya çekilmek isteyen düşman birlikleri durmaya ve vaziyet almaya mecbur edildi ve o esnada bir taraftan piyadelerimiz ve topçularımız yetişti ve düşmanı tekrar savaşa mecbur ettik.
1922 (Atatürk'ün S.D.I, s. 249-250) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
30 AĞUSTOS MEYDAN MUHAREBESİ
Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son dönemi olan 30 Ağustos Savaşı, Türk tarihinin en önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Millî tarihimiz çok büyük ve Çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu ve bütün tarihe, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni yön vermekte kesin etkili böyle bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti'nin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada sağlamlaştırıldı; ölümsüz yaşamı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu gökyüzünde uçan şehit ruhları, Devlet ve Cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır. Burada temelini attığımız "Şehit Asker" anıtı, işte o ruhları, o ruhlarla beraber gazi arkadaşlarını, özverili ve kahraman Türk milletini temsil edecektir. Bu anıt, Türk vatanına göz dikeceklere, Türk'ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, hücumunu, kudret ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır.
1924 ( Atatürk'ün S.D. II, s. 178-179) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
Öğleden sonra düşman, ateşten bir daire içine alınmıştı ve gözlerimle görüyordum ki düşman, şaşkınlık işaretleri gösteriyordu. Kuzeye, doğuya, batıya, güneye başvuruyorlardı. Her taraf ateş ile kapanmış idi, aynı zamanda piyadelerimiz ateşten vazgeçerek, süngülerini taktı ve bir an önce düşman mevzilerine girmek için saldırdılar.
Bu son durumdan iki buçuk saat sonra, süngülerimiz düşman göğsüne girmiş ve sorun çözümlenmiş bulunuyordu. Aynı zamanda gece yaklaşıyordu ve sanki, gecenin karanlığı pek feci olan bu manzarayı, dünyanın gözlerinden saklamak için acele ediyordu. Gerçekten arkadaşlar, bu savaş cephesini ertesi günü gezdiğim zaman, üzüntü duymaktan kendimi alıkoyamadım. Bir asker için ve herhangi bir asker için, bu durum üzüntüyü gerektirir. Fakat, Allah'ın bunlara bunu yazgı olarak belirlemiş olmasına göre, burada bu duruma girenler asker değildir; bunlar herhalde caniler ve katillerdir.
1921 (Atatürk'ün S.D.I, s. 251) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
Bu Anadolu Zaferi, tarih arasında, bir millet tarafından bütünüyle benimsenen bir fikrin, ne kadar güçlü ve ne kadar zinde bir kuvvet olduğunun en güzel bir örneği olarak kalacaktır.
1923 (Atatürk'ün S.D. I, s. 260) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
Biz, bu harekâtı, sonucunu bütünüyle bilerek yaptık. Bütün bunlar, belki bütün dünyaya hayret verecek niteliktedir.Onun için, ordumuzun kudretini anlamayan ve anlamaktan âciz olanlar, bu çok büyük eseri beklenmedik bir tesadüf eseri gibi göstermek istiyorlar; fakat, hiçbir zaman öyle değildir. Harekât bütün ayrıntılarına kadar bütünüyle düşünülmüş, belirlenmiş, hazırlanmış, yönetilmiş ve sonuçlandırılmıştır.
1922 (Atatürk'ün S.D. I, s. 256) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
Beni, milletim, Türk milleti, güven ve itimadına lâyık görerek bu harekâtın başında bulundurdu. Bu görev ve memuriyetimin mutlu anısını milletime karşı daima en derin minnettarlıklarla duygulanmış olarak zevk ile, övünç ile koruyorum. Görevlerini milletin vicdanî arzusuna, gerçek gereksinimine, yalnız onun yüksek iradesine uyarak yapmış olanlara mahsus bir vicdan rahatlığı ile bugün huzurunuzda bulunurken duyduğum mutluluğu ifade edemem.
1924 (Atatürk'ün S.D.II, s.174) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
Milletin yazgısını doğrudan doğruya üzerine alarak karamsarlık yerine ümit, perişanlık yerine düzen, kararsızlık yerine kararlılık ve iman koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin yiğit ve kahraman ordularının başında, bir asker bağlılığı ve davranışıyla emirlerinizi yerine getirmiş olduğumdan dolayı bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnunluk içindeyim. Kalbim bu sevinçle dolu olarak, pek aziz ve saygıdeğer arkadaşlarımı, bütün dünyaya karşı temsil ettikleri özgürlük ve bağımsızlık fikrinin zaferi nedeniyle tebrik ediyorum.
1922 (Atatürk'ün S.D. I, s. 240) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
30 AĞUSTOS NEDEN ÖNEMLİ?
Afyonkarahisar - Dumlupınar Meydan Savaşı ve ondan sonra düşman ordusunu bütünüyle ortadan kaldıran veya tutsak eden ve kılıçtan kurtulanları Akdeniz'e, Marmara'ya döken harekâtımızı açıklama ve niteleme için söz söylemeyi gereksiz sayarım. Her evresiyle düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subay ve komuta kurulunun yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha belirleyen çok büyük bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık fikrinin ölmez anıtıdır. Bu eseri meydana getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun Başkomutanı olduğumdan, daima mutlu ve bahtiyarım.
1927 (Nutuk II, s. 677) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.

Bizim bu büyük zaferimizin doğuracağı büyük sonuçlar, yalnız Türkiye'nin yazgısı üzerine etkili olmakla kalmayacak, aynı zamanda bütün zulüm görmüş milletleri, kendi yaşam ve bağımsızlıklarını tehdit eden ve baskılayan zalimler aleyhine hareket için yüreklendirecektir.
1922 (Atatürk'ün T.T.B. IV, s. 479) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi.
30 AĞUSTOS’DA ZAFER VE TÜRK ASKERİ
30 Ağustos Zafer Bayramı'nda tebrikleri kabul ederken söylemiştir:
Bu zaferi kazanan ben değilim. Bunu asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki onların her birinin adını Kocatepe'nin sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat, hepsinin ortak bir adı vardır: Türk askeri! Tebriklerinizi onların adına kabul ediyorum!
1928 (İbrahim Necmi Dilmen, Atatürk Anekdotlar,Der: Kemal Arıburnu, s. 120) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
İZMİR’E DOĞRU
30 Ağustos Zaferi'nden sonra 1 Eylül 1922 günü orduya yayınladığı bildirgeden:
Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan savaşları verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin zihinsel güçlerini ve kahramanlık ve vatanseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim.
Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir. İleri!
1922 (Atatürk'ün T.T.B. IV, s. 449-450) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Ordularımız, asıl kuvvetleri ve bütün savaş gereçleri ile dört yüz kilometreyi on gün içinde aşıp geçtiler. Diyebilirim ki, süvari tümenlerimizle piyade birliklerimiz düşmanı ezip İzmir'e yürümekte birbirleriyle yarış etmişlerdir. İzmir rıhtımında süvarilerimizin kılıçları denizde resim gibi şekillenirken, piyadelerimiz Kadifekale'de Türk bayrağını göğe yükselttiler. Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının, savaş tarihine verdiği son harekât örneğinin değeri, bu harekât bütün evreleriyle incelendikten sonra ve belki bugün değil, yarın anlaşılabilecektir. Büyük orduların yürüyüş birimi yanlış hatırlamıyorsak, günde 20-25 kilometredir. Bundan dolayı, askerlerimize İzmir'e kavuşmak için her gün bu uzaklığı aşıp geçirten kuvvet kaynağının, ne yüce bir vatan aşkı olduğunu anlamak güç değildir.
1922 (Atatürk'ün S.D.III, s 39) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi

Türk ordusunun 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e girişinden sonra orduya teşekkür mesajı:
İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta, orduların gösterdiği gayret ve özveriyi saygı ve takdirle anarım. Elde edilen büyük zaferde gerçek etken olan değerli arkadaşlarıma bütün samimiyetimle teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin elde edilişinde de aynı istek ve özveriyi göstereceklerine güvenim tamdır.
1922 (Atatürk'ün T.T.B.N, s.457) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Ordularımızın stratejisi ve yerleştirme harekâtı günlerce düşmanın gözü önünde ve uçakların keşif uçuşları altında seyretti. Bu hareketimizi baskın zannediyorlarsa söylediklerinin doğru olması gerekir. Fakat, ben zannediyorum ki, Yunan komutanlarıyla genelkurmayı, ordularımızın hazırlığından ve harekâtından haberli idi. Ancak ordularına ve özellikle Afyonkarahisar, Seyitgazi, Eskişehir ve bütün cephelerde bir yıldan beri çalışarak oluşturdukları ve her çeşit araçla destekleyip donattıkları sağlam mevzilerine, fazla sayıda topçularına, sayısız cephane kaynaklarına gereğinden fazla güveniyorlardı. Şu gerçeği anlamazlıktan geliyorlardı ki, insanların mücadelesinde, saldırıları durduracak en kuvvetli yer, iman dolu göğüslerdir.
1922 (Atatürk'ün S.D.1II, s.37) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
12 Eylül 1922 günü millete bildirgesinden: Büyük ve soylu Türk milleti! Anadolu'nun kurtuluşu zaferini tebrik ederken sana İzmir'den, Bursa'dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selâmını da takdim ediyorum.
1922 (Atatürk'ün T.T.B.IV, s .459) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
18.9.1922 günü İzmir'de Yakup Kadri'ye söyledikleri:
- Millî Mücadelemizin bu evresi kapanmıştır; şimdi ikinci evresini açmamız gerekiyor.
1922 (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Vatan Yolundu, s. 176) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
ZAFERİN SIRRI
Türk komutanları komuta etmesini, Türk askeri ölmesini bildi. Savaşı kazanışımızın sırrı bundan ibarettir.
1922 (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, s. 90) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Türk tarihinde askerlerimiz, ilk defa olarak ülküleri uğrunda yüce bir amaçla savaşmış bulunuyorlar. Askerlerimiz, ayakları altında bir metre yüksekliğinde çukur, çamur bulunmasına rağmen düşmanlarına karşı koşa, koşa, sevine, sevine gidip savaşmışlardır.
1925 (Atatürk'ün S.D.V, s. 35) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi

En büyük komutanından en genç erine kadar ordularımızda egemen olan fikir, milletin gösterdiği görev uğrunda şehit olmaktır. Bunu savaş meydanında yakından görerek büyük milletime haber veriyorum.
1922 (Atatürk'ün T.T.B.FV, s.450) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Bugün mutluluğunu duyduğumuz zaferi, sadece milletimizin kararlılığı ve imanı, kudreti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının süngüleri kazanmıştır. Üzerinde başka türlü hiçbir kuvvet, hiçbir baskı yoktur ve olmamıştır. Milletin ve ordularının yeteneği, bütün millî isteklerimizi elde edecek derecededir.
1922 (Atatürk'ün S.D.H, s.41) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
TÜRKLERİN ZAFERLERİ HAKKINDA

Vatanın kurtuluşu, milletin görüş ve yönetimi kendi alın yazısı üzerinde kayıtsız şartsız egemen olduğu zaman başlamış ve ancak milletin vicdanından doğan ordularla olumlu ve kesin sonuçlara kavuşmuştur.
1922 (Atatürk'ün T.T.B. IV, s.459) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Memleketimizi hiçbir hak ve adalete dayanmayarak çiğnemek ve çiğnetmek girişimi, zafer kazanan ordumuzun özverili ve canını verircesine gayretiyle lâyık olduğu başarısızlığa uğratılmış ve milletimiz, tarihin nadir kaydettiği bir zafer kazanarak sevgili yurdumuzu kurtarmıştır.
1923 (Atatürk'ün S.D. I, s.290) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Şunu bir gerçek olarak biliniz ki, şeref hiçbir zaman bir adamın değil, bütün milletindir. Eğer yapılan işler önemli ise, gösterilen başarılar belli ise, devrimler dikkati çekici ise her birey kendini tebrik etmelidir. Çünkü, böyle büyük şeyleri ancak çok yetenekli olan büyük milletler yapabilir ve bu milletin her bireyi, böyle en yetenekli ve büyük bir millete mensup olduğunu düşünerek kendini tebrik etsin.
1923 (Atatürk'ün S.D.H, s.123) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Bu milletin namusunu, yaşamını, geleceğini kurtarmak için, onun bütün varlığına kasteden kuvvetleri yok etmeye bu milletin yeteneği, soyluluğu, kararlılığı yeterlidir. Bu sözümün doğruluğunu olaylar kanıtladı. Çünkü bu milletin kararlılığı, dayanışması, kahramanlığı sayesinde sonunda düşman mağlup ve perişan edildi.
1923 (Atatürk'ün S.D.H, s.135) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Bütün bu başarı, yalnız benim eserim değildir ve olamaz. Bütün başarı, bütün milletin karar ve imanıyla çalışmasını birleştirmesi sonucudur; kahraman milletimizin ve seçkin ordumuzun kazandığı başarı ve zaferlerdir.
1928 (Atatürk'ün S.D. II, s. 76-77) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi

Bu zafer, bize bir imkân veriyor. Biz, bu imkânı memleketimizin, milletimizin aydınlık, mutlu ve rahata erişmiş geleceği için kullanacağız!
1922 (Atatürk'ün S.D.I, s. 260) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın, bir 30 Ağustos Zafer Bayramı gecesi sofrada "Paşam, İstiklâl Savaşı'nda Başkomutan olarak savaşlarda verdiğiniz emirler bir yerde toplanmış mıdır? " sorusuna verdiği cevap:
-Bir gün Kurtuluş Savaşı'nın, Millî Mücadele'nin askerî tarihini yazacaklar, belki de benim Başkomutan olarak verdiğim bir yazılı ve imzalı emrime tesadüf etmeyeceklerdir. Savaş arkadaşlarım buradadır, hep bilirler: Ben savaşta daima o cepheden bu cepheye gider, yapılması gereken hareketleri komutanlara yazdırır, onlara not ettirir ve kendilerini de ikna ettikten sonra, "Şimdi ordu birliklerimize derhal bu hareketlerin yapılmasını kendi imzanızla bildiriniz!" derdim.
(Nejat Saner, Atatürk ve Sonrası, Cumhuriyet gazetesi, 4. XI. 1970) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Kahraman Türk ordularının kazandıkları büyük zaferler de bana düşmüş olan görevleri yapabilmişsem çok bahtiyarım. Yalnız bu noktada bir gerçeği açıklamak için söyleyeyim ki, benim ordularımızı yönelttiğim hedefler, esasen ordularımın her erinin, bütün subaylarının ve komutanlarının görüşlerinin, vicdanlarının, kararlarının, ülkülerinin yönelmiş Olduğu hedefler İdi.
1928 (Atatürk'ün S.D. II, s. 228) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin galip orduları yeni zaferler elde etme aşkından uzaklaşmış değildirler. Fakat bu zafer aşkı, milletin kurtuluşunu ve mutluluğunu sağlama aş
kından ileri gelmektedir. İkincisinin belirmesi, birinciyi gerçekleşmiş kabul ettirebilir.
1923 (Atatürk'ün S.D.II, s.55) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Her evresi vatan için, evlâtlarımızın torunları için şerefli olaylarla dolu büyük bir kahramanlık destanı oluşturan Anadolu savaşlarının heyecan veren ayrıntılarını tarihin diline terk ediyorum. Millet, milletin ruh sanatı, musikisi,edebiyatı ve bütün sanat eserleri, bu kutsal mücadelenin ilâhî ezgilerini sonsuz bir vatan aşkının coşkun heyecanlarıyla daima şakımalıdır.
1923 (Atatürk'ün S.D.I, s. 305) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
30 Ağustos 1922 Zaferi'nden sonra, İngiliz kadın gazeteci Grace Ellison'un "Başarı kazanacağınızdan şüphe ettiğiniz oldu mu?" sorusuna verdiği cevap:
-Hiçbir zaman... Henüz elimizde savaş gereçleri bulunmadığı zamanlarda bile, işin bugünkü sonuçlan alacağını hesap etmiştim. Saldırımızı ertelememize sebep, kan dökmemekti. Bu maksatla saldırıdan önce Fethi Bey*'i Londra'ya gönderdik. Barışı kanla değil, mürekkeple imza etmek istiyorduk.
1923 (Atatürk'ün S.D.V, s. 97-98) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
KAHRAMANLARIMIZA SAYGI
Geçirdiğimiz buhranlı günlerin şerefli kahramanlarını hep beraber kutlayalım. Onlar arasında savaş meydanların da düşman silahıyla göğüsleri delinmiş bahtiyarlar olduğu gibi yangınlarda, ateşlerde yakılmış talihsiz çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar vardır. Onlar arasında namuslarına sataşılmış, ebediyen ağlamaya mahkûm genç kızlar da vardır. Onlar arasında yurtlarını kaybetmiş aileler, evlâtlarını gömmüş analar vardır ve yine onlar arasında savaştaki namus görevini şerefle yaparak bugün memleketlerine dönmüş gaziler vardır. Onlardan şehitlik şerbetini içmiş olanların ruhlarına fatihalar sunalım.
1923 (Atatürk'ün S.D.I, s. 308-309) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Bu hareketi yapan bir ordunun babalarından ve analarından oluşan milletimiz, bütün dünyaya karşı en yüksek saygı durumunu ve değer düzeyini kazanmıştır. Milletimiz çekinmeksizin övünebilir. Bu, en kuvvetli şartlarla haklıdır ve ben, böyle bir milletin bir bireyi olmakla en büyük mutluluğu hissediyorum. Bu savaş meydanlarında, emsalsiz kahramanlıklar ve yiğitlik göstermiş olan subaylarımızın, erlerimizin ve komutanlarımızın her biri, ayrı ayrı bir menkıbe, bir destan oluşturan harekâtını saygıyla ve takdirle anıyorum. Ve bu yiğitlik meydanlarında Allah'ın rahmetine kavuşan şehitlerimizin aziz ruhlarına hep beraber fatihalar sunalım.
1922 (Atatürk'ün S.D.I, s. 260) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
ZAFERDE CEPHE GERİSİ
I. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 4. Toplanma Yılı'nı açarken söylemiştir:
Zaferin elde edilişi için geri hizmetlerin düzenlenmesi hususunda yapılan çalışma, pek teşekkür ve takdire değerdir. Bu kelimeleri söylerken ifade etmek istediğim minnettarlık hissi, yalnız resmî dairelerle kısıtlanmış değildir. Bütün yaşam enerjilerini, bütün araçlarını, bağlantılarını ordunun hizmetine hazır hale getiren ve kadın ve çocuklarıyla ordu taşımacılığına katılan saygıdeğer halkın, millet kürsüsünden ifade ettiğim takdir ve teşekküre pek fazla hakkı vardır. Efendiler! Meselenin heyecan verici evreleri üzerinde biraz daha ısrar etmek vicdanî zorunluluğunu hissediyorum. Oğullarını ve kocalarını cephenin ateş hattına gönderen ihtiyar babalar ve analarla genç kadınlar, kağnı ve öküzden ibaret bir kutsal birleşim olan yaşam araçlarının başına geçerek orduyu izlemişler ve malzemelerinin ilkelliğine rağmen ruhlarındaki çalışma isteği ve özveri hissiyle düşmanın binlerce otomobilden meydana gelmiş bir taşıma sistemi oluşturan teknik araçlarıyla yarışmışlardır.
1923 (Atatürk'ün S.D.I, s.293-294)
Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi. Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI
Dört yıl süren emeklerden sonra son kesin zaferimiz üzerine Mudanya Askerî Antlaşması yapıldı ve barış görüşmeleri dönemine geçildi. Bu görüşmeler sırasında da tesadüf ettiğimiz güçlükler pek çoktur. Fakat, ben bunu pek doğal buluyorum. Çünkü bu barış görüşmelerinde sonuca bağlanan hesaplar dört yıllık değil, dört yüz yıllık bir dönemin kötü mirası idi. Gerçekten Osmanlı İmparatorluğu en görkemli, tantanalı ve kuvvetli dönemlerinden itibaren milletin bağımsızlığı zararına, hayatî çıkarları zararına o kadar çok şey feda etmişti ki, sonuç yalnız kendisinin çöküp batmasından ibaret kalmadı; belki kendinden sonra da memleketin gerçek sahibi olan milleti, hak ve varlığının kanıtı için büyük güçlüklerle karşı karşıya bıraktı.
1923 (Atatürk'ün S.D. I, s. 306) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Edirne şehrini de içine almak üzere Doğu Trakya'nın Yunanlılar tarafından boşaltılmasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'ne teslimi hakkındaki Mudanya Askerî Anlaşması 11 Ekim 1922'de imza edilmiştir. Kazanılan büyük zaferin ilk önemli siyasî sonucu bu şekilde Mudanya Konferansı'nda elde edilmiş oluyor. Ordumuz tarafından fiilen temin edilen tüm Anadolu'nun kesin kurtuluşundan başka, Genel Savaş'ı izleyen en karanlık bir dönemde millet tarafından belirlenen ilkelerin Rumeli batı sınırlarımıza ait olan kısmı da artık gerçekleşmiştir.
1922 (Atatürk'ün T.T.B.IV, s.475) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
LOZAN’A DOĞRU

Biz bağımsızlığımızı sağlayan bir barış istiyoruz. Bunu sağlanmış görmedikçe yaşayabilmek için muhtaç olduğumuz yaşam gereklerini temin etmek üzere tam bağımsızlığa erişinceye kadar başladığımız işte devam edeceğiz. Milletin ciddî kararı budur. Milletimizin bu kararını mutlaka uygulamak için her türlü önlem zaten alınmış bulunuyor.
1923 (Atatürk'ün S.D.1II, s.60) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Bugün eriştiğimiz barışın, ebedî barış olacağına inanmak, elbette safdillik olur. Bu, o kadar önemli bir gerçektir ki ondan bir an bile boş bulunma, milletin bütün yaşamını tehlikeye atar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve değerimize saygı gösterildikçe karşılıklı saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fakat ne çare ki, zayıf olanların hukukuna saygının eksik olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini çok acı deneyimlerle öğrendik. Onun için efendiler, bütün ihtimallerin isteyeceği hazırlıkları yapmakta asla gecikemeyiz.
1923 (Atatürk'ün S.D.l, s.307) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun ki, millet üç buçuk yıllık kahramanca savaşmadan sonra kendisini sonsuza değin tutsaklık zincirleriyle bağlamak isteyenleri mağlup etmiş ve bağımsızlığına sahip olmuştur. Bütün uygar milletler arasında özgür ve bağımsız olarak milletimizin yer alacağı barış günleri de inşallah gecikmeyecektir. Bu mesut günlere ne büyük özveriler ve güçlükler karşılığında erişeceğimizi asla akıldan çıkarmamak ve gelecekte millet yaşamını tehdit edecek tehlikelere düşmemek için, ona göre şimdiden hazırlanmak ve çalışmak, vatanını seven bütün millet bireylerinin borcudur. Gerçekte vatanımıza ve bağımsızlığımıza göz dikenlere yalnız askerlikte galip gelmek yeterli değildir. Memleketimiz hakkında istilâ emelleri besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak şekilde siyaset, yönetim ve ekonomi bakımından kuvvetli olmak gerekir.
1922 (Atatürk'ün S.D.II, s.46) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
LOZAN KONFERANSI

Ölmüş zannolunan millet, yok olmuş zannolunan bu memleket, yeniden bütün yaşama yeteneğini gösterebilecek bir durum alıyor. Bütün kadınlarıyla, erkekleriyle, ihtiyarlarıyla el ele vererek kendisinin dünyada var olduğunu, bir kere daha kanıtlayacak harikalar gösteriyor. İşte o harikaların doğal sonucu olarak Lozan Konferansı'na davet olunuyoruz. Fakat Efendiler, aslında bizden sorulacak hiçbir hesap yoktur. Geçmişe ait hataların gerçek sorumlusu biz değiliz; Türk milleti değildir. Bu böyle olmakla beraber dünya ile karşı karşıya gelmek bize düşüyor. Millet ve memleketi gerçek bağımsızlık ve egemenliğine sahip etmek için çalışmak zorunluğu bizim üzerimizde kalıyor. Lozan'da henüz hiçbir olumlu sonuç yoktur. Fakat, bu olumlu sonuç kesinlikle olacaktır. Millet, varlığı için, egemenliği için ne olursa olsun elde etmek zorunda olduğu esasları Misak-ı Millî halinde belirgin biçimde bütün dünyaya ilân etti. Misak-ı Millî'nin anlamını bütün dünya onaylamak zorundadır ki, Türkiye kuvvetiyle, süngüsüyle ve bütün yükümlülüğüyle bunu elde etmiştir. Arta kalan şey, maddeten elde edilmiş olan bu şeyin konferansta, salonda, masada, nerede olursa olsun usulen ve resmen ifadesinden ve onaylanmasından başka bir şey değildir. Bu sonuç er geç, kesinlikle elde edilecektir! Bütün isteklerimiz haktan ibarettir. Bu hak, en doğal ve en açık haklardandır. Hukukumuz bu kadar açık olduktan başka, bu hukuku ne olursa olsun koruma için kudretimiz de vardır, kuvvetimiz de yeterlidir.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 26.12.1929) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Türk barış şartları Misak-ı Millî'nin ilân günü olan 28 Ocak 1920 tarihinden beri bütün dünyaca bilinmektedir. Bu şartlar şu şekilde özetlenebilir: Türkiye'nin millî sınırı içinde siyasal ve ekonomik tam bağımsızlığının onaylanması!
1922 (Atatürk'ün S.D.II, s. 3O) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Lozan Konferansı, basit bir sorunu çözümle uğraşmıyor. Yeni Türkiye Devleti'nin üç buçuk yıllık sorunlarını çözümle yetinmiyor. Lozan Konferansı, başlangıcı çok eski olan bir mücadelenin derin evrelerini inceleyerek onu olumlu bir sonuca bağlamaya çalışıyor. Şüphe yok ki, karışık bir dengeyi belirli bir sonuca ulaştırmak kolay değildir. Özellikle karışık hesapların sorumlusu da biz değiliz. Düşmanlarımız, yalnız bize ait hesapları sormak gibi adlî, insanî bir düşünüş biçimine sahip olsalardı, sorun iki günde biterdi. Fakat, öyle işe başladılar ki, yüzyılların birikmiş sorunlarını bizden soruyorlar. İtilâf Devletleri olumlu bir sonuca varmak istiyorlarsa, kesinlikle eski düşünüş biçimlerini terk etmek zorunluluğundadırlar. Benim gördüğüme göre ulaşılan temel, sonunda barışla sonuçlanacaktır. Bütün milletçe arzuya değer ki barış olsun. Dünyada barışın kurulması hem dünyanın çıkarı, hem bizim çıkarımız gereğidir. Herhalde biz, hem kendi çıkarımıza aykırı olan, hem de dünyanın çıkarına uymayan savaşın devamına asla taraftar değiliz. Böyle olmadığımızı şimdiye kadar çok defalar ilân ettik, kanıtladık. Eğer uygarlık dünyası, bizim bu işte ne kadar samimî olduğumuzu anlarsa, barış için hiçbir engel kalmayacaktır. Fakat, eğer barış isteyenlerin fikri, savaş taraftarlarına galip gelmezse bütün iyi niyet ve samimiyetimize rağmen biz de bu sonucu alın yazısı ve zorunlu sayacağız, alın yazısına uyacağız ve hiç şüphe etmiyorum, bugünkünden daha verimli sonuçlar alacağız. 1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 5-6.12.1929)
Lozan Konferansı düne ve bugüne ait, üç beş yıla ait hesapların sonuca bağlanmasıyla uğraşmakta değildir. Belki, üç, dört yüzyıllık birikmiş ve yoğunlaşmış hesapların görülmesiyle uğraşmaktadır. Onun için bu kadar derin, bu kadar karışık, bu kadar kirli hesapların az zamanda içinden çıkmak kolay değildir.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 24.12.1929) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Lozan Barış Antlaşması'nın içine aldığı esasları, diğer barış teklifleriyle daha fazla karşılaştırmaya gerek olmadığı fikrindeyim. Bu antlaşma, Türk milleti aleyhine, yüzyıllar
dan beri hazırlanmış ve Sevres Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eder bir belgedir. Osmanlı dönemine ait tarihte benzeri görülmemiş bir siyasî zafer eseridir.
1927 (Nutuk 11, s. 767) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
LOZAN ANTLAŞMASI
Lozan Barışı, Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk milleti için siyasal bir zafer oluşturan bu antlaşmanın, Osmanlı tarihinde benzeri yoktur. Milletimiz, bununla gerçekten övünebilir ve Türk milletinin yüksek bir eseri olan bu antlaşmanın yüksek değerini takdir etmesi gereken gençliğin, bunu geçmişte yapılmış antlaşmalarla karşılaştırması gerekir. Bu nedenle Lozan görüşmelerinde her türlü siyasal mücadelelere göğüs gererek sonucu elde etmede bir zekâ göstermiş olan İsmet Paşa Hazretleri'ni saygı ile hatırlamak görevimdir.
1927 (Atatürk'ün S.D.V, s. 47) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
MOUNTREUX SÖZLEŞMESİNE DOĞRU
Türkiye'nin Boğazları açık bırakmaya razı olduğu Lozan Antlaşmasından beri dünya durumu ve bazı şartlar değişmiştir. Boğazlar, Türk topraklarını iki kısma ayırır; bu nedenle bu deniz geçidinin sağlamlaştırılması Türkiye'nin güvenliği ve savunması için çok önemlidir. O, aynı zaman
da, uluslararası ilişkilerin can alıcı bir unsurudur. Anahtar durumunda böyle önemli bir yer, herhangi maceracı bir saldırganın keyfine ve merhametine bırakılamaz. Türkiye,
muhtemel barış bozucularının, birbirleriyle savaşmak için Boğazlardan geçmesine engel olmaya mecburdur. Türkiye buna asla izin vermeyecektir.
1935 (Ayın Tarihi, Sayı:l9) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
MOUNTREUX SÖZLEŞMESİ
Montreux Sözleşmesi'nin imzalandığı günün gecesi (18/19 Temmuz 1936) Atatürk tarafından yazdırılmıştır:
Bugün bayram günüdür; sevinç günüdür. Niçin bilir misiniz, ey sevgili yurttaşlar? Çünkü Lozan, Montrö'de taçlandırılmıştır. Lozan tamdır ve tamlığını daima tarihte okutacaktır. Fakat, ona acı ve üzüntü veren ufak bir şey, Boğazlar vardı. İşte o Montrö'de çözümlenmiştir. Eğer Türk yüksek duyarlığı bununla ilgiliyse kesinlikle sevinmektedir, seviniyor ve sevinmelidir.
1936 (Cevat Abbas Gürer, Cumhuriyet gazetesi, 10. XI. 1941) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi

Milletin yüksek karakterine, ordusunun bükülemez pazısına ve uygar insanlığın aldatılamaz sağduyusuna dayanarak ve güvenerek kullanılan zekâ, mantık ve enerjinin, bütün insanlığın gereksinim duyduğu barış ve huzur verici sonuçlar doğurabileceğinin bir kanıtı olan Montrö Konferansı eseri, gerçekten sevinmeye ve sevindirmeye değer bir tarihsel olaydır.
1936 (Cumhuriyet gazetesi, 21.7.1936) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi
Türkiye'nin hakkını doğrulamakla yüksek dostluk ve anlayış gösteren Montrö Sözleşmesi tarafları, aynı zamanda kritik devam eden uluslararası durumun bu önemli döneminde, yerleşmesi için herkesin çalışması gereken genel barış işine de değerli hizmet etmiş oldular.
Tarihte birçok defa tartışma ve tutku vesile olmuş olan Boğazlar, artık tamamıyla Türk yönetiminin egemenliğinde, yalnız ticaret ve dostluk ilişkilerinin ulaşım yolu haline girmiştir. Bundan böyle savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi yasaktır.
1936 (Atatürk'ün S.D.I, s.376) Kaynak – Atatürk Araştırma Merkezi