12 Haziran 2009 Cuma

Fevzi Çakmak

İstanbul'da doğdu. 1896'da Harp Okulunu, 1898'de de Harp Akademisini bitirdi. Trablusgarp, Balkan, I. Dünya Savaşlarında görev aldı. 1918'de Genelkurmay Başkanı, 1920'de Harbiye Nazırı (Milli Savunma Bakanı) oldu.

Milli Mücadele'ye katılmak üzere 1920 yılında İstanbul’daki görevlerini bırakarak Ankara'ya geçti. Milli Savunma Bakanlığına getirildi. 1921'de Genelkurmay Başkanı oldu. Aynı yıl Orgeneralliğe, 1922'de de Mareşalliğe terfi etti.

Kurtuluş savaşımızda aktif görev aldı. Mustafa Kemal Atatürk gibi İstanbul’da kudretli bir makamda iken, milletine inanarak kurtuluş mücadelesi için en başta Ankara’ya geçenlerdendir.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

İsmet İnönü

1884 yılında İzmir'de doğdu. 1903'te Mühendishane-i Berrî-i Hümayunu (Topçu Okulu), 1906'da da Harp Akademisini bitirdi. Balkan ve I. Dünya Savaşlarında görev aldı.

1920 yılı başlarında Ankara'ya gelip İstiklâl Savaşı'na katıldı. Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı olarak başarılı hizmetler yaptı. I. ve II. İnönü Muharebelerini zaferle sonuçlandırdı. 1921'de Tümgeneral, 1922'de de Korgeneralliğe yükseldi. Mudanya ve Lozan Konferanslarında TBMM Hükümet’ini temsil etti.

Cumhuriyet ilan edilince Başbakanlığa getirildi. 1926'da Orgeneralliğe yükseldi. Ertesi yıl askerlikten emekliye ayrıldı.

TBMM'de 40 yıldan fazla milletvekilliği yaptı. 1923-1924, 1925-1937, 1961-1965 tarihleri arasında başbakanlık ve 1938-1950 tarihleri arasında Cumhurbaşkanlığı görevlerinde bulundu.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Şehit Albay Reşat Çiğiltepe


Reşat Çiğiltepe; 1879 yılında İstanbul'da doğdu, 1896 yılında Harp Okulunu bitirdi, Trablusgarp ve Balkan Savaşları'na katıldı. Birinci Dünya Savaş'ında Çanakkale Cephesinde olağanüstü kahramanlığı ile dikkatleri çektikten sonra getirildiği 17. Alay Komutanlığı görevindeyken Muş'un Rus işgalinden kurtarılmasında da önemli rol oynadı.

1919 yılında Millî Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçti. Mustafa Kemal Paşa tarafından 11. Kafkas Tümeni (sonradan 21. Tümen) Komutanlığı'na getirildi. Yarbay rütbesi ile İnönü ve Sakarya muharebelerine de iştirak eden ve olağanüstü başarı gösteren Reşat Bey , son olarak 57. Alay Komutanlığı görevine atandı.

Albay Reşat Çiğiltepe’ye, bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından , Büyük Taarruz'un ikinci gününde, muharebenin ve de ülkenin ulusun kaderini etkileyecek en kritik mevkilerden olan Sincanlı Ovası'ndan Dumlupınar'a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engel olan Çiğiltepe'yi düşmandan temizlemesi emredildi. 

Çiğiltepe ile ilgili aşağıdaki gelişmeler yaşandı.

"... 27 Ağustos 1922 sabahı 57. Alay bu tepeyi kuşatmış, saat 10.30'da Mustafa Kemal telefonda komutana;

- Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?

- Komutanım, yarım saat sonra alacağız.

- Başarılar diliyorum.

Mustafa Kemal (10.45):

- Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.

- Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.

Mustafa Kemal (11.00):

- Reşat Bey'i istiyorum.

- Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım.

"Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım"

Mustafa Kemal'in gözlerinden yaşlar boşanır:

- Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdir.

11.45 Başkomutanın telefonu çalar, Mustafa Kemal açtığı telefondan; Çiğiltepe'nin alındığını, yüzlerce ölüsünü bırakan düşmanın Sincanlı Ovası'na doğru kaçtığını öğrenir.

Sonrasını Başkomutan Mustafa Kemal Paşa şöyle ifade eder:

"Türk Askerine, Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Burada şehit olan kahraman evlâtlarımızı minnetle anıyorum, ruhları şâd olsun." - Başkomutan Mustafa Kemal

Naaşı Sandıklı'da defnedilmiş olan Albay Reşat Bey, askerî yaşamında üstün cesaret ve sevk yeteneğiyle çok sayıda madalya (mecidi nişanları, gümüş muharebe, liyakat, tahlisiye, Alman ve Avusturya - Macaristan savaş madalyaları) sahibi olmuştur. Şahadetinin sonrasında TBMM kendisi adına ailesine İstiklal Madalyası takdim etmiştir. Ailesi, soyadı kanununu müteakip "Çiğiltepe" soyadını almıştır.

Kaynak- Harp Tarihi

Celâl Bayar

1883 yılında Bursa'nın Gemlik ilçesinin Umurbey köyünde doğmuştur. Ailesi, şimdi Bulgaristan'a ait olan Plevne şehrinden göç etmiştir.

1908 yılında İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katıldı. Bu cemiyetin Bursa Şubesi Genel Sekreterliğini yaptı. 1918 yılında Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti'ne girmiştir.

1913 yılı sonunda İzmir'e gelen Celâl Bayar, İttihat Terakki Cemiyeti'ne katmak için spor yapan Altay'lı gençleri davet etti ve 1914 yılının 16 Ocak tarihinde Altay fiilen kuruldu. Celâl Bayar, Şark İdadisinde faaliyet gösteren Altay'ın kuruluşu için para yardımında bulundu.

12 Ocak 1920'de toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi'ne Saruhan Sancağı milletvekili olarak katıldı.

Millî Mücadele'nin başlaması ile birlikte Anadolu'ya geçerek bu harekete fiilen Galip Hoca olarak katıldı. Sivil olmasına rağmen büyük hizmetler yaptı ve bu mücadelenin kazanılması sırasında Batı Anadolu'da faaliyet gösterdi. Aynı zamanda Birinci Büyük Millet Meclisi'nde Saruhan (Manisa) Milletvekili olarak görev aldı.

1921'de İktisat Vekili oldu. Lozan Barış Konferansı'na müşavir göreviyle katıldı. 1923 seçimlerinden sonra İkinci Büyük Millet Meclisi'ne İzmir Milletvekili olarak girdi.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşında Siviller”

Kâzım Karabekir

1882 yılında İstanbul'da doğdu. 1902'de Harp Okulunu, 1905'te de Harp Akademisini bitirdi. Balkan ve I. Dünya Savaşları'nda görev aldı. Çanakkale’de önemli görevler alarak başarılı oldu. Doğu Cephesi Komutanlığı sırasında Kars, Ardahan, Artvin'in işgalden kurtarılmasını sağladı.

1918 yılında Tümgeneralliğe terfi etti. 15. Kolordu Komutanı iken Mustafa Kemal Paşayı ve Milli Mücadele'yi destekledi. Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere Anadolu’ya geçerek Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Atatürk'e, İstanbul’dan gelen tutuklama emrine rağmen "Ben ve kolordum emrinizdedir Paşa'm!" diyerek, ona moral verdi ve kolordusu ile birlikte onu destekledi.

Kurtuluş savaşında önemli başarılar kazanan Kazım Karabekir Paşa Atatürk tarafından takdir edilmiş ve büyük önem kazanmıştır. Mustafa Kemal Paşa "Kazım Karabekir Paşa ve adamları kurtuluş savaşında canları pahasına savaşarak galip geldiler. Bu galibiyet sade onların değil bütün Türk milletinin galibiyetidir" demiştir.

1920 yılında, rütbesi Korgeneralliğe yükseltildi. 1923-1924 yıllarında l'nci Ordu Komutanlığı yaptı 1927 yılında askerlikten emekliye ayrıldı.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Ali Fuat Cebesoy

1882 yılında İstanbul-Salacak'ta doğdu. 1902'de Harp Okulunu, 1905'te de Harp Akademisini bitirdi. Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşları'nda görev aldı. 1917 yılında Tümgeneralliğe terfi etti.

Mustafa Kemal ile Harp Okulu yıllarında sınıf arkadaşı olması hayatını şekillendirdi. Türkiye'nin işgali sırasında İzmit'te İngiliz birliklerine ateş açarak durdurması nedeniyle Kurtuluş Savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan oldu ve savaş boyunca önemli görevler üstlendi.

İstiklâl Savaşı'nın başlangıcında, Batı Anadolu Genel Kuvâ-yi Milliye Komutanı ve Batı Cephesi Komutanı olarak savaşa katıldı. 1920 yılı sonunda Moskova Büyükelçiliğine atandı. Bu görevi başarı ile yürüttü ve Rusyanın Kurtuluş Savaşımıza sempati ile bakmasının da mimarı oldu. Türkiye'nin kuzey-doğu sınırlarını belirleyen Moskova Antlaşması'nı imzaladı.

1923 yılında Korgeneral oldu ve bu rütbe ile 1927 yılına kadar Ordu Komutanlığı ve yaptı.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Nurettin Sakallı

1873 yılında Bursa'da doğdu. 1893'te Harp Okulunu bitirdi. 1897 Osmanlı-Yunan, Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşlarında görev aldı. Irak Cephesi'nde Basra ve Bağdat Valiliği görevlerini de üstlendi.1918'de Tümgeneralliğe terfi etti.

Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra 29 Ocak 1915'de vekaleten atandığı İzmir ve Aydın valiliklerinin yanısıra 17. ve 25. Kolordu komutanlıklarını da yürütmüştür.

Vali Vekilliği sırasında İzmir'in Sevr Antlaşması uyarınca Yunanlılara verilmesine karşı çıkan “İzmir Müdafai Hukuki Osmaniye” cemiyetini desteklemiş, işgal devletlerinin taleplerini sert bir şekilde reddetmiştir. Nurettin Paşa'nın işgali kabul etmeyeceği, direneceği, hatta mani olacağı anlaşıldığı için İstanbul'daki Mütareke dönemi hükümeti tarafından, 15 Mayıs 1919'da gerçekleşen Yunan çıkartmasından kısa bir süre önce (22 Mart 1919) buradaki valilik görevinden alınmıştır.

Temmuz 1920'de Anadolu'ya geçerek Merkez Ordusu Komutanlığı, l'nci Ordu Komutanlığı görevleriyle İstiklâl Savaşı'na katıldı, çok önemli görevler üstlendi. 31 Ağustos 1922'de rütbesi Korgeneralliğe yükseltildi.

Bursa Milletvekili seçilmesi üzerine 1925 yılında askerlikten emekliye ayrıldı. İstanbul'da öldü.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Nafiz Gürman

1882 yılında Bodrum'da doğdu. 1903'te Harp Okulunu, 1906'da da Harp Akademisini bitirdi. Trablusgarp; Balkan ve I. Dünya Savaşlarında görev aldı.

Afrika Grupları Kurmayı iken, 8 Mart 1919 - 8 Ekim 1919 tarihleri arasında Fransız ve İtalyanlara esir düştü. Esaret dönüşü Akhisar Cephe Komutanlığı ile 1. Kolordu Kurmay Başkanlığı görevlerini müteakip 8 Şubat 1921 tarihinde Anadolu'ya iltihak etti. İstiklâl Savaşı'na katıldı. Birlikleri ile birlikte unutulmaz yararlılıklar gösterdi.

1926'da Tümgeneral 1930'da Korgeneral ve 1940 yılında da Orgeneralliğe terfi etti.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Kâzım Özalp

1882 yılında Makedonya Köprülü'de doğdu. 1902'de Harp Okulunu, 1905'te de Harp Akademisini bitirdi. Balkan ve I. Dünya Savaşlarında görev aldı.

61. Tümen Komutanı iken İstiklal Savaşı'na katıldı Kocaeli Bölge Komutanı, Mürettep Kolordu Komutanı ve 3'ncü Kolordu Komutanı olarak yararlı hizmetler yaptı. 1921'de Tümgeneral, 1922'de Korgeneral rütbeleri verildi. 1922 yılı başında Millî Savunma Bakanı oldu.

1926'da Orgeneralliğe terfi ettikten bir yıl sonra askerlikten emekliye ayrıldı.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Fahrettin Altay

1880 yılında İşkodra'da doğdu. 1900'de Harp Okulunu, 1902' de de Harp Akademisini bitirdi. Balkan ve I. Dünya Savaşları'nda görev aldı.

İstiklal Savaşı'na Süvari Grup Komutanı, Süvari Kolordusu Komutanı olarak katıldı, önemli yararlılıklar gösterdi. Kurtuluş Savaşı boyunca 12. Kolordu Kumandanı olarak Delibaş isyanının bastırılmasında, 1. ve 2. İnönü Savaşları’nda Sakarya Savaşı’nda görev aldı.

1921’de tümgeneralliğe (mirlivalık)yükseltildi ve Süvari Grup Komutanı oldu. Kurtuluş Savaşı’nın son yıllarında Uşak, Afyon, Alaşehir çevresindeki çarpışmalarda süvarileri büyük hizmet gördü. Kaçan Yunan ordusunu kovalayarak İzmir’e giren ilk süvari birlikleri Altay’ın komutasındaydı. Bu başarılardan sonra korgeneralliğe (feriklik) yükseltildi.

İzmir'in kurtarılmasından sonra emrindeki Süvari Kolordusu ile Çanakkale Boğazı üzerinden İstanbul'a yöneldi. Bunun üzerine İngiltere, Fransa ve Kanada'da siyasi etkileri olan Çanakkale Krizi oluştu.

Cumhuriyet'in ilanından sonra 2'nci Ordu, 1933'ten itibaren de l'nci Ordu Komutanlığı görevlerinde bulundu 1921'de Tümgeneral, 1922'de Korgeneral ve 1926'da da Orgeneralliğe terfi etti.

14 Ekim 1945'te Yüksek Askerî Şûra Üyesi iken emekliye ayrıldı. TBMM'de I. Dönem Mersin, II. Dönem İzmir ve VIII. Dönem Burdur Milletvekili olarak yasama çalışmalarına katkıda bulundu. 1974 yılında İstanbul'da öldü.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Yakup Şevki Subaşı

1876 yılında Harput'ta doğdu. 1896'da Harp Okulunu, 1900'de de Harp Akademisini bitirdi. Balkan ve I. Dünya Savaşları'nda görev aldı. 1916 yılında Tümgeneralliğe terfi etti.

16 Mart 1920 günü İstanbul işgal edilince işgalci kuvvetler tarafından tutuklanarak Malta'ya sürüldü. 1921 yılı sonbaharında İnebolu'ya geldi.

2'nci Ordu Komutanı olarak istiklal Savaşı'na katıldı. Büyük Taarruz sırasında, saldırı planını çok riskli bularak şiddetle itiraz etti, ancak verilen emirleri de harfiyen uyguladı. Zafer, Yakup Şevki Subaşı'nı hem çok şaşırttı, hem de onu katıksız bir Atatürk hayranı yaptı.

9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtuluşunun ardından komuta ettiği 2. Ordu ile beraber Çanakkale Boğazı'nda bulunan İngiliz güçlerinin kuşatılması harekatında görev aldı.

1922'de Korgeneral, 1926'da da Orgeneral rütbesini aldı. 1924 yılında Yüksek Askerî Şûra üyeliğine atandı. Bu görevde iken 20 Aralık 1939 tarihinde İstanbul'da öldü.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Cevat Çobanlı

1871 yılında İstanbul'da doğdu.1891'de Harp Okulunu, 1894'te de Harp Akademisini bitirdi. Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşları'nda görev aldı.

Çanakkale Deniz Muharebeleri'nde üstün başarı kazandı. Harbiye Nazırlığı (1918), Genelkurmay Başkanlığı (1919) görevlerinde bulundu.

16 Mart 1920'de İstanbul işgal edilince direniş planladığı için tutuklanarak Malta'ya sürüldü. 1921 yılında yurda dönünce, Elcezire Cephesi Komutanı olarak İstiklal Savaşı'na katıldı. Büyük Zafer'den sonra bir süre 3'ncü Ordu Komutanlığı yaptı. 1935 yılında emekliye ayrıldı. 1938 yılında İstanbul'da öldü.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Yahya Kaptan

1891 yılında Makedonya'nın Köprülü kasabasında doğdu. Balkanlarda Bulgar komitacılara karşı savaştı. Balkan Savaşları'nda Osmanlı Ordusuna gizli bilgiler sağladı. Teşkilât-ı Mahsusa (Gizli Örgüt)'da görev aldı. I. Dünya Savaşı'nda Balkan Yarımadası ve Irak Cephesi'nde görev yaptı.

Ankara'da TBMM açılınca İstanbul'da Bekir Ağa Bölüğü'ne baskın düzenleyerek tutuklu bulunan vatansever ve aydınları kurtarıp Anadolu'ya geçmelerini sağladı. Gebze'de Kuva-yı Milliye'yi oluşturarak komutanlığını üstlendi. Anadolu’da girişilecek mücadelenin başarılı olması için silah ve cephanenin Anadolu’ya kesintisiz akışını temin etti.

İstanbul Hükümetinin gönderdiği kuvvetler tarafından yakalandı. Başı kesilerek şehit edildi.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Köprülülü Hamdi Bey

1886 yılında Makedonya’nın Köprülü kasabasında doğdu. Mülkiye Mektebini bitirdi. Çeşitli ilçelerde kaymakamlık yaptı.

İzmir’in işgalinden sonra Burhaniye Kuva-yı Milliye Komutanlığına getirildi. I. Anzavur İsyanı’nın bastırılmasında görev aldı. 26 / 27 Ocak gecesi Gelibolu Yarımadası’ndaki Akbaş Cephaneliği’ne baskın düzenleyerek buradaki silahların Anadolu’ya ulaştırılmasını başardı.

17 Şubat 1920 günü, Biga’da Kuva-yi Milliye’yi yok etmek için çalışan Ahmet Anzavur’la giriştiği mücadele sırasında şehit düştü.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşı Kahramanları.”

Halide Edip Adıvar

1882 yılında İstanbul'da doğdu. 1901'de Üsküdar Amerikan Kız Kolejini bitirdi. Öğretmenlik ve müfettişlik görevlerinden sonra İstanbul Darülfünununda (Üniversitesinde) 1918-1919 yılları arasında Batı Edebiyatı dersleri okuttu.

İzmir’i Yunanlıların işgal etmesi üzerine İstanbul’da ardı ardına protesto mitingleri düzenlenmekteydi. İyi bir hatip olan Halide Edib, 19 Mayıs 1919 günü Asri Kadınlar Birliği’nin düzenlediği ve kadın hatiplerin de konuşmacı olduğu ilk açıkhava mitingi olan Fatih Mitingi’nde kürsüye çıkan ilk konuşmacıydı, attığı nutuk ile belleklerde büyük iz bıraktı. 20 Mayıs’ta Üsküdar mitingi, 22 Mayıs’ta Kadıköy mitingine katıldı. Bunları Halide Edip’in başkahramanı haline geldiği Sultanahmet mitingi izledi. Önceden hazırlanmadan ve yazmadan yaptığı konuşmada sarf ettiği “Milletler dostumuz, hükümetler düşmanımızdır.” cümlesi bir vecize halini aldı.

İngilizler İstanbul’u 16 Mart 1920’de işgal ettiler. Hakkında idam emri çıkardıkları ilk kişiler arasında Halide Edip ve eşi Dr. Adnan da vardır. 24 Mayıs’ta padişah tarafından onaylanan kararda idama mahkum edilen ilk 6 kişi şunlardı: Mustafa Kemal, Kara Vasıf, Ali Fuat Paşa, Ahmet Rüstem, Dr. Adnan ve Halide Edip.

İstiklâl Savaşı başlayınca Ankara'ya geçti. "Halide Onbaşı" olarak savaşa katıldı. Kadınların savaşa katkısını artırdı.

“Alıntı – Kurtuluş Savaşında Siviller.”

Sökeli Cefer Efe

Söke’li Cafer Efe 1890’lı yılların başında Girit’in Kandiye şehrinin Kolena Köyü’nde doğmuş bir Türk’tür. Ailesi ile birlikte bağcılık ve zeytincilik yapmakta olan genç Cafer, Rumların Türklere eziyet etmesi nedeni ile bir rum olan Acaritsis’i öldürdükten sonra müebbet hapse mahkum olmuştur. Girit Adası’nda bulunan Türkler Cafer Efe lehine gösteriler ve baskınlar düzenleyince, yönetimin başına bela olmuştur ve adayı terk etmek koşuluyla serbest bırakılır.

Cafer annesi Havva Kadın - babası Ibrahim Efendi - kardeşi Haydar ve bir kızkardeşiyle birlikte, önce Erdek’e, sonra İzmir’e daha sonra da Söke’ye gelerek yerleşir.

Gönüllü olarak askere giden Cafer, Balkan Savaşı'na katılmış ve ağır yaralanmış, Mondros Mütarekesi'yle ordunun terhis edilmesi sonunda Söke’ye dönmüştür. Kurtuluş savaşı öncesi Söke ve çevresinde yaşayan Rumların işgalci Yunan kuvvetlerinden güç alarak bölgede yarattıkları şiddet ve baskılara karşı mücadeleye başlayan Cafer Efe bir grup Sökeli arkadaşlarıyla Mursallı, Yoran (Didim), Ortaklar, Balatçık, Germencik, Uluyol, Celse köylerindeki Yunan karakollarına baskınlar düzenlemiş, ulusal direnişin temellerini atmıştır.

Söke müfrezesinin başında Cafer Efe, düşmana karşı Germencik, Ortaklar, Söke çevresinde birçok baskını başarıyla gerçekleştidi. 03 Temmuz 1919 günü Germencik’teki Yunan Birliğine yaptığı baskında, kurulan bir pusuya düşürülerek şehit oldu.

“Alıntı-Kurtuluş Savaşında Efeler.”

Tavaslı Nuri Efe

İzmir’in işgal edilip ve Ege Bölgesinin işgal edilmek istenmesi üzerine 1920-1922 yılları arasında Nuri Efe Köşk cephesinde milis güçleri komutanlığı yapar ve kızanları ile birlikte bu tarihlerde Kurtuluş Savaş'ında büyük yararlıklar gösterir.

Kurtuluş Savaşı kahramanı Nuri Efe'nin mezar taşında ise şunlar yazılıdır: "İstiklal Türk Kurtuluş Savaşı Denizli ve Aydın çevreleri mücahit ve kahramanlarından Tavas'lı Nuri Efe ruhuna fatiha. 20. 4. 1951."

“Alıntı-Kurtuluş Savaşında Efeler.”

Gökcen Hüseyin Efe

Gökçen Hüseyin Efe 1891 yılında Ödemişin Ayasurt (Türkönü) köyünde dünyaya geldi..Hali vakti yerinde bilgili görgülü, varlıklı ve asil bir aileye mensuptu. 1912 yılında İzmir de devlet görevlisi olan Celal Bayarın daveti üzerine dağdan inerek Ödemişin Kahrat Köyüne yerleşir. 15 Mayıs 1915 te Yunanlılar İzmiri işgal ederler. 29 Mayıs da da Tireyi işgal ile efenin oturduğu köyü göz hapsine alırlar. 11 Temmuz 1919 da Gökçen Efe emrindeki kuvvetler Fata Köyündeki Yunan karakoluna baskın düzenler ve düşmanı imha ederek çok sayıda silah ve mühimmat ele geçirir.

Gökçen Efe Aydın havalisinde mücadele eden Yörük Ali Efeye kızan göndererek işbirliği teklif eder, ancak gelen kızan Yörük Ali Efenin Aydın’ı düşman işgalinden kurtardığı haberini getirir. Bundan cesaret alan Gökçen Efe de Tireyi işgalden kurtarmaya karar verir. Önce 300 kızanıyla birlikte 26 Ağustosta Üç yol baskınına katılır. Çok takdir ettiği neredeyse yaşıtı olan Yörük Ali Efe ile omuz omuza savaşır.Gökçen Efe Tireyi Yunandan geri almanın planlarını yaparken 13 Ekim 1919 da hastalanır. Bu durumu öğrenen Yunan kuvvetleri hücuma geçerler. Hasta yatağından çatışmayı idare eden Efe Çadırın basıldığını görünce 7-8 düşman askeri ile mücadeleye girer ve onları öldürür. Kendisi de yaralanır. Yaralı halde mevzi değiştirirken yaralı bir Yunan askeri tarafından arkadan vurularak şehit edilir.

Henüz 28 yaşında iken şehit olan bu kahraman Efenin kızanları vasiyetini yerine getirip Tireyi İşgalden kurtarırlar

“Alıntı-Kurtuluş Savaşında Efeler.”

Demirci Mehmet Efe



Milli Mücadele kahramanlarından olan Demirci Mehmet Efe 1885 yılında Aydın'da doğdu Babası, Nazilli'nin Pirlibey köyünde demircilik yaptığı, kendisi de onun yanında çalıştığı için "Demirci" lakabıyla anılırdı; sonradan bu lakabı kendisine soyadı seçti.

I. Dünya Savaşında askere alınan Demirci Mehmet, İzmir'de ermeni asıllı bir subay tarafından hakarete uğrayınca dayanamayıp askerden kaçtı ve Ödemişli Gökdeli Zeybek'in çetesine katıldı. Bir süre sonra kendisi de ayrı bir çete kurarak eşkıyalık yapmaya başladı ve güvenlik kuvvetlerini bir hayli uğraştırdı.

Yunanlılar İzmir'e çıkıp, Aydın'ı da işgal edince, 200 kişilik çetesiyle 11 Temmuz 1919'da Aydın Cephesi'ndeki milli kuvvetlere katıldı. Aydın'da katıldığı bir çarpışmadan sonra Aydın cephesi Kuvayı Milliye komutanlığına atanan Mehmet Efe, düşmana yapılan baskınlarda büyük rol oynadı.


Kaynak-Kurtuluş Savaşında Efeler

İSTİKLAL SAVAŞI KAHRAMANI YÖRÜKALİ EFE


Yörük Ali Efe 1895 yılında Sultanhisar ‘da doğdu. Babası Sarıtekeli aşiretinden İbrahim oğlu Abdi, annesi yine Yörüklerin Atmaca Aşireti'nden Fatma’dır. Yörük Ali 19 yaşına geldiğinde, zayıflamış İmparatorlukta adaletsizliğin diz boyu olduğu günlerde dağa çıkarak, Aydın dağlarında dolaşan Alanyalı Molla Ahmet Efenin grubuna katılmak istedi. Ağır bir sınavdan geçirilerek gruba alınan ve kısa zamanda Efe’nin ve tüm zeybeklerin güven ve sevgisini kazanan Yörük Ali grupta ikinci adam konumuna yükseldi. Alanyalı Molla Ahmet Efe’nin Bozdoğan Kavaklıdere baskınında ölmesi üzerine Yörük Ali Efe olarak grubun başına geçti. Dört yıldan fazla dağlarda dolaşan Yörük Ali Efe, bu süre içinde daima ezilenin, mağdur edilenin, güçsüzün yanında oldu. Haklı olarak halk tarafından sevildi, itibar ve destek gördü.

Yurdun Yunan tarafından işgali üzerine Yörük Ali Efe dağdan indi. Düşman İzmir ardından Aydın ve Nazilli’yi işgal etmişti. Bölgedeki bütün efelere haber salarak yanına topladı ve 16 Haziran 1919 tarihinde Sultanhisar ve Atça arasındaki Malgaç deresinin üstünden geçen Malgaç demiryolu köprüsü yanındaki Yunan karakoluna baskın yaptı. Baskın sonunda karakol tümüyle imha edildi, cephane ve erzaklar ele geçirildi. Bu baskın Batı ve Güney Anadolu'da düzenli, bilinçli ve milli şuurla işgalcilere yapılan ilk baskın oldu ve dikkat çekti. Bu başarı halka ümit ve cesaret vermiş, düşmanın yurttan kovulabileceğine olan inancını arttırmış ve Yörük Ali Efe’nin liderliğini perçinlemiştir. Düşman beklemediği bu baskın karşısında paniğe kapılmış ve Nazilli'deki kuvvetlerini Aydın istikametine; çevreyi yakıp, yıkıp ve masum insanları öldürerek kaçırmıştır.

Daha sonra 7. Tümen kumandanı Şefik Aker’in başkanlığında kurulan halk meclisinde oy birliğince alınan karar uyarınca Aydın, Yörük Ali Efe emrindeki kuvvetler tarafından kurtarılmıştır. Ancak takviye kuvvetlerle güçlenen düşman ordusu Aydın’ı ikinci kez işgal etmiştir. Artık kanlı savaşlar başlamıştır. Köşk, Umurlu ve Dörtyol cephesi kurularak olağanüstü cesaretle, donanımlı ve sayıca çok fazla olan düşman kuvvetleri büyük kayıplara uğratılmıştır. Böylece düzenli ordu kurulana kadar yirmi aylık bir süre düşman kuvvetlerinin Aydın kanadından Anadolu içlerine ilerlemesi engellemiştir.

Düzenli ordunun kurulması üzerine Yörük Ali Efe, emrindeki savaş deneyimi çok iyi olan büyük bir gurubu her ferdinin istek ve sevgisiyle orduyla bütünleştirmiştir. Kendisi de Milli Aydın Cephesi Komutanı olarak savaş sona erene kadar vatani görevini sürdürmüştür.

Cumhuriyet döneminde Yörük soyadını alan İstiklal Madalyası sahibi Ali Efe, Kurtuluş Savaşından sonra altı sene İzmir’de yaşayarak, 1928 senesinde, Kurtuluş Savaşında bir süre karargahı olan Yenipazar’a taşınmıştır.

1951 senesinde, İzmir'de geçirdiği talihsiz bir tramvay kazasında bacaklarını kaybeden Yörük Ali Efe, 23 Eylül 1951, günü tedavi için gittiği Bursa’da hayatını kaybetmiştir.

Kaynak- Kurtuluş Savaşında Efeler

Karayılan


Asıl adı Mehmet’tir. Karayılan Malatya, Pazarcık, İslahiye ye kadar uzanan bölgede yaşayan Atmalı boyunun Kabalar oymağındandır. Malatya Askerlik Şubesinden gönüllü olarak Seferberliğe ve Erzurum Doğu cephesinde Kazım Karabekir komutasında Kurtuluş Savaşına katılmıştır. Gösterdiği başarılardan dolayı madalya almıştır.Cephede yaralanınca, Erzurum Hastanesine kaldırılmış, daha sonra Malatya hastanesine gönderilerek orada tedavi gördükten sonra terhis edilmiştir.

Köyüne dönen Karayılan Kabalar oymağının beyi olarak seçilmiş, Malatya ve Pazacık civarlarında ortalığı kasıp kavuran eşkıya Bozoyu yakalayıp ağaca asmış bu davranışından dolayı Askeri komutandan mükafat almıştır.

Doğu cephesi komutanı Kazım Karabekir den bir gün kendisine bir telgraf gelir;
“Düşman Kilis'ten Antep’e girmek üzeredir, düşmanı Antep'e sokmayınız gözlerinden öperim. Komutanın Kazım Karabekir” Karayılan bunu bir emir kabul etti ve savaş hazırlıklarına başladı. Ancak Antep henüz Karayılanın adını duymamıştı. Atmalı aşiretinden 82 gönüllü akrabasını çete olarak topladı. 1600 baş hayvanını satarak hiç kimseden yardım ve destek almadan çetelerini donattı.

Maraş 'a giden Fransız kuvvetlerini perişan etti. 50 kadar Fransız askerini esir aldı.
Adını Karabıyıklı cephesi ile Antep'e ve Türkiye'ye duyuran Karayılan'a Heyet-i Merkeziye tarafından görev verilmek üzere davetiye çıkarıldı. Antep'e giren Karayılan 82 çetesi ile birlikte Karagöz Camii'ne yerleşti. Daha sonra çetesi 150 yi buldu. Bu arada Karayılan Antep cezaevinin kapılarını açtırmış hükümlülerin ellerine silah vermiş çetesine yeni gönüllüler katmıştır.

Elmalı cephesinde 1. ve 2. Ağcakoyunlu cepheleri, İkizkuyu cephesi, Nizip yolu savaşları, Mağarabaşı savaşları ve Kurbanbaba savaşına katılan Karayılan; İkiz kuyu cephesinde Fransız katar kolunu perişan etmiş, Fransız kumandan Norman kolundan yaralanarak Halep'e kaçmıştır.

24 Mayıs 1920 Sarımsak tepede zorlu bir savaştan sonra düşman kaçmaya başlayınca sevinerek mevzi değiştirmek için ayağa kalkan Karayılan, talihsiz bir kurşun ile şehit olmuştur. O gün kendisi ile birlikte 19 arkadaşı daha şehit olmuştur. Sarımsak tepe Karayılanın son cephesi olmuştur.

Antep iki ay içerisinde kader arkadaşı olan iki kahramanı kaybetmiş olup Şahin Bey ve Karayılan’ın şehadetinden sonra Antep pek fazla açlığa dayanamadan teslim olmuştur. Antep’liler bu savaşta 6347 şehit vermiştir.

“Alıntı-Kurtuluş Savaşında Siviller.”

Şahin Bey

Şahin Bey'in asıl adı Mehmed Said'tir. 1877 yılında Antep'te doğdu. 1899'de Yemen'e er olarak giden Mehmed Said, Yemen cephesinde gösterdiği muvaffakiyet ve kahramanlık üzerine başçavuş oldu. 1911'de Trablusgarb'a gönüllü olarak gitti, Balkan savaşlarında Çatalca cephesinde savaştı. Halk tarafından Şahin Bey diye isimlendirildi.

Galiçya'da 15. Kolorduda, 1917 Ekiminde ise Sina Cephesinde vazife aldı. Tehlikeli vazifelere gönüllü olup, görevi başarıyla ifa edince teğmenliğe yükseltilti. 1918 yılında İngilizlerle Sina cephesinde cereyan eden şiddetli bir muharebe neticesinde esir düştü. Mısır'daki İngiliz esir kampında 1919 Aralık ayı başlarına kadar esir olarak kaldı, ateşkes den sonra serbest bırakıldı.

Şahin Bey, 13 Aralık 1919'da İstanbul'a geldi ve Harbiye Nezaretine müracaat ederek vazife istedi. Harbiye Nezareti tarafından Urfa'nın Birecik kazası Askerlik Şubesi Başkanlığına tayin olunan Şahin Bey, işgal altındaki Antep'in vaziyetini görerek Antep'te kalmaya karar verdi. Antep Heyet-i Merkeziyesine müracaat ederek vazife isteyen Şahin Bey, heyetin kendisine Kilis-Antep yolunu kontrol altında tutma vazifesini vermesi üzerine derhal çalışmaya başladı.

Kilis-Antep yolunu tutarak Fransızların Antep'e yardım göndermesini 28 Mart 1920'ye kadar 100 kişilik birliğiyle engelledi. Kilis'ten hareket eden Fransızlar'ın Şahin Bey'in kontrolündeki savunma noktalarına 26 Mart 1920'de 3 piyade alayı 200 süvari bir batarya top, 4 tank ile saldırmasıyla çatışmalar başladı. Birinci gün Fransızlar Şahin Bey ve kuvvetlerinin tuttuğu siperleri akşama kadar top ve tank ateşi yağdırdı. Şahin Bey ve kuvvetleri silahlarının yetersizliğinden mukabale edemedi. Aynı günün gecesi Şahin Bey bir gece baskını yapmaya çalışdıysada başarılı olamadı. Savunma hattını geri çekti. Son kurşununa kadar savaştı, 28 Mart 1920'de bu çatışmalar sırasında şehit oldu.

“Alıntı-Kurtuluş Savaşında Siviller.”

Sütcü İmam

31 Ekim 11919 da İkinci Fransız kuvvetlerinin Kahraman Maraş’a girişinin ertesi günü şehirdeki huzursuzluk had safhaya varmıştı. Bir grup Fransız-Ermeni askeri ikindi ezanı okunurken Uzunoluk Caddesi'nden kışlaya dönüyorlardı. O anda Uzunoluk Hamamından yüzleri peçeli iki Türk kadını çıktı. Üç kişi olan ve sarhoş durumda olan Fransız Ermeni askerlerinden birisi, hamamdan çıkan Türk kadınlarına saldırdı ve peçesini yırttı.

-"Artık burası Türklerin değildir, Fransız memleketinde peçe ile gezilmez" diyerek

Kadına sarılıp ilişmek istedi.

Peçesi yırtılan ve zor durumda kalan kadın bayılıp yere düştü. Diğer kadın da imdat istercesine bağırdı. Sütçü Imam, Karadağ tabancasını alarak hamamın hemen karşısında bulunan dükkânından hızla olayın olduğu yere geldi. Silahını Ermeni askerlerinin üzerine boşalttı.

Gazeteci Hasan Tahsin´den sonra ilk kurşunu sıkan Kahraman Sütçü İmam, Nalbant Bekir'den aldığı bir atla Bertiz'in Ağabeyli köyünde bulunan Beyazıt oğlu Muharrem Bey'in yanına gitti. Gündüzleri köy, köy dolaşarak, düşmana karşı direniş çağrısı yapan Sütçü İmam, geceleri ise, şehre iniyor, düşmana karşı başlatılan direnişe ve savunmaya yardım ediyordu.

“Alıntı-Kurtuluş Savaşında Siviller.”

11 Haziran 2009 Perşembe

İlk Kurşun ve Hasan Tahsin


İzmir Basını’nın gururla andığı sembolü Şehit Gazeteci Hasan Tahsin aynı zamanda Türk Kurtuluş Hareketinin ilk kurşununu sıkarak bir milletin destanını başlattı..

1919 Yılı 15 Mayıs’ında İzmir Limanını dolduran Yunan Donanmasının içinden karaya ayak basmak için sabırsızlanan Yunan Efzun alayını yaşlı gözlerle izleyen İzmirliler, tarihin en kara gününü yaşıyordu. Mavi - Beyaz bayraklarla donatılmış Kordonboyu o sabah hiç de ışıldamıyordu. Rum kızları eteklerini savurarak şarkılar söyleyip dans ederken ,Yunan Efzun Alayı karaya ayakbastı. Bando önde Başpapaz Hristamos önderliğindeki Efzun Alayı arkada Kordon boyunda gövde gösterisine başlamıştı. Hemen orada bir kıraathanede saçları dağınık esmer teni güneşten iyice yanmış bir genç kendi kendine söyleniyordu

-“Kollarını sallaya, sallaya mı girecekler? Olmaz… Olamaz ki. Sonunda ölüm var .. Kan var. .Bunu anlamalılar.”

Bu genç Selanik’ten İzmir’e göç etmiş , Recep oğlu Osman Nevres beyden başkası değildi. Hasan Tahsin takma adını kullanıyordu. Selanik’te 1888 ‘de dünyaya gelen Hasan Tahsin orada Fevziye Lisesi’ni bitirdi. Devlet sınavını kazanıp Paris’te Sourbonne Üniversitesi Siyasi İlimler Akademisinden mezun oldu. İstanbul’a döndükten sonra, Osmanlı Devleti aleyhine Balkanları karıştıran İngiliz Buxton kardeşlerin bu faaliyetlerini önlemekle görevlendirildi. Buxton kardeşlere Bükreş’te bir tünelde suikast düzenleyen Hasan Tahsin 10 yıla mahkum edildi. Birinci Dünya Savaşında, Bükreş’in Osmanlı Devleti ve müttefik Almanya tarafından alınmasından sonra , 2 yıl hapis yattığı bu yerden 1916 yılında kurtuldu. Mütarekenin karanlık günlerinde İzmir’e geldi. Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti’nin sözcülüğünü yapan Hukuk-u Beşer (İnsan Hakları) Gazetesi’nin baş yazarlığını yapmaya başladı.

Hukuk-u Beşer Gazetesi’nin başyazarı vatanperver Hasan Tahsin takma isimli Osman Nevres o güne kadar kalemiyle, eylemleriyle bu istila akıbetini göstermeye çalışmış bir gazeteciydi. İşte korktuğu başına gelmiş , Efzun Alayı Kordonboyunda zafer çığlıkları atıyordu. Birden yerinden fırladı, aynı anda kendisini Yunan işgal askerlerinin karşısında buldu. Az önce kalemini hırsla kıran parmakları arasındaki Rovelver silahı ile ilk kurşunu attı. Kalabalığı yarıp tek başına fırlayan uzun boylu siyah elbiseli adamın attığı ilk kurşun Efzun Alayının sancaktarını yere serdi. Sancaktar boğuk bir sesle yere yıkılırken, o elindeki Rovelverle peşi sıra kurşun sıkmaya başladı. Hiç beklenmedik bu ateş karşısında, önce paniğe uğrayan Yunanlılar gerilediler, peşlerindeki Rum kalabalığı arasından denize düşenler görüldü. Fakat karşılarında ateş edenin yalnızca bir kişi olduğunu fark eden Yunan Efzun Alayı hemen karşı ateşe başladı. Silahlardaki kurşunlar biten Hasan Tahsin, süngü darbeleriyle şehit edildi. Hırslarını Hasan Tahsin’in vücudunu paramparça etmekle de alamayan Efzunlar, bu defa sağa sola tüfekle, mitralyözle ateşe başladılar, hatta denizden Yunan torpidoları da ateşe katıldı. Bu sırada sivil halk arasından çok sayıda can veren oldu.

Hasan Tahsin şehit edildiğinde 31 yaşındaydı. Güler yüzlü, neşeli bir vatansever olarak tanımlanan Hasan Tahsin, işgal acısına dayanamayan yüreğinin sesini dinleyip tek başına da olsa bir alaya savaş açacak kadar cesurdu. Atılan bu kurşun Türk Kurtuluş Savaşının meşalesini yakarken, bütün dünyada Türk ulusunun bu işgali hazmedemeyeceğinin mesajını veriyordu.

Bugün Konak Meydanı’nda bir elinde bayrağı diğer elinde Rovelveri ile anıtlaşan bu genç,Türk Basınının bir sembolü olarak tarihe gülümsüyor.

Kaynak:Cumhuriyet Tarihi

Albay Fethi Bey

15 Mayıs 1919 günü Yunan ordusunun İzmir'i işgal etmeye başladığı sırada, eşi Edibe Hanım'ın telkinlerine aldırmayarak Karantina semtindeki evinden çıkıp işine gitti. İzmir Askerlik Şubesi Başkanıydı. Sarıkışla'daki bürosuna gelen iki Yunan subayı ve yanlarındaki erler tarafından kendisine esir olduğu söylendi. Fethi Bey İzmir işgal edildiğine ve savaş da olmadığına göre, esir olamayacağını söyledi. Albayı zorla odasından çıkartarak ve Yunan askerleri arasından yürüterek Kordon'daki Pasaport mevkiine getirdiler. Pasaport'taki rıhtım boyunda esir diye getirilmiş başka Türk subayları da tek sıra olarak yan yana dizilmişlerdi ve başlarında Efzun denilen özel kılıkta giyimli Yunanlı erler de bulunmaktaydı. Yunan savaş gemileri limandaydı. Ayrıca işgalden sevinç duyan yerli Rumlar alanı doldurmuş, bayram havası yaşıyorlar, yapıların damlarına, çatılarına çıkmış, balkonları, terasları doldurmuş halde sevinç çığlıkları atıyorlardı.

Bir Yunan subayı, yanında bir Efzun eriyle, tek sıra dizilmiş olan Türk subaylarından biri önünde duruyor, onlara kollarını yana kaldırtıp indirterek "Zito Venizelos!" yani "Yaşasın Venizelos!" diye bağırmalarını söylüyordu. Kollarını yana kaldırtıp indirtmek özellikle aşağılamak, küçük düşürmek içindi. Bu arada yapıların damlarındaki, çatılarındaki, evlerin balkonlarındaki Rumlar, alanı dolduranlar, alay ederek kahkahalar savuruyorlardı.
Fethi Bey, Yunan subayının dediğini yapmadı. Subay buyruğunu birkaç kez yineledi, ancak Fethi Bey onu duymamış gibi davrandı. Subayın Fethi Bey'in omuzlarındaki albaylık apoletlerini sökmek istemesi üzerine, elini şiddetle iterek, "Onları sen takmadın ki sen sökesin!" diye bağırdı.

Bunun üzerine, Yunan subayının Efzun erine verdiği bir komutla, önce bir kez süngülendi.Yarasından kan fışkırmasına rağmen ayakta durdu. Efzun sırayı bitirip de tekrar kendisine geldiğinde ne bir ses ne de kıpırtı verdi. Bu kez Efzun eri ikinci kez Fethi Bey'i süngüledi. Fışkıran kanlardan giysisi kan içinde kalmıştı.Yerli Rumlar'ın bağrışmalarından yer gök inliyordu.

Yunan subayı ve elinde kanlı süngüsüyle Efzun eri, bütün sırayı dolaşıp yeniden Albay Fethi Bey'in karşısına dikildiler. Ancak bu kez kalabalığın sesi birdenbire kesilmişti. Kimseden ses soluk çıkmıyordu. Herkes Albay'dan çıkacak sese kulak kesilmişti."Zito Venizelos!" denmesi istenilen Fethi Bey yine direniyordu. Efzun eri üçüncü kere olmak üzere yine göğsünden süngüledi. Artık kalabalıktan şaşkınlık mırıltılarının oluştuğu bir uğultu yükseliyordu...

Evet, tam 22 kez... Yunan subayı Fethi Bey'in karşısına dikilip, O'nu "Zito Venizelos!" diye bağırmaya zorladı ve 22 kez süngülendi. Ayakta zor durabilen Fethi Bey bu son darbeden sonra direnci kalmayarak ayaklarının dibinde göllenmiş kanının üzerine düştü.

Eşi Edibe Hanım ve yakınları, İzmir'i işgal eden Yunan birliği komutanından, Albay Fethi Bey'i kendilerine vermelerini istediler. Ama Yunan komutanı, yaralı Türk albayını vermedi. Fethi Bey'in yakın dostu Ali Şefik Bey, İzmir'deki Fransız Başkonsolosluğuna başvurdu. Fransız Başkonsolosu'nun yardım ve aracılığıyla Fethi Bey Yunanlılar'ın elinden alınabildi ve İtalyan hastanesine yatırıldı. Aynı gece "Makamımı görüyorum!" diyerek şehit oldu.


Kaynak : "http://tr.wikipedia.org/wiki/Albay_Fethi_Bey"'

Muavenet-i Milliye ve Kaptanı Ahmet Binbaşı

Muavenet-i Milliye Çanakkale'de yaşanan en önemli olaylardan birinin Goliath'ın batırılışının kahramanıdır. Müttefik ordularının komutanı olan General Hamilton'un "Düşman madalyayı hak etti!" diye günlüğüne not düşmesine neden olan Muavanet-i Milliye'nin başarısı Müttefik donanmasının Mondros limanına çekilmesine neden Türk askerleri için de moral olmuştur.

Çanakkale Seferi süresince İngiliz donanmasının maruz kaldığı en büyük felaket Goliath'ın batışıdır. 13.150 tonluk ve yedi yüz elli mürettebatı olan bu muharebe gemisinden ancak yüz seksen kişi kurtulabilmiştir. Beş yüz yetmiş personeli gemi ile beraber sulara gömülmüştü.
Bu geminin batışı ile verilen zayiat büyük olmuştu ama asıl önemlisi bu felaketin doğurduğu olaylardı. Goliath'ın batırılışı üzerine İngilizler Boğaz'ın zorla geçilmesi fikrinden tamamen vazgeçtiler. 18 Mart Harekatı'ndan sonra donanmayla Boğaz'ı bir kere daha zorlamayı planlıyorlardı. Çünkü kara harekatı da istenilen sonucu vermemişti ve kısa sürede de vereceği tahmin edilmiyordu. Bu geminin batırılışı bu plandan vazgeçilmesine sebep oldu.

Marmara'da denizaltı karakol görevi yapan Muavenet Kıdemli Yüzbaşı Ahmet Saffet komutasında olarak 10 Mayıs saat 13.30'da Çanakkale'ye geldi. 12 Mayıs'ta sona eren hazırlıklar arasında kıyı boyunca seyir sırasında geminin dibe değmemesi için kömür ve yağın yarısı gemiden çıkarıldı. Doksan kilo şarjlı üç Şwarzkopf torpidosu kovanlara sürüldü; bir tanesi de yedek olarak güverteye alındı. Torpidolar 1.200 metre mesafe 34 mil sürat ve iki metre derinliğe ayarlandı. Bu sırada Morto koyunda Goliath ve Kornvolis muharebe gemileri demirli bulunmakta iki İngiliz muhribi Rumeli diğer ikisi Anadolu Kıyısında ve biri de boğaz ağzının ortasında karakol yapmakta idi.

12 Mayıs saat 18.40'da harekete geçen Muavenet saat 19.00-19.30 arasında mayın hatlarını geçtikten sonra 19.40'ta Soğanlıdere önlerindeki mayın hatlarının hemen dışında demirleyerek taarruz saati olan gece yarısını beklemeye başladı.

13 Mayıs saat 00.30'da demir alan Muavenet sekiz mil hızla Rumeli kıyısına sürünürcesine seyre başladı. Onbeş dakika sonra iskele tarafından 600-800 metre mesafede rastlanan ve ağır yolla karşı rotada seyreden bir düşman muhrip takımı Muavanet'i görmedi. Saat 01.00'da tam pruvada Eskihisarlık burnuna bordalarını vermiş yatan iki muharebe gemisi fark edildi. Torpido kovanları sancağa çevrilmiş durumda ağır yolla seyre devam olunurken öndeki geminin (Goliath'ın) pırıldakla (O) işareti verdiği görüldü; görülmüş olan Muavanet'ten parola sorulmaktaydı. Bu işarette aynen karşılık veren Muavenet vakit kaybetmeyerek hemen hücuma kalktı ve saat tam 01.15'te birbiri ardından üç torpidosunu işaretledi. Bu anda mesafe 300 metre kadardı. Torpidolardan biri Goliath'ın komuta köprüsü ikincisi baş baca altına ve üçüncüsü de kıç tarafına vurdu. Muavenet saat 05.00'te Çanakkale önüne demirlediği vakit büyük sevinç gösterileriyle karşılandı.

“Harp Tarihi Yayınlarından alıntı”