14 Ocak 2012 Cumartesi

‎14 OCAK 1923 TARİHİNDE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN MUHTEREM VALİDELERİ ZÜBEYDE HANIM VEFAT ETTİ. RUHU ŞAD OLSUN

ZÜBEYDE HANIM (1857-1923)

Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik'te doğdu. Orta Anadolu'dan göç ederek, Selanik'in batısında Arnavutluk sınırına yerleştirilen Yörüklerden, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağanın kızıdır. 



Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur olan Ali Rıza Efendi ile evliliğinden beş çocuk sahibi oldu. Fatma ve Ömer'i daha küçükken kaybetti. 


1888 yılında Mustafa ilkokuldayken kocasını da kaybeden Zübeyde Hanım, zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa'nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, Atatürk'ün ifadesiyle; iyi kalpli bir insan olan Ragıp Bey'le evlendi. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı.

Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, kızı Makbule ile birlikte Selanik'ten göç etti ve İstanbul'a gelerek Beşiktaş-Akaretler'de bir eve yerleşti. Milli Mücadele yıllarında Ankara'ya gelen Zübeyde Hanım, 1919'da ayrılmak zorunda kaldığı oğlunu, yıllar sonra Ankara'da Devlet Başkanı olarak gördü. 14 Ocak 1923'te tedavi amacıyla gittiği İzmir'de 66 yaşında vefat etti.

Kaynak-http:http://www.ataturk.net

13 Ocak 2012 Cuma

KIBRIS MÜCADELESİNİN KAHRAMANLARINDAN, SON MÜCAHİT, TÜRK KIBRISIN İLK VE KURUCU CUMHURBAŞKANI RAUF DENKTAŞ’I KAYBETTİK. RUHU ŞAD OLSUN!


RAUF DENKTAŞ (1924-2012)

Rauf  Denktaş, 29 Ocak 1924'te, Rum tarafında kalan Baf'ta doğdu. İlkokulu İstanbul ve Kıbrıs'ta okudu. 1944'te İngiltere'ye giderek hukuk eğitimi gördü. 1947'te Ada'ya döndü, avukatlığa başladı.

1948'de zamanın Kıbrıs Valisi Lord Winster tarafından oluşturulan Anayasa Konseyi'nde üye olarak çalıştı. 1949'da savcı oldu, 1958'e dek bu görevi sürdürdü. Toplumsal sorunlara daha çok zaman ayırabilmek için görevinden istifa etti. Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu'nun başkanlığına seçildi.

Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios ve Yunanlı gerilla harbi uzmanı Albay Grivas, 1952'de EOKA adlı bir teşkilat kurdular.

Denktaş, EOKA karşısında Türk toplumunu siyasi, iktisadi, sosyal alanlarda örgütledi ve arkadaşları ile 'Türk Mukavemet Teşkilatı'nı (TMT) kurdu.

1959'a kadar İngiliz egemenliğinde kalan Kıbrıs, bu tarihte imzalanan Zürih ve Londra anlaşmalarıyla 'Kıbrıs Cumhuriyeti' oldu. Denktaş'ın, Zürih Anlaşması'na Kıbrıs Türklerinin hak ve statüsünü belirleyen maddelerin girmesinde, Türkiye'nin garantisinin Kıbrıs Türk Alayı ile perçinlenmesinde etkin rolü oldu. Bu iki anlaşmaya göre Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı Rum, Cumhurbaşkanı yardımcısı Türk, bakanların da 7'si Rum, 3'ü Türk olacaktı. Ama plan yürümedi.

Denktaş, 1960'da 'Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı'' ile 'İcra Komitesi Başkanlığı''na seçildi. 1960-63 yılları arasında TMT adına NACAK gazetelerini çıkardı.

Kıbrıs'ta dinamiti patlatan kıvılcım, 4 Aralık 1963'te Lefkoşe'deki EOKA eylemcisi Markos Dragos'un heykeline konulan bomba oldu. EOKA bombayı Türklerin koyduğunu ileri sürdü. Ardından iki Türk öldürüldü. Ve artık ok yaydan çıkmıştı... 24-25 Aralık'ta Ada'daki Türk alayı doktorlarından Binbaşı Nihat İlhan'ın evi basıldı. Eşi Mürvet ve üç oğlu, saklandıkları banyo küvetinde alçakça katledildi. Ertesi gün Türk jetleri, Kıbrıs semalarındaydı.

Denktaş, 1964 Ocak ayında Londra'da düzenlenen ''Beşli Konferans’a” katıldı ve Kıbrıs Türklerinin davasını savundu. 1964'te, Türk toplumu adına Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne seslendi. Bu tarihten sonra, Makarios yönetimi onu 'istenmeyen adam'' ilan etti, Ada'ya döndüğü takdirde tutuklanması kararını çıkardı.

Bir süre Türkiye'de kaldıktan sonra, 1964'te gizlice Erenköy'e çıktı. Erenköy savaşına katıldı. 1967'de yeniden gizlice adaya girerken Rumlar tarafından yakalandı, tutuklandı. Girişimler sonucu Türkiye'ye iade edildi. 1968'de Ada'ya dönerek 'Cemaat Meclisi Başkanı'' ve 'Türk Yönetimi Başkan Yardımcısı'' olarak göreve başladı. Haziran 1968'den itibaren Türk toplumu adına Rumlarla ikili görüşmeleri aralıklı olarak altı yıl sürdürdü.

16 Şubat 1973'te Kıbrıs Türk Toplumu tarafından yeniden başkan seçildi. 'Kıbrıs Cumhurbaşkan Muavini' ve 'Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı' olarak göreve başladı. 5 Temmuz 1974'te hükümet darbesi yapıldı. Albay Sampson'un başında olduğu darbenin ardından Türklere karşı büyük bir etnik harekata girişildi. Rauf Denktaş, Bayrak Radyosu aracılığı ile Türkiye'den yardım istedi. Ecevit, 20 Temmuz 1974'te 'Barış Harekatı'nın başladığını duyurdu. Denktaş, 1974 Türk Barış Harekatı sonunda, Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin ilan edilmesinden sonra 'Devlet ve Meclis Başkanı' görevlerini üstlendi.

 1975'te Klerides’le yaptığı anlaşma ile 11 yıl Rum zulmünde yaşayan 65 Bin Türk'ün Kuzey'e ve Kuzey'deki Rumların da Güney'e nakillerini sağladı.

 1976'da yapılan ilk genel seçimlerde 'Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanlığı'na seçildi. Ulusal Birlik Partisi'ni kurdu, ama anayasa gereği genel başkanlıktan istifa etti. 1981'de ikinci kez 'Devlet Başkanlığı''na seçildi.

15 Kasım 1983'te 'Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ve yeni cumhuriyetin 'Kurucu Meclisi'ni kurdu. BM Güvenlik Konseyi'nde tüm siyasi baskı ve saldırılara göğüs gererek halkının haklarını savundu.

Büyük insan bugün 13 Ocak 2010 günü LEFKOŞA - Yakındoğu Üniversitesi Hastanesinde hayatını kaybetti. Türk Dünyasının başı sağ olsun.
Kaynak-http://www.westtrakien.com

11 Ocak 2012 Çarşamba

“11 Ocak 1905” Mustafa Kemal kurmay yüzbaşı rütbesi ile Harp Akademisinden mezun oldu.


1905 yılının 11 Ocak günü  Mustafa Kemal kurmay yüzbaşı rütbesi ile Harp Akademisinden mezun oldu.

Atatürk, Harp Okulu'nda ve Harp Akademisi'nde de zekâsı, yetenekleri ve üstün kişiliği ile kendisini arkadaşlarına ve hocalarına tanıtmış, onların içten sevgi ve saygısını kazanmıştı.

Askerlik derslerine büyük ilgisi yanında matematiğe, edebiyata ve güzel söz söylemeye karşı da merakı ve eğilimi vardı. Harbiye'de ve Harp Akademisi'nde, memleket ve millet davaları ile ilgilenmesi, düşüncelerini cesaretle ifadeden çekinmemesi sebebiyle aydın ve inkılâpçı bir subay olarak tanınmıştı.

Devir, istibdat dönemi idi ve bu davranışları aleyhine olabilirdi; ancak çevresince gerçekten çok sevilişi, düşüncelerinde samimî oluşu, onun herhangi bir tertibe kurban gitmesini önlemişti.

Bununla beraber Harp Akademisi'nden mezuniyetini izleyen günlerde, istibdat ve padişahlık rejimi aleyhindeki düşünceleri ve durumu şüphe çekerek kısa bir süre İstanbul'da tutuklu kaldı; sonra Suriye bölgesine, Şam'a atandı.

Kâzım Özalp hatıralarında, Atatürk'ün tutuklanma sebebini şöyle açıklamaktadır:
"Atatürk, Harp Akademisi'nin üçüncü sınıfında iken arkadaşları arasında bir yardım sandığı kurdular. Arkadaşlarından ihtiyacı olanlara az bir faizle sandıktan para verirlerdi. Sınıflarından bir hafiye, menfaat temin etmek amacıyla Jön Türklere yardım için bir sandık kurulduğunu jurnal etmiş. Hemen tahkikat başladı. Sandık dağıtıldı. Bu esnada Atatürk, öğrenimini bitirmiş, kurmay yüzbaşı olmuştu. Bu sandık işinde önayak olduğu zannıyla Harbiye Nezareti'nde Bekir Ağa Bölüğü'ne götürüldü ve oradan 5. Ordu'ya atama ile Şam'a gönderildi."

Kaynak-[Kocatürk]

10 Ocak 2012 Salı

10 Ocak 1921; 1. İnönü Zaferi


Yunanlılar, Bursa ve Uşak mıntıkalarından Eskişehir ve Afyon istikametlerinde 6 Ocak 1921'de ileri harekata geçtiler. Yunan harekatı üç koldan ilerleyerek İnönü önünde birleşiyordu. Yunanlılar, 3 günlük yürüyüşten sonra 9 Ocak günü İnönü mevzilerinin önüne gelmişlerdi. Asıl savaş 10 Ocak günü sabah saat 6.30'da Yunanlıların taarruza geçmesi ile başladı. Saldırısı kırılan düşmana karşı savaş 10 Ocak 1921'de kazanıldı.

Savaşın İnönü bölgesinde yapılması bir tesadüf değildi. İnönü savaşlarının zamanını Yunanlılar, fakat savaş alanını Türkler seçmişlerdi. Türk ordusunun savunma planına göre, Bursa ve Kocaeli yönünden gelecek bir düşman taarruzu İnönü'de karşılanacaktı. 11 Ocak 1921'de o güne kadar fazla kayıp vermiş ve çok hırpalanmış olan düşman, daha fazla ilerlemeye kendisinde kudret göremeyerek, tekrar Bursa civarındaki eski mevzilerine çekilmek zorunda kaldı. Böylece dinamik bir sevk ve idare sistemiyle düşmanın iki misli kuvvetlerine karşı, zayıf kuvvetlerle yoğun bir savunma yapılmış ve düşman ordusu üç gün içinde yenilerek geri çekilmeye mecbur bırakılmıştır.

I. İnönü Zaferi sonunda Albay İsmet Bey,1 Mart 1921'de generalliğe yükseltildi. Kazanılan bu zaferin tarihi önemi, Batı Cephesi'nde kazanılan ilk zafer oluşu ve Sevr tatbikçilerine milli teşkilatın ne demek olduğunu göstermesidir. I. İnönü Savaşıyla Kuva-yı Milliye devri son bulmuş, Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin ve ordusunun içerde ve dışarıda itibarı birden yükselmiş, ordunun ve Meclis'in otoritesi artmıştır.



Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi

3 Ocak 2012 Salı

TRABLUSGARP SAVAŞI


İtalya, 19. yüzyılın sonlarına doğru, bugün Libya adıyla anılan Kuzey Afrika'daki Trablusgarp ve Bingazi'yi ile geçirmeyi planlamıştı. O dönem İngiltere Mısır'a, Fransa da Tunus'a hakim olmuş, İtalya da gözünü Trablusgarp'a dikmişti. İtalya, İngiltere ve Fransa'yla yaptığı gizli ve açık anlaşmalarla Trablusgarp'ı işgal onayını aldıktan sonra, 29 Eylül 1911'de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. 5 Ekim 1911'de Trablus'a asker çıkardı. 20 Ekime kadar peş peşe Tobruk, Derne ve Bingazi İtalyanların eline geçti.

Osmanlı ordusunun genç subaylarından bir bölümü Trablusgarp'ı savunmak için gönüllü olarak Mısır, Tunus yoluyla cepheye gittiler. Binbaşı Enver Bey, Kolağası Mustafa Kemal, Fuat Bey (Bulca), Nuri Bey (Conker), Fethi Bey (Okyar), Albay Neşet Bey bu subaylar arasındaydı. Enver Bey, Trablus'ta yerli Arapları teşkilatlandırarak savunmaya katılmalarını sağladı ve Askeri birlikleri üç komutanlığı ayırdı.
Trablus Komutanlığı : Kurmay Albay Neşet Bey
Bingazi Komutanlığı : Kurmay Binbaşı Enver Bey
Derne Komutanlığı : Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal

Seyahati sırasında binbaşılığa yükselen Mustafa Kemal, 8 Aralık 1911'de Trablusgarp'a geldi. 22 Aralıkta Tobruk Savaşı'nı kazandı. Derne'de 16/17 Ocak 1912 taarruzunda gözünden yaralandı. Bir ay hastanede tedavi gören Mustafa Kemal, 6 Mart 1912'de Derne komutanı oldu. Derne'de başarılı savunma muharebeleri yaptı.

Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine 15-18 Ekim 1921 tarihleri arasında, Osmanlı-İtalyan delegeleri arasında imzalanan Ouchy (Uşi) Barış Antlaşması ile sona erdi. Antlaşmaya göre Trablusgarp ve Bingazi tam bir İtalyan sömürgesi oldu. İtalya bununla da yetinmeyerek, 5 Kasım 1911'de Trablusgarp ve Bingazi'yi topraklarına kattığını dünyaya duyurdu. Gönüllü subaylar Balkan Savaşında görev almak üzere İstanbul'a döndüler.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi

ÇANAKKALE SAVAŞLARI


Çanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı içinde, tarihin en kanlı bölümü olarak bilinir. Türk'ün sayısız zafer, şan ve şerefle dolu tarihinin en parlak sayfasıdır. I.Dünya savaşı'ndan kısa bir süre önce, 1911-1942 yıllarında Osmanlı Devleti son Afrika topraklarını İtalya'ya kaptırmış, 1912-1913 Balkan Hezimeti ise, Rumeli'deki son Türk hakimiyetini silip süpürmüştür. Bulgar Ordularının İstanbul kapılarını zorlaması, 500 yıldır Türk olan Rumeli'nin kaybı, İstanbul ve boğazların güvenliğinin tehlikeye girmesi, o zamanın devlet adamlarında siyasi yalnızlığımızın tabii bir sonucu olarak değerlendirilmiştir. 

Dolayısıyla I. Dünya Savaşı'na rastlayan günlerde Osmanlı devleti yalnızlıktan ve emniyetsizlikten kurtulmak fakat, Balkan savaşının kötü hatıralarının tesiri altında kalan her iki blokta Türk ittifakını küçümsemişler ve bu ittifakın kendileri için bir yük olmasından endişe etmişlerdi. Ancak, Alman İmparatoru, her iki blok arasındaki savaşta, Osmanlı devletinin hiç değilse bir kısım düşman kuvvetini meşgul edebileceği gerekçesiyle müdahale etmiştir. 

Bu suretle Osmanlı devleti, kaderini alelacele, 2 Ağustos 1914'te "Üçlü ittifak'a bağlamıştır. İşte Çanakkale Zaferini yaratan kuvvet. 1914 yazında küçümsenen değeri hakkında yanlış teşhis konan bu TÜRK ORDUSU'dur. Avrupa'da savaş bütün şiddetiyle sürerken, hareket harbinin yerini siper harbi almıştır. Bu cephede yarma yapmak ve kesin sonuç almak son derece zorlanmıştır. Halbuki "üçlü itilaf"ın askere gücü günden güne artmaktadır. 

Bu güç , hareket savaşına müsait başka savaş alanlarında kullanılmalıdır. İngiltere Başkanı Lloyd GEORGE ve Bahriye Nazırı CHARCHILL bu görüşü benimsemişlerdir. Çanakkale Savaşları, işte bu görüşü benimseyenlerin esiridir. 

Hareket sahası olarak Gelibolu Yarımadası'nın seçilmesi, bu bölgenin jeopolitik bakımdan çok büyük öneme sahip olmasındandır. Boğazlar, Güney Rusya ve bütün karadeniz kıyılarının açık denizlere olan tek çıkış noktasıdır. Harp halinde bu geçidin kapanması, Rusya içih hayati önem taşımaktadır. Zira, Rusya'nın insan ve hammadde kaynakları zengin, fakat sanayi ve mali imkanları sınırlıdır. Bunun için uzun ve sürekli bir savaşın gerektirdiği silah, cephane ve malzeme ikmalini temin edemeyecek durumdadır. 

Bu durumda boğazlar doğu cephesinin en müsait ve hayati menzul hattını teşkil etmektedir. Bu geçidin açılmasıyla Rusya'yı takviye edecek, batı cephesinin yükünü hafifletecek, dolayısıyla savaşı kısaltacaktır. Osmanlı devletinin savaş dışı edilmesiyle, muhtemelen Balkan devletleri ve İtalya "itilaf" devletleri yanında savaşa katılacaklardı. 

O zaman İngiliz Bahriye Nazırı olan CHURCHILL'in ısrarla üzerinde durduğu bu fikirlere önceleri pek itibar edilmemiştir. Ancak 1914 Aralık ayında başlayan Türk Sarıkamış harekatı üzerine telaşlanan; çok zor durumda kalan hiç değilse bir kısım Türk kuvvetlerinin başka Cephelere çekilmesini isteyen Rusya'nın yükünü azaltmak için, Çanakkale seferine karar verilmiş, fakat kesin neticeyi batı cephesinde arayanları darıltmamak amacıyla önce sadece donanmayla ve zorla Çanakkale Boğazı geçilmeye çalışılmıştır.

18 Mart 1915'te yaklaşık bir aydır sürekli olarak bombaladığı boğazın her iki tarafındaki Türk tabyalarının artık sustuğunu varsayan 12 zırhlı, 18 muhrip, 7 mayın tarama gemisi, çeşitli nakliye destek gemisi ve uçak gemilerinden meydana gelen I. Dünya savaşının en büyük ve en modern donanması, boğazı geçme girişiminde bulunmuştur. Ancak ehliyetli ellerde sevk ve idare edilen kahraman Türk askerinin hayatını hiçe sayarak kanını fedakarca akıtması sayesinde dünyanın en modern silah ve teçhizatıyla donatılmış düşman donanması, 7 modern savaş gemisini ve binlerce askerini, kaybederek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Zira, Mehmetçik, düşmanı denizden bir adım bile geçirmemeye yemin etmiştir. 

Anadolu bozkırının o güne kadar deniz görmemiş çocukları, sanki kırk yıldır denizlerde savaşıp da pişmiş kişilere özgü beceriyle zırhlı düşman gemilerine geçiş hakkı tanımamıştır. 

Bunun üzerine 25 Nisan ve 6 Ağustos 1915 tarihleri arasında düşman kara kuvvetleri Gelibolu Yarımdasına çıkarılmış olup, çıkarma şöyle özetlenebilir. Asıl kuvvetler Gelibolu Yarımadasının güney ucuna iki ayrı noktadan çıkacak ve boğazları kontrol eden tepeleri alacak, bunu başarmak için, iki tümenden oluşan bir Anzac (Avustralya ve Yeni Zelanda) Kolordusu Kabatepe bölgesine çıkacak ve iki ingiliz ve bir Fransız tümeni ile bir Hint tugayından oluşan kuvvet, Seddülbahir bölgesini ele geçirecektir. Aynı anda bir aldatmaca olarak, boğazın güneyinde Kumkale bölgesinde ikinci bir çıkarma yapılacak ve bazı donanma birlikleri orada da çıkarma olacağı izlenimi vermek üzere Saroz körfezine doğru seyredecektir. Fakat, kahraman TÜRK askerinin hayatını hiçe sayarak kahramanca döğüşmesi TÜRK komutanlarının ve bilhassa Mustafa KEMAL'in üstün sevk ve idareleri sonucunda düşman başarısızlığa uğrayarak savaş, siper savaşı halini almıştır. 

Gelibolu Yarımdasında çıkarma yapan düşman kuvvetlerini meydana getiren askerlerin milliyetleri son derece enteresandır. İngiliz ve Fransızlar'ın yanısıra, bizimle hiç ilgisi olmayan Cezayir Berberilerini Sengal zencilerini, Avustralyalı, Kanadalı, Yeni Zelandalı ve Hintlileri üzerimize salmışlardır. Şair. Şu mısralarla, "Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mi hakikat mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Avustralya'yla beraber, bakıyorsun Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler renkgarenk, sade bir hadise var ortada, vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" diyerek, bunu ne güzel dile getirmiştir. 
 
Evet, düşman yalnızca birkaç devletten ibaret olmayıp, sanki karşımızda bütün dünya vardı. Düşman donanması II. Dünya Savaşı'na kadar, dünyanın gördüğü en büyük ve en modern donanmasıydı. Hal böyle iken kazanılan zaferin değeri daha iyi anlaşılmaktadır. Zira bu savaş; yenilmez sayılan devletlerin mağlubiyetidir.
Çanakkale'de tarihin kaydettiği en büyük ve en kanlı savunma savaşları verilmiştir. Bu savaşlar Mustafa Kemal gibi bir askeri dehanın Türk ve dünya kamuoyu tarafından tanınmasının sağlanması açısından son derece önem taşımaktadır. Düşman durmadan saldırmaktadır. Anafartalar ve Arıburnu cephelerinde emir komuta karmaşası vardır. Bu durum çok tehlikelidir. Yarbay Mustafa Kemal, Ordu komutanı Alman General liman Von Sandres'ten bütün mevcut kuvvetlerin emrine verilmesini ve bundan başka çare kalmadığını bildirmiş. Alman General "Çok gelmez mi?" diye sorduğunda Mustafa Kemal, "Az gelir" diye cevap vermiştir. Ertesi gün emir gelmiş ve bütün birliklerin komutası Mustafa Kemal'e verilmiştir. Bir cephe komutanlığının çok gelip gelmeyeceğini yarbay Mustafa Kemal'e soran ve "az gelir" cevabını alan Alman General karşısındaki Türk'ün "ATATÜRK" olduğunu yıllar sonra öğrenecektir. 
 
Çanakkale savaşları'nın temel ağırlık noktasını, Mustafa Kemal oluşturmuştur. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları başlamadan kısa bir süre önce 2 Şubat 1915'te Tekirdağ'da yeni kurulacak olan 18'uncu Tümen Komutanlığına atanmıştır. Derhal göreve başlayan Mustafa Kemal, o tümeni kısa bir zaman içinde savaşa hazır. Seçkin bir tümen haline getirmiştir. Fakat kısa bir zaman sonra Mustafa Kemal bu bölgeden alınarak, tümeni ile birlikte Bigalı köyüne çekilmiştir. Mustafa Kemal, düşmanın Gelibolu çıkarmasına kadar, yani 25 Nisan 1915'e kadar orada yedek kuvvet olarak kalmış, fakat Arıburnu taarruzu başlar başlamaz, kendi insiyatifi ve teşebbüsü ile emir beklemeden, Arıburnu'na yetişerek taarruza geçmiştir. Düşmanı Koca çimentepe'de durdurarak, yarımadanın tahliyesine kadar düşmanın ilerlemek için yaptığı bütün taarruzları ve şiddetli hücumları erimeye mahkum etmiş ve Türk'ün yiğit mehmetçiği Çanakkale'de sanki etten ve kemikten bir kale yaratmıştır. 

Bütün savaşlardan farklı bir savaş malzemesi görülmüştür. Bu da "İNANÇ"tır. Topa, tüfeğe, üstün kuvvete, çeliğe karşı dimdik duran ve kafa tutan bir inanç kendini göstermiştir. Mustafa Kemal'in "size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerinize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir" dediği bu savaşlarda, herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştır.
Mustafa Kemal, bu savaşı "bu öyle alelade bir taarruz değil, herkesin muvaffak olmak veya ölmek arzusuyla harekete geçtiği bir taarruzdur" diye ifade etmiştir. Burada meşhur 57'inci Alay, hiç kurtulmamacasına Mustafa Kemal'in emrine uyarak tamamen şehit olmuştur. Nitekim çeşitli milletlerden meydana gelmiş, düşman askerleri, yapışıp, kaldıkları Arıburnu'nun yalçın yamaçlarından bir adım bile ileri atamamışlardır. 
 
Öncelikle İstanbul'u tehdit eden düşmanın Gelibolu Yarımdasına yaptığı bu taarruzu Kocaçimentepe'de durduran Mustafa Kemal, bu başarısından dolayı haklı olarak Albaylığa yükseltilmiştir. 6-7 Ağustos 1915'te Türk askerini yandan, yani Anafartalar'dan çevirmek isteyen Klıchner ordusu da bu bölgenin Grup komutanlığına atanan Mustafa Kemal'in 10 Ağustos günü ayağının tozunu silmeden giriştiği karşı taarruz sonucunda eriyip g itmiştir. Mustafa Kemal bu savaş sırasında göğsünden bir şarapnel parçası ile yaralanmış, fakat kalbi üzerindeki saat kendisini mutlak bir ölümden kurtarmıştır. 

Bu savaşların akabinde 17 Ağustos'ta Kireç tepe Zaferini 21 Ağustos'ta 2'nci Anafartalar Zaferini kazanan Mustafa Kemal, düşmanı büyük hizmete uğratarak Çanakkale Muharebelerinin kaderi belirlenmiş, 9 Ocak 1916'da düşman, Türk topraklarından geri çekilmek zorunda kalmıştır.

Halbuki 2 Mart 1915'te İngiliz Amiral CARDEN Londra'ya "Hava bozmazsa iki haftaya kadar İstanbul'dayız" şeklinde mesaj çekmiş, ayrıca ingiliz orduları Başkomutanı General HAMİLTON, resmi raporunda ise, "Türkler, birbiri ardınca mükemmel taarruzlarda bulundular" diye yazmıştır. Hatta bu harekatı hazırlayarak idare eden W. CHURCHILL de hatıralarında muharebelerden bahsederken, Mustafa Kemal'in emsalsiz bir komutan, Türklüğün kaderine hakim bir deha olduğunun daha o zamanlarda anlaşıldığına işaret ederek, "bir Miralay'ın karşımıza çıkışı bütün talihimizi değiştirdi" diye belirtmiştir.

Mustafa Kemal'in Çanakkale'de verdiği bütün emirler kesin ve sonuç alıcıdır. O, verdiği emirde aynen şöyle demiştir. "Benimle burada muharebe eden bilcümle askerler katiyen bilmelidir ki, yuhdemize tevdi edilen namus vazifesini tamamen ifa etmek için bir adım bile geri gitmek yoktur. 

İstirihat aramanın, bu istirahattan yalnız bizim değil, bütün milletimizin ebediyen mahrum kalmasına sebebiyet verebileceğini cümlenize hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın hemfikir olduklarına ve düşmanı tamamen denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine şüphe yoktur". 30 Nisan'daki komutanlar toplantısında Mustafa Kemal, "içimizde ve askerlerimizde Balkan Harbi'nin utancını bir daha görmektense, ölmeyecek yoktur. Böyleleri varsa, onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim." şeklinde kesin konuşmuştur. Çanakkale Zaferi, meydana getirdiği nihai sonuçlar açısından son derece önemlidir.


ANBEAN  18 MART 1915 GÜNÜ ÇANAKKALE'DE OLANLAR:

08.15: Sancak gemisi Queen Elizabeth dretnotunun direğine Mondros Limanı'nda 'ileriye hareket' flaması çekildi.


10.00: Müttefik donanması Boğaz girişine yaklaşmaya başladı.

10.25: Türk tarafından havalanan Alman tayyaresi Boğaz'a yaklaşmakta olan düşman hattını bildirdi.

10.30: 1. İngiliz Filosu Agamemnon kılavuzluğunda Boğaz'dan içeriye girdi. Gemiler savaş konumuna geçti. Filonun önündeki muhripler muharebe alanını taramakta ve savaş gemilerine yol açmaktaydılar. Triumph ve Prince George savaş gemileri sancak ve iskele yönlerinde kıyılara yaklaştılar.

11.00: Kumkale gerisinden açılan obüs ateşimiz savaş gemilerini etkisi altına aldı. 

11.39: 1. Filo'daki İngiliz gemileri, ağır topları ile 14.000 yardadan merkez tabyalarımıza cehennemi bir ateşe başladılar. Queen Elizabeth Anadolu Hamidiye Tabyası'nı, Agamemnon Rumeli Mecidiye Tabyası'nı, Lord Nelson Namazgâh Tabyası'nı, Inflexible Rumeli Hamidiye Tabyası'nı yok etmek için ateş ve ölüm kusuyordu.
 
11.45: Queen Elizabeth'in Çanakkale içine düşen bir mermisi şehirde yangına neden oldu.

11.55: Agamemnon ile Lord Nelson, Rumeli Mecidiye Tabyasını bombardıman altına aldı.

11.59: Weymouth Kruvazörü, Yenişehir mevkiini toplarıyla dövmeye başladı.

12.00: Müstahkem mevkiinde muhabere santralımız isabet aldı, karargâhla savunma hatlarımızın irtibatı kesildi. Triumph, Çanakkale'yi döverken, Çimenlik Tabya'sında büyük bir patlamayla cephanelik havaya uçtu.

12.01: Rumeli Tabyası'nın iki topu muhabere dışı kaldı.

12.06: Amiral de Robeck 3. Filo'ya taarruz emrini verdi.

12.20: 3. Filo'yu oluşturan Fransız gemileri 1. Filo'nun önüne geçti.

12.23: Inflexible gemisine refakat eden istimbot battı. Inflexible ağır yara aldı. 

12.25: Anadolu Hamidiye Tabyası'na düşen bir mermi kışlayı yaktı.

12.27: Prince George, Mesudiye Tabyası'nı ateş altına aldı.

12.45: Agamemnon 25 dakika içerisinde 12 isabet aldı.

13.00: Bombardımanın şiddeti gittikçe artmaktadır.

13.15: İngiliz muharebe kruvazörü Inflexible vuruldu. Irresistible, Cornwallis, Vengeance, Kumkale arkasından çıkıp borda düzeninde Boğaz'a girdiler.

13.20: Anadolu Hamidiye Tabyası karantina hizasında Çanakkale'ye yaklaşmak isteyen Bouvet'ı ateş altına aldı. Taarruz emrini alan Fransız Amiral Guepratta, İngiliz hattının önüne geçti.

13.47: Inflexible su kesiminin altından ağır bir yara alarak çekildi.

13.50: Agamemnon zırhlısı aldığı 7 isabet sonucu Inflexible ile aynı kaderi paylaştı. Gemilerden yapılan top ateşi kesildi.

14.00: Bataryalarımızın atışları ağırlaştı.

14.30: Düşmanın altı balıkçı gemisi mayın aramak için savaş alanına geldi.

14.50: Bouvet vuruldu ve 639 kişilik mürettebatıyla alabora oldu.

15.00: Yarım saat süren duraksamadan sonra ateş yeniden şiddetlendi

15.15: Namazgâh Tabyası'na düşen bir mermi kışlanın çatısını uçurdu.

15.20: Anadolu Hamidiye Tabyası ateşini yeniden Irresistible'a yöneltti.

16.20: Irresistible bir mayına çarparak, iskele yönüne yattı ve dumanlar içinde kaldı. Wear gemisi ile bir istimbot Irresistible'ın yardımına gitti.

16.30: Irresistible'nin kurtulma şansının olmadığı görülerek 610 personeli tahliye edildi.

16.35: Amiral De Robeck 2. Filo'ya çekilme ve Ocean'ın Irresistible'i yedeğe alarak kurtarma emri verdi.

17.15: Ocean Irresistible'a yaklaştı, ancak yedeğe alma şansı olmadığına karar verildi.

17.50: Irresistible, Rumeli Mecidiye Tabyası'na 14.000 yarda mesafede kaderine terk edildi.

18.00: Amiral De Robeck Irresistible'ın kaderine terk edilmesi üzerine daha fazla kayıp vermemek için genel çekilme emri verdi.

18.05: Ocean, Çanakkale ve Soğanlıdere bataryalarının yoğun ateşleri altında geri çekilirken mayına çarptı ve 15 derece eğildi.

18.10: Gemi komutanı Hayes Sadlerı yakında bulunan Coln, Jed, Chelmer muhriplerine yardım çağrısı gönderdi. Gemi personeli tahliye edildikten sonra Ocean da kaderine terk edildi.

19.30: Ocean akıntının etkisiyle Morto koyuna doğru sürüklendi.

22.30: Ocean ve Irresistible battı.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi