27 Eylül 2012 Perşembe

26 Ağustos 1922 Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz'u yönetiyor


21 Ocak 1923 Mustafa Kemal Annesinin Kabrinde


13.06.1926 Karadeniz Vapuru'nda öğle yemeğinde, Mudanya.


13 Haziran1926) Karadeniz Vapurunda öğle yemeği yerken, Mudanya.


13 Haziran 1926 Atatürk'ün Karadeniz Vapuru'yla Bandırma’ya gelişi.


9 Eylül 1922 İzmir'e ilk giren 5. Süvari Kolordusu Komutanı Mirliva Fahrettin Paşa ve kurmay heyeti İzmir'de.


9 Eylül 1922 Türk Süvari Birliklerinin İzmir'e Girişi


10 Eylül 1922 Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ve Yaveri Binbaşı Salih Bozok ile birlikte İzmir’e geliyor.


9 EYLÜL 1922 İZMİR HÜKUMET KONAĞINA BAYRAĞIMIZ ÇEKİLİYOR


10 EYLÜL 1922 SONRASI YAKILMIŞ İZMİR


15 HAZİRAN 1921 MUSTAFA KEMAL PAŞA ANKARA'DAKİ BİRLİKLERİ TEFTİŞ EDERKEN


1 MART 1921 MUSTAFA KEMAL BÜYÜK MİLLET MECLİSİNDE KONUŞUYOR


1 KASIM 1920 MUSTAFA KEMAL PAŞA, FEVZİ ÇAKMAK ANKARA HARBİYE OKULU'NDAKİ İLK MEZUNİYET TÖRENİNDE


29 EKİM 1923 KARA FATMA VE BİRLİĞİ İSTANBUL KUTLAMALARINDA


13 NİSAN 1920 MUSTAFA KEMAL ÇANKAYA'DA ÇALIŞMA ODASINDA


5 ŞUBAT 1921 MUSTAFA KEMAL ESKİŞEHİR CEPHESİNDE


19 MAYIS 1925 CUMHURBAŞKANIMIZ MUSTAFA KEMAL


3 MART 1921 MUSTAFA KEMAL ÇANKAYA'DA DİNLENME ANINDA


26 Eylül 2012 Çarşamba

Ali Saib Ursavaş (1877-1939)


Ali Saip Ursavaş 1887 yılında Kerkük'te doğdu. Harbiye'yi bitirdi. Mondros Mütarekesi'nin ardından Anadolu'nun işgali başlayınca Güneydoğu Anadolu'da "Namık" takma adıyla Kuvayı Milliye'ye katıldı. Fransız işgali sırasında Mustafa Kemal'den aldığı emirle Urfa Jandarma Komutanı ile birlikte Urfa Savunması direnişini örgütledi. 23 Nisan 1920'de açılan TBMM'ye Urfa milletvekili olarak girdi.

Aralık 1920'de, Urfa Kuvayı Milliye Komutanı olarak bölgedeki aşiret reislerini Fransız işgaline karşı topladı ve bizzat  kendisi de savaştı. 1923, 1931 ve 1935'te  Urfa milletvekili seçildi.

 25 Eylül 1939 günü  Ankara'da 52 yaşında   hayatını kaybetti. Urfa kahramanı ve Atatürk'ün yakın silah arkadaşı olan  Ali Saib Ursavaş’a  soyadı kanunu çıktığında,  ömrü savaşlarda geçtiği için Ursavaş soyadı  Atatürk tarafından verildi

18 Eylül 2012 Salı

18 Eylül 1890 Ertuğrul Firkateyni Battı


1887 yılında Japonya İmparatorunun yeğeninin bir savaş gemisiyle İstanbul'u ziyaret etmesinin ardından iadeyi ziyaret için,  İstanbul tersanelerinde yapılan Ertuğrul Fırkateyni seçildi. Fırkateyn, hem yelken hem de makine ile hareket ediyordu. Üç direkli geminin ana hareket vasıtası yelkendi. 600 beygir gücündeki makinesi de yardımcı bir itici kuvvet oluşturuyordu. 2 bin 400 ton ağırlığında, ahşap bir gemi olan Ertuğrul Fırkateyni 25 yaşındaydı. Yaklaşık 1 yıl önce ahşap kısımları tamir görmüştü. Ancak, makine ve kazanların alt bölümüne dokunulmamıştı. 

Kafile Başkanı Albay Osman Bey, gemi komutanı da Yarbay Ali Bey’di. Gemide özel olarak seçilen 56’sı subay toplam 609 mürettebat vardı. O yıl Bahriye Mektebini bitiren genç teğmenlerin tamamı da gemiye alınmış ve bu uzun gezide tecrübelerini artırmaları hedeflenmişti. Gemi II. Abdülhamid’den Japon İmparatoruna mücevherli imtiyaz nişanı ve diğer hediyeleri götürecekti.

Ertuğrul Fırkateyni, Temmuz 1889’da İstanbul’dan yola çıktı. Güzergahı boyunca çeşitli limanlara uğrayarak seyahat ediyordu. Fırkateyn Singapur’a vardığında Kafile Başkanı Albay Osman Bey Amiralliğe terfi ettirildi. Kafile, uğradığı ülkelerin halkları ve Müslümanlar tarafından görkemli sevgi gösterileriyle karşılanıyor, gemiyi kimi zaman binlerce kişiden oluşan gruplar ziyaret ediyordu. Gemi, 11 ay sonra 7 Haziran 1890 tarihinde Japonya’nın Yokohama Limanına vardı.

Japon İmparatoru, Türk amiralini ve heyetini görkemli bir şekilde karşıladı. Şehir halkı Türk amiralinin saray arabası ile İmparatorun yanına gidişini sevgi gösterileriyle takip etti.

Ertuğrul Fırkateyni, Japon sularında kaldığı üç ay boyunca etrafındaki binlerce Japon kayığına 50 kişilik bandosuyla konserler verdi. Nihayet geri dönüş yolculuğu için hazırlıklar tamamlandı. Yola çıkılacağı gün Japon Bahriyesinin tayfun uyarısına rağmen, Ertuğrul Fırkateyni planlandığı gibi 15 Eylül 1890 tarihinde Yokohama Limanı’ndan ayrıldı. Kushimoto açıklarında tayfuna yakalanan Ertuğrul Firkateyni 16 Eylül 1890’da kayalara çarparak battı. Kazadan sadece 69 denizci kurtulabildi, Amiral Osman Bey de dahil diğer mürettebat hayatını kaybetti. 


Kaynak-Türk Tarih Kurumu

15 Eylül 2012 Cumartesi

KURTULUŞ SAVAŞIMIZ

Türk Kurtuluş Savaşı, İstiklâl Harbi, Türk İstiklâl Harbi ya da Millî Mücadele olarak adlandırılan, I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Misak-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için girişilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadele. 1919-1922 yılları arasında gerçekleşmiş ve 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile resmen sona ermiştir. 

Kurtuluş Savaşı, dört belirgin döneme ayrılabilir:

I. Dünya Savaşı sonrası dönemi:

Mondros Mütarekesi'nin yürürlüğe girdiği 30 Ekim 1918'den, Mustafa Kemal Paşa'nın 9. Ordu müfettişi olarak Anadolu'ya yola çıktığı 19 Mayıs 1919'a kadardır

Örgütlenme dönemi:

Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışından, Ankara'daki Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı 23 Nisan 1920'ye kadardır. 

Hakimiyetin sağlanması dönemi: 

23 Nisan 1920'den, Londra Barış Konferansı'nın ikinci safhasının başladığı Mart 1922'ye kadardır.

Barışın sağlanması dönemi:

Mart 1922'den, Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923'e kadardır.

Kaynak-Türk Tarih Kurumu, Gen.Kur.Bşk., Harp Tarihi

KURTULUŞ SAVAŞIMIZ-Doğu Cephesi;


I. Dünya Savaşı'nda, Kafkas Cephesi'nin açılması üzerine Ermenilerle Ruslar işbirliğine yönelmişler ve Rusların kışkırtmalarıyla Osmanlılara saldırmaya başlamışlardır. Rusya’da ihtilal gerçekleşince Ruslar, Doğu Anadolu’da işgal ettikleri yerleri Türklere bırakarak geri çekildiler. Bu arada merkezi Erivan olan bir Ermeni devleti kuruldu (28 Mayıs 1918). Ruslar çekilirken daha Türk ordusu bölgeye ulaşmadan Ermeniler, Rusların yerini aldı ve Doğu Anadolu’nun kendilerine ait olduğunu ileri sürüp, Gümrü, Iğdır, Arpaçay ve Aras’a kadar ilerlediler.

I. Dünya Savaşı'nın sona ermesi ve bölgede bulunan Türk 3'ncü Ordusu'nun 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereğince Kafkasya'yı boşaltması sonucu Kafkaslar ‘da, Ermenistan başta olmak üzere Gürcistan, Azerbaycan ve Nahcivan Cumhuriyetleri kuruldu. Bu boşaltma sırasında muhtemel Ermeni saldırı ve tecavüzlerine karşı da Türk halkını korumak maksadıyla Ardahan, Batum bölgesinde Acara Şura Hükûmeti, Kars-Oltu-Sarıkamış-Kağızman bölgelerinde ise Güneybatı Kafkas Geçici Milli Hükûmeti kuruldu. Ancak bu iki hükümet 3 ay sonra İngilizler tarafından dağıtıldı. Bu olaydan sonra bölgenin Ermeni saldırılarına karşı savunulması, karargahı Erzurum'da bulunan 15'nci Kolordu tarafından sağlandı.

10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması hükümlerine dayanarak Büyük Ermenistan'ı kurmak isteyen Ermeni tedhiş hareketleri sonunda bölgedeki durum giderek gerginleşti. İtilaf Devletleri, Akdeniz ve Karadeniz’e çıkış kapıları olacak ve sınırları Wilson tarafından çizilecek Büyük Ermenistan düşünü gerçekleştirmek için Sevr Antlaşması’na bir madde koydular.

TBMM Hükümeti artan Ermeni sorunlarına ve yayılmacılığına son vermek amacıyla 20 Eylül 1920'de bölgede bir askeri harekat yapılmasına karar verdi. 15. Kolordu Komutanı Musa Kâzım Karabekir'i tam yetkiyle Doğu Cephesi Komutanlığına atadı.

28 Eylül 1920'de saldırıya geçen Kâzım Karabekir kuvvetleri, birkaç gün içerisinde Ardeşen-Yusufeli-Oltu-Bayezit hattını aşarak Drastamat Kanayan komutasında Ermeni kuvvetleriyle çatışmaya girdi. İlk cephe Oltu Muharebesi oldu. Daha sonra Simon Vratsian ve Artashes Babalian komutasında olan Ermeni Güçleriyle Sarıkamış Muharebesi (1920) ve Kars Muharebesi yapıldı. Kars'ın doğusuna çekilen Ermeniler Bolşevik Rusya'dan ve ABD'den yardım istedi. Bolşevik Rusya bu Kafkasya’yı kendi nüfuz alanı olarak gördüğünden dolayı ve Türk Kurtuluş Savaşı'nı desteklediği için yardım etmeyi reddetti. ABD'den de olumlu yanıt alamayan Ermeniler, işgal ettikleri Erzurum, Kars, ve çevresini Kazım Karabekir kuvvetlerine bıraktı ve bugünkü Ermenistan'ın batısına çekildi. Kazım Karabekir’in kuvvetleri Ermeni birliklerini daha ileri sürerek Gümrü'ye kadar takip etti. Burada Gümrü Muharebesi yapıldı. Yenilen Ermeniler barış istedi.

Barış isteğini kabul eden TBMM Hükümeti 2 Aralık 1920'de Ermenistan'la Gümrü Antlaşmasını imzaladı. Antlaşmaya göre Batum, Sarıkamış, Kars, Ağrı, Erzurum, Artvin, Oltu ve çevresi TBMM Hükümetine bırakılırken savaş esnasında Kazım Karabekir kuvvetlerinin eline geçen Gümrü kenti ise Ermenistan'a bırakıldı. Ayrıca, Mondros sonrasında Ermenistan'a bırakılan Tuzluca (Kulp) kazası da TBMM hükümetinin kontrolüne kaldı. 


Kaynak-Türk Tarih Kurumu, Gen.Kur.Bşk., Harp Tarihi

KURTULUŞ SAVAŞIMIZ-Güney Cephesi;

Türk-Fransız Cephesi veya Güney Cephesi Kurtuluş Savaşı Milli kuvvetlerin Fransız lejyoner birliklerine (Fransız, Cezayir ve Ermeni Askerlerinden oluşan) karşı verdikleri savaşı kapsamaktadır. İngilizler Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş, Elbistan ve Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi işgal ettiler. 

İşgalin sonlandırılmasında Molla Mehmet Karayılan 6400 civarında şehit vererek Fransızlara kendi birliğinin onlarca misli kayıp verdirdi. Böylece Karayılan Antep'te efsane oldu. 

Maraş’ta, Sütçü İmam’ın önderliğini yaptığı mücadele sonunda Maraş’ta tutunamayan düşman şehri terk etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Urfa şehrinde Ali Saip (Ursavaş) Bey tarafından teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttılar.

Antep halkı 1 Nisan 1920’de Fransızlara karşı ayaklandıysa da 9 Şubat 1921’de teslim oldu. TBMM, Fransa ile Ankara Anlaşması’nı imzalayarak Güney Cephesini kapatmak zorunda kaldı. 

Kaynak-Türk Tarih Kurumu, Gen.Kur.Bşk., Harp Tarihi

KURTULUŞ SAVAŞIMIZ-Batı Cephesi;


Buradaki Savaşlar, İzmir-Bursa-Balıkesir-Kütahya-Eskişehir hattında gerçekleşti. Müttefik devletler tarafından 18 Nisan 1920'de Paris'in Sèvres banliyösünde ilan edilen Sevr Antlaşması Türkiye'den önemli bazı toprakların alınmasını ve Türk devletinin müttefikler kontrolü altında bir tür yarı-bağımsız statüde yönetilmesini öngörmekteydi. Türk tarafının anlaşmayı imzalamayı Mısak-ı Milliye'ye karşı bulduğu için müttefikler, Yunan ordusunu Anadolu içine sevk ettiler. Temmuz ayında Bursa, Ağustos'ta Uşak Yunanlılar tarafından işgal edildi. Yıl sonunda Yunan ordusu Eskişehir ve Kütahya'yı tehdit etmeye başladı. Bu sırada çıkan Çerkez Ethem İsyanı Türk savunmasını zor durumda bırakarak, Yunanlıların mevzilerini ilerletmesine yardımcı oldu.

Batı Cephesi komutanlığına atanan İsmet Bey, Ocak 1921'de Birinci İnönü Muharebesi ve Mart 1921'de İkinci İnönü Muharebesi'nde Yunan ilerlemesini durdurdu. İnönü zaferleri, milli ordu projesinin başarısını kanıtlayarak TBMM hükümetinin otoritesini pekiştirdi, Milli Mücadelenin nihai zaferine olan güveni sağladı. 27 Mart'ta Afyon'un kaybedilmesi bu zafer duygusunu ancak kısmen gölgeleyebildi. Temmuz 1921'de Yunan Kuvvetleri Garp Cephesi ordularını Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yenilgiye uğratarak çevirme harekatıyla yok etmek üzereyken, komutayı bizzat ele alan Mustafa Kemal ve Fevzi Paşa, Türk birliklerini süratle geri çekerek Sakarya nehri kıyılarına çektiler.

Ancak 23 Ağustos - 13 Eylül arasında süren Sakarya Meydan Muharebesi ile Yunan taarruzu püskürtüldü. Bu zafer nedeniyle Mustafa Kemal Paşa'ya müşir (mareşal) rütbesi ve Başkumandan payesi verildi.

Nihayet 26 Ağustos 1922'de Afyon'un doğusundaki mevzilerden taarruza geçen Türk ordusu, 30 Ağustos'taki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde Yunanlıları kesin yenilgiye uğrattı. Tamamen dağılan Yunan ordusunun boşalttığı Ege bölgesi birkaç gün içinde Türk kuvvetlerinin eline geçti. Nihayet 9 Eylül'de Türk orduları İzmir'e girerek Yunan işgaline son verdi.

Kaynak-Türk Tarih Kurumu, Gen.Kur.Bşk., Harp Tarihi

KURTULUŞ SAVAŞIMIZ-İç Cephe;

Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu'nun çeşitli yerlerinde birçok ayaklanmalar çıkmıştır. Bu ayaklanmaların bir bölümü, Anadolu topraklarının bir bölümü üzerinde yeni bir devlet kurmayı amaçlayan, diğer bölümü ise, saltanat ve hilafete geleneksel ve dinsel bakımdan bağlı olanlarca çıkarılmış isyan hareketleridir. Hıyanet, kin ve taassubun yarattığı isyanların amacı; milli hareketi boğmaktır. Atatürk, öncelikle iç isyanların bastırılmasına, ülkede iç güvenliğin sağlanmasına son derece önem vermiştir. Bir yandan vatana ihanet yasası çıkarılırken, öbür yandan da iç isyanları bastırmada kullanılmak üzere Seyyar Jandarma Müfrezeleri kurulmuştur. Ayaklanmalar milli mücadeleyi geciktirmiştir.

Aznavur İsyanı;
(2 Kasım 1919-16 Nisan 1920) Manyas Susurluk-Gönen Ulubat dolaylarında Aznavur'un çıkardığı ayaklanmayı önce Milli kuvvetler, sonrada Çerkez Ethem bastırmıştır. Halifelik ordusu (Kuva-i İnzibatiye) İstanbul yönüne geçişi sağlayan Geyve ve çevresinde iyi donatılmış Kuva-i Milliye'ye karşı İngilizlerin desteği ile kurulan Halifelik Ordusu. Milli Kuvvetler tarafından dağıtılmıştır.

Ali Galip İsyanı;
Sadrazam Damat Ferit Paşa hükûmetinin, Elazığ Valisi Ali Galip Bey’in önderliğinde Sivas Kongresinin yapılmasını engellemeye ve Mustafa Kemal Paşa'yı ortadan kaldırmaya, Heyet-i Temsiliye ve Milli Mücadeleyi durdurmaya çalıştığı girişimi. Bu olaya Elazığ Valisi Ali Galip Bey'in yanı sıra Malatya Mutasarrıfı Halil Bey, İngiliz istihbarat Binbaşısı ] Covbertin Noel ve Kürt Teali Cemiyeti'nin kurucularından olan Kürt aşiret reislerinin oğulları da katılmıştır. Harput'tan 15'nci Alay Kumandanı makineli tüfekle mücehhez bir müfreze-i askeriye, Aziziye'den iki süvari bölüğü, Siverek'ten Malatya'daki Onikinci Süvari Alayına bağlı bölük Malatya üzerine gönderilerek ayaklanma bastırılmıştır.

Aynacıoğulları Ayaklanması;
Aynacıoğlu Rüştü (Ali), Aynacıoğlu Hasan (Haydar), Aynacıoğlu Mehmet ve Aynacıoğlu Deli Hacı lakaplı isyancılar önderliğinde 1919-1920 yılları arasında TBMM güçlerine karşı radikal dini sebeplerle, Çiftlik Bucağı (Çamlıbel - Artova) ve Tokat, Yıldızeli, Mecitözü, Amasya, Çorum, Alaca, Sungurlu, Sorgun, Yozgat, Delice, Kırşehir, Maden, Karamağara, Haymana, Çiçekdağı, Akdağmadeni yörelerinde 300 ile 600 atlı arasında değişen güç ile başlayan ayaklanma Çerkes Ethem kuvvetlerince bastırılmıştır.

Demirci Mehmet Efe Ayaklanması;
TBMM Hükümeti, 9 Kasım 1920 tarihinde aldığı bir kararla Batı Cephesi'nin ikiye ayrılmasına ve milli kuvvetlerin ordu bünyesinde yer almasına karar verince, Demirci Mehmet Efe'nin, 300 adamının kurulacak bir süvari alayına aktarılması gündeme geldi. Çerkez Ethem’in efenin aklını çelmesi sonucunda Demirci Mehmet Efe bu karara karşı çıkarakisyan etti. 16 Aralık 1920 sabahı Demirci Mehmet Efe'nin bulunduğu İğdecik düzenli ordu tarafından basılarak, Demirci Mehmet Efe Albay Mehmet Şefik Aker tarafından düzenliorduya katılmaya ikna edildi.

Yozgat Ayaklanması;
İşgalciler kendi etki alanlarındaki milli uyanışı ezmek için her çareye işbirliği yapıp din sömürücülerini kullanarak çok sayıda ayaklanma çıkarmışlardır. Yozgat Ayaklanması kuvay-ı seyyare tarafından bastırılmıştır.

Konya Ayaklanması;
Din duygusu kullanılarak Fransız, İngiliz, İtalyan ajanlarının kışkırtmalarıyla çıkarılan Konya Ayaklanması Milli kuvvetlerce bastırılmıştır.

Afyon Ayaklanması;
Yunan ajanlarının kışkırtması sonucunda Çopur Musa adlı çıkar düşkününü çopur bir ermeni tohumunun çıkarttığı Afyon Ayaklanması, Kuvayı Milliye tarafından bastırılmıştır.

Koçgiri ve diğer Kürt İsyanları;
Koçgiri İsyanı; 1921 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'ne karşı Koçgiri, Pezgavır, Maksudan, Aslanan, Kurmeşan, Parçikan, Cenbergan, İzol ve Giniyan aşiretlerinin içinde bulunduğu bir isyandır ve Koçgiri aşireti reisi Alişan Bey tarafından yönetilmiştir. Sevr Antlaşması'nın uygulanması ile Diyarbakır, Van, Bitlis, Elazığ, Dersim ve Koçgiri'den oluşan bağımsız Kürt devleti kurulmasını isteyen bu isyan, Sakallı Nurettin Paşanın Merkez Ordusu'nun emrinde Topal Osman Ağanın bizzat komuta ettiği 42. ve 47. Giresun Alayları tarafından bastırılmıştır.
Milli Aşireti İsyanı; Güneydoğu Anadolu'da Fransa, İngiltere ve Ermeni faaliyetlerinin artması, bölgede yaşayan Kürt aşiretlerini de kışkırtmaları sonucunda aşiretler ayaklanmıştır. Aşiret liderlerinden Mahmut, İsmail, Halil ve diğer şahıslar Fransız ve İngilizlerle temasa geçerek Siirt'ten Tunceli'ye kadar olan bölgeyi idareleri altına almaya teşebbüs ettiler. Bu ayaklanmanın amacı bir kürt devleti kurmaktı. Asilerin temizlenmesi için 13. Kolordudan Beşinci Tümen görevlendirildi. Devlete bağlı vatansever aşiretlerin de desteği ile isyancılar yenilerek daha güneye Suriye’ye kaçtılar.

Ermeni ve Pontus İsyanları;
Fransızların desteğiyle 10 Temmuz 1920'de Adana'ya giren Ermeni İntikam Alayı'nın ayrıca doğu illerinde yaşayan Ermeni azınlığı da örgütleyerek kışkırtması sonucu çıkan isyanlar ile Doğu Karadeniz’deki Pontus isyanları , yerel halkın ve Milli Kuvvelerin başarısı ile sonuçlandı.

Aralık 1920 de başlayan bu ayaklanma ve isyanlar kesin zaferin kazanılmasından sonra 1923' de tam olarak bastırıldı.

Kaynak-Türk Tarih Kurumu, Gen.Kur.Bşk., Harp Tarihi

13 Eylül 2012 Perşembe

13 Eylül 1924 PASİNLER DEPREMİ ve GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞANIN ERZURUM ZİYARETİ


13 Eylül 1924 tarihinde Erzurum’un Pasinler ilçesinde 6.9 kuvvetinde meydana gelen depremde 310 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.

Hamidiye kruvazörü ile Trabzon'a gitmek üzere Karadeniz'de olan Mustafa Kemal, bu deprem felaketi nedeniyle eşi Latife Hanım ile birlikte yolculuğunu Trabzon’dan Erzurum’a kadar uzatarak felaketin yaralarının sarılması için bizzat ilgilenecektir. 

Cumhurbaşkanı Hazretleri 30 Eylül 1924 Salı günü saat 17.00’de Erzurum’a ulaştılar. Erzurumlular, Milli Mücadelenin ilk günlerinde tanıyıp, bağırlarına bastığı büyük hemşehrileri Gazi Paşalarını Erzurum’a üç saat mesafede bulunan Ilıca’da karşıladılar. Ilıca’dan-Erzurum’a kadar bütün yollarda Erzurum halkı, çevre kasaba ve köylerden gelen atlı ve yayan binlerce Erzurumlu, dernekler, heyetler, temsilciler, askerler, içten gösterilerle Gazi’yi aralarına aldılar. “Çok Yaşa” sesleriyle selamladılar.

Gazi Paşa, halkla beraber yürüyerek İstanbul kapısına geldi. Burada özel olarak hazırlanan arabaya bindiler. Arabanın iki yanında subaylar, atlılar, öğrenciler olduğu halde kalabalık bir halk grubu halinde olağanüstü bir törenle Hükümet Konağı’na gelindi. Kısa bir dinlenmeden sonra, Erzurum’da yeni yapılan caddenin açılış töreni için hazırlıklar yapıldı. Caddenin, Gazi Paşa tarafından, bu gazi hatırası olarak kendi onuruna ve adına açılışının izlenmesi için hareket edildi. Tören yerine gelindiğinde, belediye başkanı caddenin adının (Gazi Kemal Caddesi) konması hakkında halkın arzusunu Cumhurbaşkanına arz etti. Cumhurbaşkanı caddeye (Cumhuriyet Caddesi) adının konmasının daha uygun olacağını, çünkü “Ebedi olan ve ebedi kalacak olan Cumhuriyettir” dedi. Caddenin açılışı yapıldı. Cumhurbaşkanının arzusu yerine getirilerek adı (Cumhuriyet Caddesi) oldu

Akşam belediyede yapılan toplantıda, Erzurumlular adına “Erkek Öğretmen Okulu” Müdürü Cemal Bey bir konuşma yaptı. Gazi Paşa Hazretleri halk adına yapılan konuşmaya cevap olarak, hazır bulunanlar üzerinde büyük etkiler bırakan aşağıdaki konuşmasını yaptılar:

“Arkadaşlar!

Erzurum’a öyle bir zamanda gelmek istiyordum ki, cumhuriyetin bayındırlık ve refah alanında üstlendiği görevler, burada beklediğimiz eserler baştanbaşa gerçekleşmiş olsun. Merkezde, bu amaçla çalışıyorduk. Böyle bir sonucun ortaya çıkmasının sebeplerini hazırlamakla uğraşıyorduk. Fakat son günlerin felâketi her türlü düşünceyi ortadan kaldırdı. Felâkete dair aldığım haberlerden son derece üzülmüş olarak, derhal bölgeye hareket ettim. Biliyorsunuzdur ki, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında büyük bir gezi yapmak için yola çıkmıştım. Fakat Trabzon’da o üzücü haberi alır almaz, buraya koşmak, burada felâkete uğrayanlarla dertleri paylaşmak en büyük isteğim oldu. Depremin bu bölgede yaptığı yıkımdan içim kan ağlıyor.

Efendiler!

Kuşkunuz olmasın ki, Erzurum’daki depremden üzüntülü olan bütün bir millettir. Bütün Türk Dünyası’nın kalbi, tıpkı benim acılarımla atmaktadır. Toplumun bu üzüntüye yalnız manevi ilgiyle kalmayacağı; ortaya çıkan felâketi azaltmak için maddi olarak da yardım görevini yapacağı kesindir.

Arkadaşlar!

Hükümetimizin Erzurum felâketiyle, felâkete uğrayanlarla çok yakından ilgili olduğunu, yalnız resmi görevi gereği değil, insani, vicdani duygularla acıları hafifletmek için en etkin önlemleri almaya çalışacağını önemle belirtirim. Benim buraya gelişim, aynı zamanda hükümetin de gereken bilgiyi almasında ayrıca zaman kazandıracaktır. Mümkün olan her şey yapılacak; durumu düzeltmeye çare bulunacaktır. Bu felâkete uğrayanlara, hükümetin acele yardımı kuşkusuzdur. Buraya gelmekliğim, felakete uğrayanların durumlarını yerinde doğrudan inceleyerek bulabileceğim önlemleri, hükümet merkezine (Ankara) bildirmek hususunda yararlı olacaktır.”

Cumhurbaşkanı 1 Ekim 1924 Çarşamba günü saat 08.00’de beraberindeki vali, kolordu kumandanı, geziye katılan arkadaşlarıyla birlikte Erzurum’dan hareket ettiler ve zelzeleden en çok zarar gören mahalle ve bölgeleri gezdiler. Gazi Paşa, özellikle zelzele felaketine uğramış vatandaşlarla ilgilendiler.

Erzurum valisi Zihni Bey’in başkanlığında kurulan “Zelzele Felaketine Uğrayanlara Yardım Komisyonu’nun toplantısına katılan Cumhurbaşkanı gerekli bilgileri aldıktan sonra konu ile ilgili gelişmelerde bulundular. Bu toplantıya, askeri yardımlar için Kolordu ve Müstahkem Mevki Kumandanları da katıldı.

Zelzele felaketine uğrayanlar için Gazi Paşa Hazretleri on bin, Latife Gazi Mustafa Kemal Hanımefendi on bin lira bağışta bulundular. Gezide beraberinde bulunan Yozgat Milletvekili Hamdullah Suphi, Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali, Rize Milletvekili Rauf Beyler üçer yüz lira, Başyaver Rusuhi, Muhafız Kıtası Kumandanı İsmail Hakkı Beyler yüzer, Yaver Muzaffer ve Özel kalem Kâtibi Memduh Beyler ellişer lira yardımda bulundular.

Cumhurbaşkanı Hazretleri 2 Ekim 1924 Perşembe günü saat 08.00’de beraberindeki heyetle, zelzeleden en çok zarar gören Pasinler ilçe merkez ve köylerini ziyaret ettiler. Burada kaymakam ve ilgililerden, felakete uğrayan vatandaşlardan bilgi aldılar.

Saat 10.00’da Hasankale’ye geldiler. Burada halk olağanüstü gösterilerle Gazi Paşa’yı karşıladı. Hasankale harabe haline gelmiş sokaklarına, binalarına kadar bayrakla donatılmıştı. Şehrin girişine bir “Tak” yapılmış ve üzerine “Hoş geldiniz Gazi paşamız-Acılarımız dindi-Çok yaşa” yazılmıştı. Bu görülmedik içten, sıcak karşılama ve bağlılık herkesi etkiledi. Acılar yok olmuştu. Ümit doğmuştu.

Hasankale ilçesi adına “Hasankale Erkek Numune Okulu”ndan bir öğrenci içten bir konuşma yaptı. Sözlerine şu cümlelerle başladı.

-  “Safa geldiniz ey yüce kurtarıcımız, Gazi Paşamız…”

Cumhurbaşkanı burada zelzelenin sebep olduğu hasar ve zararlar hakkında bilgi aldı. Acele olarak, kış gelmeden önce alınacak önlemler hakkında ve yatırımlarla ilgili olarak yetkililerle, halkla görüşmelerde bulundular. Hasankale’den Köprüköy, Yağan, Emrekum, Merdiven, Kumasor, Dölek köylerine gidildi. Bütün bu köyler yok olmuş durumdaydı. Acı bir manzara tüm yürekleri parçalamıştı. Köylülerle Gazi’nin harabeler arasında dertleşmeleri içten duygularla bir baba-oğul gibi kucaklaşmaları, sigara içip söyleşileri çok hazin oldu.

Köylüler bu büyük felaketi Cumhurbaşkanını aralarında görmekle unuttuklarını, teselli bulduklarını, her türlü elem ve acıya dayanmak gücüne kavuştuklarını gözyaşları içinde Gazi Paşalarına sarılarak, ellerini öperek anlatıyorlardı.

Gazi Paşa bu sıcak ve gönülden davranan köylülere;

-  “Dertlerinizi dinleyip, durumu anladıktan sonra maddeten ne gibi yardımlarda bulunulabileceğini, hükümetçe yapılacak görüşmelerde ihtiyaçları tespit etmek istediğini” açıkladı. Bu konuda köylülerle uzun uzun görüşmeler yapıldı. Akşam Erzurum’a dönüldü.

Cumhurbaşkanı ve beraberindeki heyet, 4 Ekim 1924 Cumartesi günü saat 11.00’de Sarıkamış’a gitmek üzere Erzurum’dan hareket ettiler, yedi saat süren bir yolculuktan sonra Sarıkamış’a vardılar. Bu yolculuktaki halk ve köylülerin gösterdiği sevgi ve bağlılıkları, güven ve ümitleri çok heyecanlıydı ve olağanüstü sahnelerle dolu idi.

Gazi Hazretleri yolda zelzeleden zarar ve hasara uğrayan her köye, yerleşim yerine giderek, oradaki köylülerle, halkla görüşmüş, ihtiyaçlarını sormuş, yapılacaklar hakkında açıklamalarda bulunmuştu. Her yerde aldığı cevap aynıydı. Coşku, sevgi içinde köylüler.

-  “Üzülmeyiniz Paşam, Cumhuriyet hükümetimiz var olsun, kurtarıcımız sağ olsun, biz hiçbir şey istemeyiz, onların sayesinde biz bu köyleri altından yaparız…”

Tamamı yıkılmış Zanzak Köyü’nde duruldu. Bu sırada köylülerden birisi koşarak, danasını yakaladı. Büyük bir heyecanla danayı kesmek, Paşasına kurban etmek için yatırmıştı.

-   “Allaha yemin ettim, ben fakirim, fakat Gazi Paşamı gördüm muradıma erdim, bugün zengin oldum.” sözleriyle duygularını ifade ediyordu. Bütün bu heyecanlı gösteriler, enkaz arasında, yıkıntılar içinde, barınacak yer, yiyecek ekmek ve giyecek elbiselerden yoksun, felakete uğramış köylülerden geliyordu. Coşku, acı, şaşkınlık, onur, kıvanç ve güven bütün heyeti sarmıştı.

Gazi Paşa Hazretlerinin Sarıkamış’a gelişleri tren, fabrika düdükleri ve top sesleriyle karşılandı. Bütün Sarıkamış halkı, çevreden gelen halkın büyük gösterileriyle olağanüstü bir karşılama töreni durumunu aldı. Bütün dudaklardan “Yaşasın Cumhuriyet, Yaşasın Cumhurbaşkanımız” sesleri duyuldu.

Gazi Hazretleri kendilerini selamlayan piyade ve topçu birliklerinin ve bunların sonunda aynı düzen içinde yer almış halkın, öğrencilerin önünden geçerken;

- “Nasılsınız, iyi misiniz?” şeklinde sesleniyor,

Asker ve sivil hep bir ağızdan;

-“Sağol-Yaşa” bağırışlarıyla cevaplanıyordu.

Gece Sarıkamış’ta bir bayram şenliği başladı. Fener alayları, havai fişek gösterileri yapıldı. Halk sabaha kadar yollarda gösterilerine devam etti.      

 Cumhurbaşkanı ve beraberindekiler 5 Ekim 1924 Pazar gününü Sarıkamış’ta geçirdiler ve incelemede bulundular. Sarıkamış’tan zelzele bölgesine gereken kerestenin bu bölgede hazırlanıp, gönderilmesi konusunu inceledi. Bütün birliklerin bu konuda gönüllü hizmetlere hazır olduklarını gördü.

Cumhurbaşkanı ve konuklar, 6 Ekim 1924 Pazartesi günü sabahı trenle Kars’a hareket ettiler. Sarıkamış’tan ayrılışta özellikle Sarıkamış hanımları genç, yaşlı, memur, asker, köylü eşleri çok parlak bir uğurlama töreni yaptılar. Latife Gazi Mustafa Kemal, bütün gönülleri içtenlikle fethetmişti.

Saat 12.30’da Kars’a gelindi. Tren istasyonunda çok coşkulu bir karşılama töreni yapıldı. Gazi Paşa Hazretleri’ne istasyonda ayrılan binaya gelinceye kadar yolun iki tarafına dizilen öğrenciler, kadın erkek bütün Kars halkı, köylerden süslü arabalarıyla koşup gelen çiftçiler coşku dolu gösteriler ve alkışlarla büyük kurtarıcılarını selamladılar. Kızılçakçak, Kağızman ve Ardahan’dan heyetler karşılama törenine gelmişlerdi.

Cumhurbaşkanı önce vilayeti, belediyeyi, Halk Partisi’ni, Türk Ocağı’nı, “Kız İlkokulu”nu ziyaret etti. Vilayette gelen heyetleri kabul ettiler. Kumandanlıkta garnizondaki subaylarla tanıştılar. İlgililerden zelzele hakkında bilgiler aldılar. Nelerin yapılması gerektiği konusunda emirler verdiler. Türk Ocağı’nda onurlarına düzenlenen milli oyunlar gösterilerine katıldılar. Burada halk ve öğrenciler adına konuşmalar yapıldı. “Kars Numune Okulu”ndan bir genç, çok anlamlı ve coşku dolu bir konuşma ile bütün duyguları ve ümitleri dile getirdi. Genç diyor ki:

-   “O meşum kara günlerin ve kara kuvvetlerin, bugünkü halk ve hükümetinde ve biz Türkleri sonsuz mutluluğa eriştiren Cumhuriyet devrinde, artık yeri yoktur ve olmayacaktır..”

Kars’ta dokuz saat kalındı. Gazi için burada en önemli konu, 40 yıldır anavatandan ayrı kalan Kars’ın en önemli ve acil ihtiyacı milli eğitimdi. Bu hususta gereken emirleri verdi. 6/7 Ekim 1924 gece yarısından sonra trenle Sarıkamış’a dönüldü. Gezileri, emirleri, görüşleriyle ilgili bilgileri aşağıdaki şifreli/telgrafla Başbakan İsmet Paşa’ya gönderdi.


BELGE

Başbakan İsmet Paşa Hazretleri’ne

(Şifre)

“6.10.1924 sabah trenle Sarıkamış’tan Kars’a gittik. Kars’ta bütün halk, köylerden arabalarıyla gelen çiftçiler ve garnizondaki subay aileleri tarafından, çok içten gösterilerde bulunuldu.

Kars vilayeti ilçeleri ve Ardahan vilayeti, davet ve saygılarını sunmak için Kars’a özel heyetler göndermişlerdi. Bütün sınır vilayetlerimizi görmeğe zamanım uygun olmadığından çok üzgünüm. Kars’ta hükümet, Ticaret Odası, Belediye, Halk Partisi, Türk Ocağı ve Kız Okulu’nu ziyaret ettim. Genel olarak gördüklerimden memnunum. Özellikle Türk Ocağı’nda yoğun bir gençlik, çok büyük bir ilgi gösterdi. Duygulu anlar yaşandı. Anavatana yeni katılmış olmalarından ve özel durumları nedeniyle hükümetçe bu bölgeye fazla bir ilgi göstermek gerekmektedir. Buralarda anlayışlı, duyarlı, girişken ve yerel ihtiyaç ve gereklerini takdir ve karşılamaya güçlü bir idare merkezi kurulmasına zorunluluk vardır. Şimdiye kadar Kars’ta çoğunluğu vekil olmak üzere dokuz vali gelip, geçmiş.

Kars’ta yaptığım incelemeye göre, on üç ev yıkılmış ve (85) insan açıkta kalmıştır. Kısmen zedelenmiş evler de vardır. Hükümetçe ayrılan iki bin liranın harcanmasından sonra gerekirse, Erzurum Zelzele Felaketzedeleri Komisyonuna da yardım önereceğim.  

Bugün (7.10.1924) Sarıkamış’ta kalarak, kereste kesim ve ulaştırma ve birlikler hakkında kumandanlarla görüşeceğim ve yarın 8.10.1924 Erzurum’a hareket edeceğim efendim.” (7.10.1924)

Cumhurbaşkanı Gazi M. Kemal

               
Kaynak: Ertuğrul Zekai Ökte. Mustafa Kemal Atatürk’ün Yurtiçi Gezileri 1922-1938 Tarihi Araştırmalar Vakfı İstanbul 2000 Cilt 1 S.295-303

SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ (23 Ağustos - 13 Eylül 1921)


Eskişehir Muharebesinden sonra Türk Ordusunun,   Sakarya Nehri doğusuna çekilmesi halk arasında üzüntüye, güvensizliğe  ve TBMM de çok sert tartışmalara yol açtı. 5 Ağustos 1921 günü; Meclis yetkileri de üzerinde olmak üzere Mustafa Kemâl Başkomutan olarak görevlendirildi.    

13 Ağustosta ileri harekâta geçen Yunan Ordusu 23 Ağustostan itibaren Sakarya mevziinin güney kanadına yönelerek taarruza geçti. Yaklaşık olarak 100 Km.lik bir cephede başlayan bu  kanlı boğuşma, tarihin önemli meydan muharebelerindendi. Düşmanın üstün kuvvet ve silâhlarla yaptığı taarruzlarda Sakarya mevziinde yer yer çekilmeler oluyordu. Türk kuvvetleri kuşatmayı karşılamak için mevziin sol kanadını doğuya doğru kırmış ve uzatmıştı. Muharebeler o kadar kanlı oluyordu ki bazı alaylar mevcutlarının büyük kısmını ve bütün subaylarını kaybediyordu. İşte bu sıralarda Başkomutan Mustafa Kemâl Paşa Batı Cephesi birliklerine tarihe mal olan şu meşhur emrini yayınladı:

"Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz."

Gerçekten de geri çekilmek zorunda kalan bir birlik, ilk tutunabildiği yerde duruyor, yeniden boğuşuyor ve mevzii savunmak çabası içinde son nefesini veriyordu. Açılan her gediği kapatmak için 70 kilometreyi bulan cebri yürüyüşlerle, birlik kaydırmaları yapılıyor, her gelen birlik ertesi sabah çelikten bir kale halinde düşman karşısına çıkıyor, vuruşuyor, şehit oluyor, fakat vatan savunuluyordu.

Düşman, Türk kuvvetlerini 23-30 Ağustos günleri arasında bütün zorlamasına rağmen kuşatıp imha edemeyince kuvvetlerinin büyük kısmıyla Türk cephesini merkezden Haymana istikametinde yarmak istedi. 6 Eylül’e kadar da bunun için uğraştı. Fakat bu sefer de düşman bedenden bir Türk Duvarına çarpmıştı. Bunda da muvaffak olamadı. Ondan sonra bulunduğu hatlarda savunarak kalmaya karar verdi. Ancak Türkün Başkomutanı 10 Eylül'de başlattığı genel karşı taarruzla buna da mani oldu. Yunan için yapılacak tek şey kalmıştı. Kaçmak, o da öyle yaptı. 13 Eylüle kadar Sakarya Nehri'nin doğusunda tek Yunan askeri kalmadı. Bu arada panik halinde kaçan pek çok Yunan askeri Sakarya'da boğuldu. Böylece 22 gün süren Sakarya Meydan Muharebesi Türk'ün Zaferi ile sonuçlandı.

Kaynak-Türk Tarih Kurumu

13 Eylül 1919; Sivas'ta İradei Milliye Gazetesi Yayınlanmaya Başlandı.


Milli Mücadele döneminin ilk gazetesi ve Anadolu’da başlayan kurtuluş hareketinin yayın organı olan “İrade-i Milliye” Mustafa Kemal’in çabaları ile 13 Eylül 1919 günü Sivas’ta çıktı.

Halkı örgütleme konusunda basının önemini çok iyi bilen Mustafa Kemal, henüz Sivas Kongresi’nin toplandığı ilk günkü oturumda bu konuyu ele almış, Sivas Valisi İsmail Hami Bey ise hazırlanacak gazetenin Sivas Vilayet Matbaasında bastırma görevini üstlenmişti.

11 Eylül 2012 Salı

11 Eylül 1919; Sivas Kongresi aşağıdaki kararları alarak çalışmalarını tamamladı.


1-Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz.

2-Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet top yekün kendisini savunacak ve

direnecektir.

3-İstanbul Hükümeti, harici bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.

4-Kuvay-ı Milliye'yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak temel esastır.

5-Manda ve himaye kabul edilemez.

6-Milli iradeyi temsil etmek üzere, Meclis-i Mebusan'ın derhal toplanması mecburidir.

7-Aynı gaye ile, milli vicdandan doğan cemiyetler, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında genel bir teşkilat olarak birleştirilmiştir.

8-Genel teşkilatı idare ve alınan kararları yürütmek için kongre tarafından Temsil Heyeti seçilmiştir.

6 Eylül 2012 Perşembe

ERZURUM VE İZMİR HEMŞERİLİĞİ


İzmirliler Atatürk’e 14 Eylül 1922 tarihinde hemşerilik teklif ederler ve Atatürk tarafından kabul edilir.  Atatürk, 24 Eylül 1922 tarihinde İzmir Muhterem Hamiyetli Ahalisine hitabı ile yazdığı mektupta:

"İzmir Belediye ve Yönetim Meclisleri aracılığı ile bana İzmir Hemşeriliği sanı verildiğini öğrendim. Ülkemizin Akdeniz’e karşı ışığı olan, düşman işgalinden kurtulması için bütün ülkeyi seve, seve yıllarca sıkıntılara sürüklemiş bulunan İzmir’imizin hemşerileri arasında sayılmak bana sonsuz bir sevinç ve övünç olmuştur.

Bundan yaklaşık üç yıl önce İzmir felaketi ile yüreği en büyük üzüntü ve aynı zamanda en güçlü bir inanç kararlılığı ile çarpmış; başladığımız bağımsızlık savaşında bana en güçlü umutları vermiş olan yiğit Erzurum halkı da beni hemşerileri arasına almakla ödüllendirmiş oluyordu.

Bana ulusal savaşımızın, önemli bir girişiminin başlangıcını anımsatmakta bulunan Erzurum hemşeriliğine, savaşımızın zaferini müjdeleyen İzmir hemşeriliğini ekleyerek, değerli bir ödül vermiş oluyorsunuz.

İzmirli hemşerilerime sevgi ve bağlılıkla teşekkürlerimi sunarım. İzmir’in acılarını gidermek için genel görevlerimizin verdiği zorunluluktan başka özel ve içten bir ilgi ile çalışmak, benim için bir ülkü olacaktır.  Hepinize selam ve sevgi hemşerilerim"

Kaynak-Atatürk Araştırma Merkezi