29 Aralık 2015 Salı

ATATÜRK VE BULGARİSTAN


İnönü, Rusya seyahati dönüşü, Bulgaristan elçiliğimizde mahsur kaldı . Bulgar çeteciler İnönü'yü öldürmek için elçiliğimizi kuşatmışlardı . Bulgaristan'a ihtar verildi ama, hükümeti umursamadı .

Ankara'daki bazı kafalar çareler düşündüler. İşin içinden çıkamadılar. Atatürk'e sordular .  

-"Sizler ne düşünüyorsunuz"?, diye sordu.

-"Bulgaristan'a ekonomik baskı uygulayalım " dediler.

Atatürk, güldü : 

-" Telefonu verin bana ", dedi.

Donanmaya emir verdi .  Ertesi sabah, Yavuz zırhlısı İzmit'ten Varna'ya gitti  . Limanda havaya yüz bir pare top atışı yaptı . Topların gürültüsünden evlerin camları kırıldı. Gemi Komutanı Bulgar yetkililere;

- " İsmet Paşa'yı almaya geldim ", dedi.

Bulgar hükümeti, İsmet Paşa'yı Sofya'dan Varna'ya zırhlı bir trenle derhal getirdi . Oradan da bando ve merasimle Yavuz'a uğurladı. Amiralimiz, kırılan camların parasını ödedi . İsmet Paşa'yı yurda getirdi .

Kaynak: Avni Altıner, "Her Yönüyle Atatürk"

15 Aralık 2015 Salı

TUNA ÜSTÜNDEKİ SES


Edebiyatçı yazar İsmail Habib (SEVÜK) ile ATATÜRK bir edebiyat tartışmasına girerler. Tarih Ekim 1932 dir.  ATATÜRK İ.Habib’den “bize hiç içinde Arapça Acemce kelime olmayan saf Türkçe bir Koşma yaz ve bunu burada oku” der. Hemen orada bir odada birkaç dakika içerisinde o dönemin genç şairlerinden birisinin bir şiirini alan İsmail Habib bu şiirden bir uyarlama yapar. ATATÜRK’e gelerek hazırladığını söyler. Şiiri inceleyen ATATÜRK “olmamış” der. “Al eline kalemi kağıdı. Tuna’yı ben fikren dikte ettireceğim. Onları sen bir şekle koyacaksın” der. İşte bu şiir denilen şey İsmail Habib’in önceki hazırladığı şiir üzerinde ATATÜRK’ün dikte ettirdiği fikirdir. Üstelik bu kadar kısa değildir. Bu yazıda muhteşem bir birikim ve tarih bilgisi yansımaktadır. Bunu bir şiir olarak değil tamamını değerlendirdiğimizde ATATÜRK’ün tarih ve edebiyat birikimi ve kültürü anlaşılacaktır. Bu çok önemli tarih ve kültür birikiminin doğrusunu ve tamamını yazıyorum.

TUNA ÜSTÜNDEKİ SES

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna yalıları Türk diyarıdır.
Ne vakitten beridir diyemem bilemem
Bilinen tarihler bilemez bunu
Onun söylenmesi asıl tarihe kaldı.
Odur söyleyecek doğrulukları.
Dinleyin sesini asıl tarihin:
Eğri tarihi gömüp doğru tarihe gidin!

Nehirlerdir Türk’ün şaşmaz mühendisleri,
Her nehir Türk’ü bilir ve Türk bilir her nehri,
Tuna’nın kıyısından gitti eski Türk,
Geçti eski Türk, Tuna’yı da yararak,
Kaç defa, hangi defa sormayınız nafile,
Bilemez tarih bile.
Tarih güdük, sökün büyük,
Sayılmaz, sayılmaz bu sökün:
O kadar çok Tuna’dan geçtiği günlerde Türk’ün.
Tuna’nın üstü, Tuna’nın altı,
Olmuştu daima Türk’ün vatanı,
Tuna’ya ruh oldu, Tuna’da yatan Türk,
Tuna yalnız vatan değil, yeni vatanlara
Türk’ü götüren eski bir yoldur Tuna
Türk o yolla gitti batı eline,
Orada rastladı binbir ellere.
Hepsini yapmak istedi adam,
Gerçi çok muvaffak oldu çabalayışta.
Fakat kendisi çekildi Alp’ler üstüne!
Gördüğü manzara garipti O’nun;
Çok “insanım” diyenler adam olmuştu,
Alp’ler tepesinde Türküm diyenler,
Adam olmayanlara hayret ettiler!
Onlar biziz biz onlarız;
Onlara bağırdan bağırarak taparız,
Türkler atalarına taparlar,
Onlar biziz, biz onlar:
Doğudan gelen biz, batıda yine biz,
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
  
“Tuna Üstündeki Ses”i ve asıl bu anlamlı sesi kendisine dikte ettiren ATATÜRK’ü kasdederek şiiri değerlendiren İ.H.SEVÜK “nazım değil, nesir değil, bambaşka bir eda. Adeta Tuna’dan coşarak gelen bu sözler kulağımda ayrı bir ses, kafamda başka bir genişlik, dimağımda yeni ufuklar açtı” der.
ATATÜRK’ün bu şekilde dikte ettirdiği başka yazıları da vardır. 24 Ekim 1933 tarihinde Ankara Musıki Muallim Mektebi’ne gelerek;

“-Çocuklarım, şimdi size bir mısra söyleyeceğim. Bunun devamını beraber yazacağız. Meydana gelen güfteyi hemen besteleyip bana söyleyeceksiniz” der. 

ATATÜRK’ün yönlendirmesiyle sonuçta şu güfte çıkar:

 Büyük karakterli Türk, çalışır yorulmazsın.
Zekan cihandan büyük,müsbet ilme bağlısın.
Güzel san’at sevgisi, yüreğine ateştir:

Türk’ün büyük ülküsü, bu dünyaya güneştir!