10 Nisan 2018 Salı

İLİM TERCÜME İLE OLMAZ!


19 Ağustos’ta Gazi’nin Yalova Köşkü’nde akşam yemeğine çağrıldım. 19/20 Ağustos 1932 tarihiydi. O gece Gazi, çok ciddi konulara temas etti. Çok heyecanlı konuştu. Toplantıda bayan Afet İnan’dan başka Yusuf Akçura, Dr. Reşit Galip, Celâl Sahir vardı. O tarihi gecede Gazi, İstanbul Darülfûnununun reformundan bahsetti. Birinci Türk Dili Kongresi’ni ortaya attı. Bu işlerde Dr. Reşit Galip’in çalışacağını ihsas etti.

Konuşmalar, memleket meseleleri üzerinde toplanmıştı. “Türk vatandaşları ile daima temas etmenin kendisinin en büyük işi olduğunu” söylüyordu. Konu hep millet ve memleket, ilim ve üniversite meseleleri idi. Birinci elden ilmin üzerinde duruyordu. Bir ara şu sözleri işittik:

-"Ölmek isteyen bir milleti Gazi değil, hiçbir kuvvet kurtaramaz. Türk milleti ölmek istemez, o daima yaşayacaktır efendiler!"

Birdenbire de eliyle beni göstererek:

-"Üniversitede, Doktor Bey gibi birinci elden araştırma yapanları profesör görmek istiyorum," dedi.

Sözünü Reşit Galip’e yönelterek konuşmasını şöyle tamamladı:

-"İlim, tercüme ile olmaz, tetkikle olur. Doktor Bey nasıl memleket malzemesini tetkik ederek, ilim yapmışsa, ben de senden böyle ilim adamlarını almanı istiyorum."

Şevket Aziz KANSU
Sümerbank Dergisi, Kasım 1963

1 Nisan 2018 Pazar

CUMHURİYET

Bir gün de Mustafa Kemal, yabancı bir gazeteci ile görüştüğü sırada (22 Eylül 1923) “Cumhuriyet” kelimesini ağzından kaçırması üzerine Meclisin ve İstanbul gazetecilerinin yüreği oynamıştır. Meclis Reisinin küçük odasına koşuşan birtakım milletvekilleri Mustafa Kemal’in bu “dil sürçünü” düzeltmesini istemişlerdir.

Yine bu küçük odada geçen bir konuşmayı 11 Eylül 1923 tarihli notlarım arasında saklamışım. Konuşmanın rejim meselesine temas eden kısmını buraya alıyorum.

Mustafa Kemal Paşa, parti toplantısının kaçta olduğunu sordu. Üçte idi.

-Bana birde olduğunu söylediler, onun için erken geldim, dedi.

Odasına giderken bizi de davet etti. Mebus olmakla beraber hâlâ yaverliğini yapan eski zabitlerden (subaylardan) biri fırka nizamnamesinin son şeklini getirdi. Nizamname bugün bütün mebuslar tarafından birer birer imzalanacaktı.

Biraz sonra cebinden nizamnamenin bir nüshasını çıkardı. Sahife açığına yazdığı Fransızca bir cümleyi okudu. Bu, Fransız Cumhuriyeti’nin “bir ve gayr-i kabil-i tecezzi (bölünmez)” olduğunu söyleyen cümle idi.

-Dün akşam, Fransız ihtilâl tarihini gözden geçirdiğim vakit not etmiştim, dedi ve sildi.

Bir sualim üzerine Kanun-i Esasi tâdilatı meselesine geçtik. Biraz önce içeriye giren Yunus Nadi’de (Abalıoğlu) aramızda idi.

Gazi dedi ki:

-Cumhuriyet ne demektir? Kamusa (sözlüğe) baktım, “chose publique” kelimeleriyle tercüme edilmiştir. Bizde manası ne olmalı?

Gazi’nin, sözü hangi bahis üstüne getirmek istediği belli idi. Kanun-i Esasi’de hükümet şeklini açıkça göstermek sırası geldiğini söyleyen Sabri Bey (Toprak):

-Mesele bugünkü vaziyetin ifade edilmesinden ibarettir, dedi.

Gazi:

-Ben projeyi gördüm, çok eksik yerleri var. Bu hafta kendim uğraşacağım. Sonra bazı arkadaşlarla hususî müzakerede bulunuruz ve Fırkaya (partiye) getiririz, dedi.

Yunus Nadi:

-Bunu en kuvvetli zamanımızda yapmalıyız.

Gazi kalemini masaya vurarak:

-En kuvvetli zamanımız bugündür, dedi.

Sonra yeni Kanun-i Esasi’nin kendi niyetine göre ilk maddesini okudu:

“Türkiye Cumhuriyet usulü ile idare olunur bir halk devletidir.”

Nihayet yakında Cumhuriyetin ilân olunacağını Mecliste Mustafa Kemal Paşa’nın ağzından işitiyorduk. Haber ağızdan ağza yayılarak, Mecliste herkes şüpheden kurtulacaktı. Acaba, böyle bir havadisi ölüm haberi gibi bekleyenler, harekete geçecek miydi?

Aramızdan biri sordu:

-Reisicumhur olduktan sonra gene Halk Fırkası’nın reisi kalacak mısınız?

Gazi gülümseyerek:

-Aramızda öyle! dedi.

Reisicumhurluk müddeti üzerinde konuştuk. Onun fikrince Reisicumhur, Büyük Millet Meclisi’nin de reisidir. Dört sene, yedi sene bahisleri geçti.

Bir gayretkeş:

-Kayd-ı hayat (yaşadıkça) şartıyla da olabilir, dedi.

Gazi sert bir tavırla bunu reddetti.

Bir arkadaş, fesih hakkı meselesini açtı:

-Vakıa (gerçi) şimdiki Meclis için düşünülecek bir şey yok. Sizin hükümetleriniz daima ekseriyet (çoğunluk) bulabilir. Fakat fırkalar (partiler) çoğalınca hükümetsizlik tehlikeleri de baş gösterebilir. Buna ne çare düşünüyorsunuz?

-Millet Meclisi, kendi kendini feshedebilir.

Bu cevap emniyet verecek gibi değildi. Arkadaşların ortaya sürdüğü fikirler, şöyle hülasa olunabilir: Cumhuriyeti Fransa’daki şekli ile almak arzusunda olanlar, bu hakkı Reisicumhura ve hükümete bırakmak teklifinde bulundular. Eski ittihatçı Sabri Bey ( Toprak), fesih hakkının Meşrutiyet devrinde iki defa suiistimal edildiğini hatırlatarak, ihtiyatlı olmayı tavsiye etti.

Bir arkadaş:

-Acaba fesih hakkı şartlarını son derece kayıtlamak, meselâ, Reisicumhur ve hükümetin, bu hakkı ancak fırkalar (partiler) arasındaki nispetsizlik anarşiye vardığı zaman kullanılması daha doğru değil mi? dedi.

Gazi:

-Millete müracaat eder, referandum yaparız, cevabını verdi.

Arkadaşlar bu usulün karışıklığını ve sebep olabileceği buhranları öne sürdüler. Münakaşa gene kendisinin bulduğu şöyle bir formül üstünde karar kıldı:

“Reisicumhur ve hükümet, Millet Meclisi ifa-yı vazife (görev yapma) imkansızlığında kaldığı vakit, yeni intibahat (seçimler) icra ettirmek (yaptırmak) hakkını haizdir (hakkına sahiptir).

Kaynak:Falih Rıfkı ATAY “Çankaya Atatürk Devri Hatıraları”