28 Ekim 2009 Çarşamba

29 Ekim 2009 Cumhuriyetin 86 ncı Yıldönümü

Atatürk; Mehmet Akif’in deyişi ile “Tek dişi kalmış Canavar düşmanın” Mukaddes Ülkemizden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, çoktan beri tasarladığı Cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı. Çünkü o yüce Milletine yalnızca Cumhuriyet'i layık görüyordu.

29 Ekim 1923 günü, Atatürk tarafından, Türkiye’nin yönetim biçiminin Cumhuriyet olması için önerge; Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verildi. Meclis önergeyi kabul etti. Böylece ülkemizde Cumhuriyet Yönetimi kuruldu. Atatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu.

Yüce Türk Milleti! Cumhuriyet Bayramın Kutlu Olsun! Allah Aşkına Cumhuriyetine sahip Çık!

25 Ekim 2009 Pazar

Anadolu Türk Beylikleri-Kadı Burhaneddin Beyliği 1381-139881


Kadı Burhaneddin, 1343-1381 arasında Orta Anadolu’da hüküm süren Eretna Devleti'nin önce kadısı, sonra veziriydi. Kadı Burhaneddin aynı zamanda şair ve bilgindi. Eretna Hükümdarı Mehmed Bey ölünce, 1381’de Sivas’ta beyliğini ilan etti.

Kayseri ve Sivas'tan oluşan beyliğin asıl topraklarına Samsun ile Erzincan’ı da kattı. Güçlü bir devlet kuran Kadı Burhaneddin, Orta Anadolu’da Osmanlılar, Memlûklar ve Karamanoğullarına karşı egemenlik mücadelesi verdi.

1398’de Akkoyunlulara karşı savaşırken öldü ve devleti de böylece son buldu.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Anadolu Türk Beylikleri-Karamanoğulları Beyliği (1256-1424)

Karamanoğulları Beyliği 13. yüzyıl- 15. yüzyıl arasında İç Anadolu'da devlet kurmuş Türkmen beyliğidir. Anadolu Selçuklularının dağılmasından sonra Selçukluların hakim oldukları topraklar üzerinde çeşitli adlar altında çok sayıda beylikler kuruldu. Bu beyliklerden Karamanoğulları, Selçukluların sahip oldukları topraklar üzerinde değil, başka bir devletin, Kilikya Ermeni prensliğinin toprakları üzerinde kurulmuştur. Osmanlılarla en fazla çatışan beyliklerin başında bu beylik gelir.

Osmanlı kayıtlarında Karamanoğlu topraklarından diyar-ı Rum diye bahsedilir. Diğer beyliklerde Arap harfleri kullanılırken Karamanoğullarında Grek alfabesi kullanıldığı için bu şekilde anıldığı sanılmaktadır. Karamanoğulları “Karamanlika” denilen ve rumcayı andıran bir yazı dili kullanmışlardır.

Yapılan araştırmalarda Karamanoğullarına ait çok sayıda Türkçe ve Grek harfleriyle yazılmış Hıristiyan mezar taşları bulunmuştur. En fazla Hıristiyan nüfus bulunduran beylik Karamanoğullarıdır.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Anadolu Türk Beylikleri-Karesi Beyliği (1297-1360)

Karesi Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin gerilemesinden sonra Oğuz boyları tarafından Balıkesir-Çanakkale ve Bergama yöresinde kurulan Anadolu Türk Beyliğidir. Bu yöredeki ilk Türk devletidir. Karesi Beyliği, komşusu olan Osmanoğulları Beyliği'nin genişlemesiyle bu beyliğe katılmıştır. Böylece Osmanlı hakimiyetine katılan ilk beylik olmuştur.

İlerleyen dönemlerde Osmanlı Devleti içinde bu bölgede Karesi Sancağı kurulmuştur. Karesi beylerinin ve ileri gelen şahıslarının, Osmanoğullarının egemenliği altına girmelerini takiben, Osmanlı Devleti'nin Rumeli topraklarında yayılmasında büyük katkıları olmuştur. Balıkesir ili Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarına kadar idari taksimatta Karesi ismini taşımıştır.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Anadolu Türk Beylikleri-Mengüçlü Beyliği (1080-1228)

Mengüçlü beyliği ya da Mengücekliler, Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'da Erzincan, Kemah, Divriği, Şebinkarahisar yöresinde kurulmuş bir beyliktir. Kurucusu Malazgirt Savaşı'na komutan olarak katılmış Mengücek Gazi'dir.

1080 yılında kurulduğu kabul edilmektedir. Gürcülere ve Karadeniz de Rumlara karşı başarılar kazanan, Mengücek Gazi, Anadolu'nun fethi sırasında Erzincan, Kemah, Divriği ve Karahisar'ı zaptetmiştir.

Mengücek Gazinin bir çarpışmada şehit olması üzerine,1142 yılında Mengücek Gazi'nin oğlu iktidara gelmiştir. Mengücek Gazinin türbesi bugün Kemah’da Fırat Nehrine nazır bir tepe üzerinde bulunmaktadır.

Beylik 1228 yılında Erzincan'ı alan Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat tarafından yıkılmıştır.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Anadolu Türk Beylikleri-Menteşeoğulları Beyliği (1280-1424)

Menteşeoğulları Beyliği 1280-1424, Anadolu Selçuklu Devleti'nin çökmesi ve dağılmasıyla başlayan Anadolu Beylikleri döneminde Güneybatı Anadolu’da kurulmuş bir Türk beyliğidir. Sınırları aşağı yukarı bugünkü Muğla iline denk gelen bu beyliğin hakimiyeti, 13. yüzyılın ortalarından 15. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir. Diğer Anadolu Beylikleri gibi Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine geçerek son bulmuştur. Muğla ili Osmanlı Devleti 'nin son dönemlerine kadar Menteşe vilayeti olarak anılmıştır.

Bölgede 13. yüzyılın ikinci yarısından sonra başlayan Menteşe Beyliği hakimiyeti, Antalya’nın Alakır Çayı batısından itibaren; Finike, Kaş, Elmalı, bütün Muğla, Çameli, Acıpayam, Tavas, Bozdoğan ve Çine’ye kadar yayıldı. Donanmaya sahip olan Beylik, Akdeniz ve Ege denizinde faaliyetlerde bulundu.

Mesut Bey, oluşturduğu güçlü donanmayla Rodos Adasına çıkartma yaptı. 1300’de yapılan çıkartma ile Rodos Adası Türkler tarafından fethedildi. Papanın yaygaraları ile bütün hıristiyan aleminin desteği ile Sen Jan Şövalyeleri, Rodos’a hücum ettiler. Sen Jan Şövalyelerinin 1310 yılında başlayan hücumu 4 yıl sürdü, 1314 yılında Rodos’un tamamını almaları ile son buldu.

Menteşe Beyden sonra, yerine oğlu Menteşeoğlu Mesut Bey geçti. Saltanat değişikliğinden faydalanmak isteyen Bizanslılar, tekrar Karya üzerine sefere kalkıştılarsa da muvaffak olamadılar. Bizanslıları bozguna uğratan, Papalığı harekete geçirdi. Papa V. Klement ile Fransa Kralı Güzel Filip’in teşvik ve yardımları üzerine, yarı korsan yarı tarikat mensubu Hristiyanlık adına geri almalarına kadar devam etti. Mesut Bey, 1320’den önce vefat edince, yerine oğlu Menteşeoğlu Şücaüddin Orhan Bey geçti.

Şücaüddin Bey de, 1320’de Rodos Adasına sefer tertip edip adayı geri almak istedi, fakat muvaffak olamadı. 1340’larda vefat ettiği tahmin edilen Şücâüddin Orhan Bey’in yerine oğlu Menteşeoğlu İbrahim Bey geçti.

Menteşeoğulları Beyliği toprakları da, Yıldırım Bayezid'in 1390 Anadolu seferi sonunda Osmanlı hakimiyetine geçti ve 1402 Ankara Savaşı 'na kadar Osmanlı hakimiyetinde kaldı.

Timur, Anadolu Beyliklerine eski yerlerini iade ettiğinde, Menteşeoğlu İbrahim Bey'in oğlu Menteşeoğlu İlyas Bey e de Menteşe’yi verip, emir tayin etti. 1402-1413 yılları arasındaki Fetret Devrinden sonra, Menteşeoğulları ailesi, 1414 yılında Osmanlı Sultanı I. Mehmet'in hakimiyetini tanıdı. Menteşe toprakları, 1424 yılında, bütünüyle Osmanlı Devletine katıldı.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Anadolu Türk Beylikleri-Pervaneoğulları Beyliği (1277-1322)

Pervaneoğulları Beyliği, 1277-1322 yılları arasında Sinop ve Karadeniz kıyılarında hüküm sürmüş bir Anadolu Türk Beylği'dir. Kurucusu Pervâne Muineddin Süleyman'ın oğlu Muineddin Mehmet Bey'dir.

Muineddin Mehmet Bey'den sonra tahta Muineddin Mesud Bey geçmişdir. Cenevizlilerle ticari anlaşmazlık sebebiyle Mesud Bey esir düşmüş daha sonra serbest bırakılmıştır. Mesud Bey'in oğlu Gazi Çelebi zamanında Trabzon Rum İmparatorluğu ve Cenevizliler ile savaşılmıştır. 1322'de Candaroğulları Beyliği tarafından yıkılmıştır.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Anadolu Türk Beylikleri-Ramazanoğulları Beyliği (1352-1608)

Ramazanoğulları Beyliği Misis ve Adana yöresinde kurulmuş bir Anadolu beyliğidir. 1352 yılında kurulan beylik 1608 yılında kendi istekleri ile ve zorlanmadan Osmanlı Devleti hakimiyetine girmiştir.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Anadolu Türk Beylikleri-Sahipataoğulları Beyliği (1275-1342)

Sâhipataoğulları Beyliği 1275-1342 arasında hüküm sürmüş Anadolu Beyliklerinden biridir.Anadolu Selçuklu Devleti veziri Sahip Ata Fahrettin Ali'nin oğulları tarafından Afyonkarahisar ve yöresinde kurulmuştur.

Şu anda da Afyonkarahisar ilinde beyliğin adını taşıyan bir belde mevcuttur.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Anadolu Türk Beylikleri-Saltuklu Beyliği (1092-1202)



Saltuklu Beyliği, Alp Arslan’ın komutanlarından Emir Saltuk’un fethettiği Erzurum ve çevresinde kuruldu. Emir Saltuk’un oğlu Ebu’l-Kasım, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın fetihlerine katıldı. 1092'de bağımsız bir devlet haline gelen Saltuklular, Kuzeydoğu Anadolu'daki Kars, Bayburt, Oltu, Tortum, İspir ve Tercan yöresine egemen oldular.

Beyliğin merkezi Erzurum’du. Saltuklular döneminde komşu ülkelerden gelen tüccarların uğrak yeri olan Erzurum ekonomik yönden gelişti. Saltuklular bu kentte camiler, kaleler ve kümbetler yaptırdılar.

Saltuklular Trabzon İmparatorluğu'na ve Gürcülere karşı savaştılar. Ne var ki II. Saltuk, 1153’te Gürcülere tutsak düştü. Saltuklular daha sonra da Doğu Anadolu’da Gürcüler karşısında varlık gösteremediler. Bu tehdit karşısında Anadolu Selçuklu Sultanı II. Süleyman Şah, 1202’de Erzurum’u alarak Saltuklu Devleti’ne son verdi. 

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Anadolu Türk Beylikleri-Saruhanoğulları Beyliği (1302-1410)

Saruhanoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti 'nin çökmesi ve dağılmasıyla başlayan Anadolu Beylikleri döneminde, 14. yüzyıl başlarında Batı Anadolu’da Manisa ve çevresinde kurulmuş bir Türk beyliğidir.

Manisa ve geniş anlamda çevresi Osmanlı'nın son dönemlerine kadar Saruhan vilayeti olarak anılmıştır

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Anadolu Beyliklerinden Tacettinoğulları (Canikoğulları) Beyliği (1303-1415)

Tacettinoğulları Beyliği 1303-1415 yılları arasında merkezi Niksar olmak üzere Bafra, Ordu, Kelkit havzası, Çarşamba ve Canik bölgelerinde hüküm süren Anadolu Türkmen lerinin kurduğu bir beyliktir. Canikoğulları Beyliği'de denir.

Yaklaşık 12.000 km²'lik bir alana yayılan beylik 1335'e kadar İlhanlı Devleti'ne, sonra Eretna Devleti ve Kadı Burhaneddin Devleti'ne tâbi oldu. 1393'ten sonra ise Osmanlı Devleti'ne bağlandı ve 1415'te tamamen Osmanlı topraklarına ilhak edildi.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

24 Ekim 2009 Cumartesi

Altay Özerk Cumhuriyeti


Altay Özerk Cumhuriyeti, Rusya federasyonuna bağlıdır. Yüzölçümü 92.902 km2 ve nüfusu 198.100 dür, halkın %73.8'i kırsal alanda, %26.2'si kentlerde yaşamaktadır. Nüfusun %60'ını Rus'lar, % 31 'ini Altay Türkleri (72.000) %9'unu Kazak Türkleri, Ukraynalı, Almanlar ve diğerleri oluşturmaktadır. Devlet başkanı ve parlamentosu bulunan Altay Cumhuriyetinde Ruslar'ın nüfus üstünlüğü parlamentoya da yansımış olup, Ruslar ezici üstünlüğe sahiptirler. Başkenti Gorno Altay dır.

Asya kıtasının kuzeyinde, Güney Sibirya'da yer almaktadır. Batı'da Kazakistan, kuzeyde Rusya Federasyonu, doğuda Tuva ve Hakas Türk Cumhuriyetleri, güneyde Moğolistan, Doğu Türkistan ve Kazakistan ile komşudur.

Türklerin Anayurdu olan bu bölgede yapılan kazılarda MÖ 1700-1200 yıllarında savaşçı Türk kavimlerinin bulgularına rastlanılmıştır.

MÖ III. Yüzyıla kadar kabileler halinde yaşayan halk, MÖ II. Başlarında bölgeye Hun'ların gelmesiyle Hun idaresine girmiş, onu Köktürk'ler, Uygur, Kırgız, Cengiz Han, Çungarlar, ve Çin-Mançular izlemiştir.

Altay, Çin-Rus savaşları sonrası 1865 yılında Rus idaresine girmiştir. 1922 yılında Altay SSC adını almış, SSCB'nin parçalanması ile 1991 yılında Özerk Cumhuriyet, 1992 yılında ise Federe Devlet olmuştur.

Çok zengin bitki örtüsüne sahip olan Altay'da ormanlar ülkenin tamamını kapsamaktadır. Ormanlarda dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bitki türleri mevcuttur. Köknar, sedir, çam, beyaz kavak ağaçları en fazla bulunan türlerdir.

Ülkede Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Şamanizm dinleri yaygındır. Dilleri Türkçe'dir.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi

Altınordu İmparatorluğu


Cengiz Han'ın 1227'de ölümünden sonra, Ögedey güç ve politik yollarla Türk-Moğol Hakanlığı'nın teşkilâtlanmasını sağladı. Çoğunluğu Türkler'den oluşan büyük bir ordu toplayarak başına Cengiz'in torunu, Batu (Çoçi Oğlu) yu geçirdi. Bu ordu ile Kafkasya üzerinden Avrupaya yöneldi. Kafkasya da ele geçirilen topraklar Batu Han’a tahsis edildi ve burada kurulan bu devlete de Altınordu adı verildi. Devlette büyük bir ordu oluşturuldu. Askerlerin büyük bir çoğunluğunu Orhun ile Yayık ve İrtiş aralarında yaşayan Türk kabileleri teşkil ediyordu.

1237 sonunda kış mevsimi olmasına rağmen, Altınordu ordusu Rus bölgesinin istilâsına başladı, Rusyayı ele geçirdiler; Moskova'yı yaktılar. Vladimir, Suzdal, Rostov ve Volga kıyısındaki Yaroslav şehirlerini zaptettiler. Kışın şiddetine rağmen Batu Han kuvvetleri 2-3 ay zarfında birçok kale ve şehiri ele geçirdiler. 1238 baharı geldiği zaman bu ordu İlmen gölünün güneyinde, Lovat ırmağına varmış bulunuyordu; fakat mevsimin icabı olarak, daha fazla kuzeye, yani Novgorod istikametine gidilmemiş, orduların güneye dönmesi uygun görülmüştü. Altınordu ordusu 1238 ilkbaharında Don ile Dnyeper nehirleri arasındaki sahaya gelmişlerdi. Bununla seferin ilk safhası sona erdi. Gayet kısa bir zaman içinde, hem de kış olmasına rağmen, Batu Han "yıldırım" harbiyle Rus yurdunun en mühim kısmını zapt ve Rus askerî kuvvetlerinin dayanak noktalarını imha etmişti. Tarihte ilk defa olmak üzere, doğudan gelen Türk istilâsı, bir darbede Rus varlığını ortadan kaldırmıştı. 1241 yılındada karşılarına çıkan Alman kuvvetlerini yenerek; Macaristan'a girdiler.

Batu Han'ın ölümünden sonra yerine küçük kardeşi Berke Han geçti (1257). Berke Han, Yenisaray şehrini kurarak burasını yeni başkent yaptı. Kölemen Sultanı Baybars ile dosluk kuran Berke Han, Bizans'la da ilgilenmeye başladı. 1265 yılında, yeğeni Nogay'ın komutasında 20 bin kişilik bir orduyu Tuna'nın güneyine geçirdi. Bizans ordusunu yendi ve imha etti.

Berke Han 1266'da ölünce yerine Batu Han'ın torunu Mengü Temür geçti. Mengü Temür'den sonra sırasıyla Tuta Mengü ve Teleboğa tahta çıktılar. 1291 yılında tahta çıkan Tokta Han ise Emir Nogay'ın baskısından kurtulmak için fırsat kolladı ve nihayet 1300 yılında onunla savaştı ve galip gelerek öldürttü. Böylece devletin tek hakimi oldu. O tarihten sonra Aşağı İdil, Yayık ve Embe ırmakları boylarında yaşayan ve Emir Nogay'a bağlı kalmış olan boylara ve kavimlere "Nogaylar" denildi.

Tokta Han 1312'de öldü ve yerine Özbek Han geçti. Özbek Han zamanında Altın Ordu Devleti tamamen bir Türk devleti oldu. Özbek Han, kız alıp vererek Kölemenler Devleti ile akrabalık kurdu. Artık hükümdar ailesi yalnız dil ve kültür bakımından değil, kan bakımından da Türkleşmişti.

Tahta çıktığı zaman 30 yaşında olan Özbek Han dinamik bir hükümdardı. Azerbaycan'ı zaptetti. Rus prenslerinden alınan vergi sisteminde değişiklik yaptı. Müslümanlığa da önem verdi ve Saray şehri önemli bir din merkezi oldu. Pek çok medrese ve cami yaptırdı. 1341'de ölen Özbek Han'ın yerine önce oğlu Tini Beğ, onlardan bir yıl sonra da öbür oğlu Cani Beğ, geçti. Cani Beğ Altın Ordu Devleti'nin son büyük hükümdarı sayılır. Onun zamanında devlet daha da güçlendi. İran'daki İlhanlılar Devleti dağıtıldı ve Cani Beğ Tebriz'i tamamen ele geçirdi.

Cani Beğ 1357 yılında ölünce karışıklıklar başladı. Cani Beğ'in oğlu tahta çıktı ve ancak iki yıl yaşadı. 1360-1380 yılları arasında süren kargaşalıkta 14 han tahta çıktı. Yirmi yıl süren bu karışık dönemden sonra 1380'de tahta çıkan Toktamış Han duruma hakim oldu. Toktamış Han, Aksak Timur'dan yardım görerek birliği yeniden kurdu.

Bu başarılarını Timur'un yardımlarına borçlu idi. Ama, durumunu düzeltip güçlenince, Timur'la ilişkisini kesmek istedi. Böylece başlayan aralarındaki anlaşmazlık büyüdü. Timur'la Toktamış Han arasında savaş kaçınılmaz oldu. Nihayet 1395 yılında yapılan Terek Savaşı'nda, Timur galip geldi ve Altın Ordu Devleti'ni bir daha belini doğrultamayacak bir şekilde çökertti.

1437'de Uluğ Mehmed'in hakanlığı sırasında devlet ikiye bölündü. Bu bölünme sonunda Kuzeyde Kazan Hanlığı kuruldu. 1441'de Hacı Giray Kırım'da hanlığını ilan etti.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi

23 Ekim 2009 Cuma

Avar Kağanlığı


Avar Kağanlığı, bugünkü Macaristan, Slovakya, Hırvatistan, Romanya ve Sırbistan topraklarında 562-823 yılları arasında hüküm süren Türk devletidir. Devlet Avar Kağanı Bayan tarafından kurulmuştur.

Avarlar, 582 yılında Sirmium'u (Sremska Mitrovica), 584 yılında Singidunum'u (Belgrad) ve 586 yılında Selanik'i fethetmiş ve Bulgarlarla birleşmişlerdir. Avarlar, 626 yılında Slav kabileleriyle beraber Konstantinopolis'e saldırmışlar şehri kuşatmışlardır. Çok iyi savunulan şehri alamayarak geri dönmek zorunda kalmışlardır. Konstantinopolis kuşatmaları, Avar Kağanlığı'nın en büyük askeri başarılarından biri olmuştur.

Avarların Konstantinopolis önlerinde başarısız olmasının ardından kağanlık bünyesinden Bulgarlar ayrılmıştır. 632 yılında Kutrugi, Utigu ve Onogur kabilelerini birleştiren Kubrat Kağan, Bulgar Kağanlığı'nı kurmuştur. Bulgarlar, Kuzey Karadeniz kıyılarıyla aşağı Tuna boylarında hakim olmuşlardır. 640 yılında ise Hırvatlar, Avarlardan ayrılmıştır.

670 yıllarda Bizans ile savaşların bitmiş, iki imparatorluk arasına Bulgarlar yerleşmiştir.Avarların tarihi hakkında 7. yüzyıl sonu ile 8. yüzyıl sonu arasındaki döneme dair bilgi bulunmamaktadır. Bu döneme ait tek bilgi kaynağı arkeoloji bilimidir. Bu dönemde Avarlarda göçebe hayattan yerleşik hayata geçiş gözlemlenmektedir.

9. yüzyılda Avarlar özellikle Franklar için en tehlikeli düşman sayılmaktadır. Bu yüzden öncelikle Avarlarla dostane ilişkiler içinde olmaya çabalamışlardır. Franklarla Avarlar arasında elçiler görevlendirilmiş, 780 yılında Avar elçisi Frank topraklarına gitmiş, Frank elçisi de Kağanlığa gelmiştir. 788 yılında Frank kralı Şarlman'a Bavaria dükü III. Tassilonu, Avarlara yardım çağrısı yaparak onlarla Franklara karşı anlaşma imzalamıştır. Aynı yıl Avalar Bavyera'ya girmiş ve Kuzey İtalya'yı işgal etmiştir.

791 yılında Slovenlerin, Hırvatların da dahil olduğu Frank ordusu, Avarlara karşı büyük bir saldırı düzenlemiştir. Prens Pipin, İtalya'daki ordusuyla saldırıya geçmiş Avarlara ait kaleleri almıştır. Şarlman komutasındaki asıl Frank ordusu ise Tuna boyunca ilerler. Regensburg'da gerçekleşen savaşta Franklar galip gelmiştir ancak Frank Ordusundaki Saksonlar Avarlara destek olunca durum değişmiştir. Avarlar artık dağılmaya başlayan devletlerini birarada tutmaya çalışmaktadır.

796 yılında Artık Avarların siyasi bağımsızlığından bahsedilemeyecek dönemlere girilmektedir. Avarların yüzyıllar boyunca biriktirdiği muazzam zenginlikler yağmalanmaya başlamıştır. Düşmanları olan Avarları kötü durumda yakalayan Bulgarlar da durumdan faydalanmak istemişlerdir. Bütün zorluklara rağmen Avarlar yenilgiyi kabul etmemiştir. Hatta Avar soylularının büyük bir kısmı ölmüştür. 797 yılında Avarlar başarılı şekilde ayaklanmışlar, ancak büyük bir sefer sonucu Franklar isyanı bastırmışlardır. 797 yılında Avar soyluları Frank kralı Şarlman'a bağlılık yemini etmek zorunda kalsa da 799 ve 802 yıllarında Avarlar yeniden ayaklanmıştır. Bu sırada Avar topraklarında Hristiyanlık yayılmaya başlamıştır. 803-804 yıllarında Bulgarların kağanı Krum, Tuna bölgesindeki tüm Avar topraklarını ele geçirmiştir. Bulgar egemenliğindeki Avarlar ise hızla asimile edilmiştir. Avarlara ait son bilgi 823 yıllında Frank sarayında Franklara bağlılığını bildiren Avar elçilerine aittir. Buna rağmen, bulgulara göre Avarlar 10. yüzyıla kadar varlıklarını sürdürebilmişlerdir.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi

Azerbaycan Cumhuriyeti


Azerbaycan bölge olarak jeopolitik durumu itibariyle,tarih boyunca çeşitli milletlerin hakimiyeti altına girmiştir. Bu bölgede kurulan ilk devlet, Ahameni Komutanı Sahrap Atropates'in temellerini attığı krallıktır. Atropates Krallığının ismi zamanla değişikliklere uğramış, Sasanilerce Azurbeycan, Süryanilerce Azerbaigan olarak isimlendirilmiştir. Türkler ve İranlılar ise bölgeye Azerbaycan ismi vermişlerdir.

Atropetes Krallığından sonra bölgeye sırasıyla Selevkoslular, Ermeniler, Romalılar ve Sasaniler hakim olmuşlardır. Türklerin buraya esaslı yerleşmeleri M.S. 4. ve 5. asırlarda olmuştur. Daha sonra Sasani Hükümdarı Nuşirevan bölgeye İranlıları yerleştirmiş, 643'te bölge tamamen Müslümanların hakimiyeti altına geçmiştir.

Daha sonra Abbasiler burayı Türk emirler vasıtasıyla idare ettiler. Abbasi Devletinin yıkılmasıyla, bu topraklarda birtakım yerli hanedanlar beylik kurdular. Yedinci asırdan itibaren Selçuklu Akıncıları Azerbaycan'a girdiler. Fakat burada kesin bir hakimiyet tesis edemediler. 1015-1016'dan sonra buraya Oğuz boyları yerleşmeye başladı. 1043 senesinde Tuğrul Bey, amcası ve amcaoğlunu buraya fethe gönderdiyse de, Bizanslılarla uzun süren çarpışmalardan bir netice alınamadı. Azerbaycan'ın kesin Selçuklu hakimiyeti altına girmesi Sultan Alparslan devrinde olmuştur.

Azerbaycan, 12. ve 13. asırlar arasında Atabegler ve Harezmşahların hakimiyeti altına girdi. Daha sonra Moğollar, 1320 yılında bölgeye geldiler, onlarda Cengiz'in ölümünden sonra bölgeyi terk ettiler.

Moğollardan sonra İranlıların hakimiyetine giren Azerbaycan, bir süre sonra da Altınordu Devletinin hakimiyetine girdi. On altıncı asrın ilk yarısına kadar bu istilalar devam etti. Azerbaycan'a ilk Osmanlı seferi ise 16. asırdan itibaren başladı. Yavuz Sultan Selim Han Safevilerle olan savaşları esnasında, 1514'te Tebriz'i aldıysa da, şehir tekrar Safevilerin eline geçti. 1534'te Kanuni Sultan Süleyman Han Tebriz'i aldı ve ertesi sene bütün Azerbaycan'ı fethetti. 1555'te çıkan karışıklık sonucu Azerbaycan tekrar Safevilere bağlandı. Sultan Üçüncü Murad Han devrinde tekrar Osmanlıların eline geçti.

1539'dan sonra Azerbaycan'da muhtelif hanlıklar kuruldu. Bunlarda kargaşalık; 19. asra kadar devam etti. 28 Nisan 1920'de kızılordunun istilası ile Sovyet rejimi ilan edildi. Azerbaycan bugünkü statüye gelene kadar, Gürcüler-Ermeniler ile birlikte Kafkasya federasyonu şeklinde idare edildi.

5 Aralık 1936'da topraklarının bir kısmı Ermenilere bir kısmı da Gürcülere verildi. Böylece Kafkasya'da kalan Azerbaycan toprakları üzerinde Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan olmak üzere Rusya'ya bağlı üç cumhuriyet kuruldu.

1989'da Rusya'da başlayan Glasnost ve Prestroika politikası ile Kuzey Azerbaycan'da maddi ve manevi değerlere dönüş başladı. Ermenilere verilen bölgeleri geri almak için ayaklanmalar oldu. 1990'da bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Cumhuriyetine giren Kızılordu, ülkeyi baştan başa kana buladı. Sovyetler Birliği, bir süre bağımsızlığını ilan etmeye çalışan cumhuriyetlerine karşı baskısını sürdürdü ise de, Ağustos 1991'de Azerbaycan, Letonya, Estonya ve Litvanya ile birlikte bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi

Babür İmparatorluğu


Timur'un torunlarından Zahireddin Muhammed Babür tarafından bugünkü Hindistan topraklarında kurulmuştur. Zahireddin Muhammed Babür’ün babası Fergana hükümdarı Ömer Şeyh Mirzanın ölümünden sonra amcası ile yaptığı taht mücadesini kaybetmiş ve emri altındaki beylerle birlikte 1504' te Kabil'e gitmiştir. Kabil’de devletini ilan ederek burasını başkent yapmıştır. 1519 yılında Pencap bölgesini ele geçirmiş, 1524 yılında Delhi Sultanını yenilgiye uğratarak Lahor'a girmiştir. Delhi'den sonra Agra'yı alan Babür Şah burayı başkent yapmıştır.1530 yılında bu şehirde ölmüştür. İmparatorluk Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Afganistan’ı kapsamıştır. (2.700.000 km 2).

Babür Şah'dan sonra devletin başına oğlu Hümayun(1530-1556) geçmiştir.Tahtının ilk yıllarında kardeşleri ve akrabaları ile mücadele eden Hümayun bir yandan da Ludi hükümdarı ile mücadelede bulunmuş ve bu mücadelelerden galibiyetle ayrılmıştır. Yetenekli bir hükümdar olmayan Hümayun Şah 1566 yılında ölmüş yerine Ekber Şah(1556-1605) geçmiştir. Ekber Şah döneminde sarayda Hint etkisinin arttığı görülmüştür.Bu dönemde Hintliler de devlet ve askerlik işlerinde görev almaya başlamışlardır.

1605'de ölümünden sonra yerine Cihangir(1605-1627). Cihangir'in ölümü üzerine yerine oğlu Şah Cihan(1628-1658) geçmiştir. Kardeşleri ile girdiği taht mücadelelerini kazandıktan sonra bir daha bu tip mücadelelerin yaşanmaması amacıyla kendi soyundan gelen bütün erkekleri öldürtmüştür.

Şah Cihan döneminde Avrupalılar ile ilişkilerin daha da arttığı görülmektedir. Dönemin en önemli eseri ise Tac Mahal olarak bilinmektedir.Çok sevdiği eşi Ercümend Banu (Mümtaz Mahal) ölümü üzerine dünyanın en ünlü usta ve mimarlarını getirterek, (ki bunlar içinde Mimar Sinan'ın öğrencilerinden Mehmet İsa Efendi'de bulunmaktadır) muhteşem bir eser meydana getirilmiştir. Eserin yapımı 1631'de başlamış 1652'de bitirilmiştir.

1658 yılında hastalanan Şah Cihan'ın yerine oğlu Evrengzip (1658-1707) tahta çıkmıştır. 1707 yılında ölümü ile yine taht kavgaları başlamış ve ülke 1723'te Delhi ve Haydarabad şahlıkları olmak üzere ikiye ayrılmıştır. İran Hükümdarı 1739'da Delhi'yi zaptetmiş ve imparatorluk hazinesinin büyük bölümüne el koymuştur. 1748 yılında Afgan hükümdarı Hindistan'a girmiş ve bir çok eyaleti ele geçirmiştir. 1760'ta II. Alemgirşah'ın yerine II. Şah Alem geçmiş bu dönemde İngilizlerle 1764 Baksar Savaşı yapılmış ancak yenilgiye uğranınca İngilizler Hindistan'da hüküm sürmeye başlamışlardır.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi

Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti


Rusya Federasyonu'na bağlı Özerk Cumhuriyettir. İlk kez 1919'da S.S.C.B. bağlı olarak Başkurt SSC kurulmuş, SSCB dağıldıktan sonrada. 11 Ekim 1991 tarihinde özerkliğine kavuşmuştur. Yüzölçümü 143.600km2, nüfusu 3.944.000 ve başkenti Ufa dır.

Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti Güney Urallardan batıya doğru Belaya ve Kama nehirlerine kadar uzanır. Asya ile Avrupa'nın birleştiği bölgedir.

Başkurların dili Tatarcaya yakın olup Türk dilinin Kıpçak Bulgar alt grubunu oluşturur. Başkurların % 68'i Özerk Başkurdistan'da yaşamakta olup, geriye kalan % 32 si Ural bölgesindedir.

Başkurlar daha çok kentsel yörelerde değil kırsal bölgelerde yerleşiktirler. Başkurdistanın dışında, Başkurlar, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Ukrayna ve Rusya Federasyonu'nun diğer bölgelerinde yaşamaktadırlar.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi

Batı Trakya Cumhuriyeti


Tarihte kurulmuş olan ilk Türk Cumhuriyetidir. 31 Ağustos 1913’te Batı Trakya’da kurulmuştur.

Batı Trakya Cumhuriyetinin doğusu Meriç, batısı Makedonya, kuzeyi Bulgaristan - Rodop dağları ve güneyi Ege Denizi ile çevrili ve topraklarının toplam yüzölçümü 8.578 km² idi.

Türk tarihinin en kısa ömürlü devleti olan Batı Trakya Cumhuriyeti, Bulgarların Batı Trakya'da Türkleri katletmeleri üzerine Osmanlı istihbaratının önde gelen isimlerinden olan Kuşçubaşı Eşref Bey komutasındaki 116 kişilik birlik ile gizlice bölgeye girmiş ve Bulgar çetecilerini ortadan kaldırarak bağımsız Batı Trakya Cumhuriyetini kurmuştur.

İlk olarak ülkenin sınırlarını belirlemiş, bağımsız devletin sembolü olan ay yıldızlı, yeşil, beyaz bayrağı resmi binalara çekilmiştir. Osmanlı Devleti, yeni kurulan bu Cumhuriyete dış baskıların da etkisiyle olumlu bakmamış. Buna ilaveten İstanbul’daki siyasi iktidar kavgası ve kargaşası Batı Trakya’da böyle bir bağımsız Türk devletiyle ilgilenme olanağını ortadan kaldırmıştır. Nitekim 29 Ekim 1913 tarihinde imzalanan İstanbul Anlaşmasıyla Osmanlı hükümeti, Batı Trakya'yı bütünüyle Bulgaristan’a bırakmıştır.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi

22 Ekim 2009 Perşembe

Büyük Hun İmparatorluğu ve Avrupa Hun İmparatorluğu




İlk Türk devletini kurmuş olan Hunlar'ın adına tarihte en erken MÖ 4. yüzyılda rastlanır. Çin kaynaklarında Hiungnu olarak geçen Hunlar Moğolistan'ın güneydoğu kesiminde yaşayan göçebe bir kavimdi. MÖ 3. yüzyılda Kuzey Çin'e karşı sürekli ve etkili akınlar düzenledikleri, Çinliler'in de buna karşı koymak için Çin Seddi'ni yaptıkları bilinmektedir. Hunlar MÖ 3. yüzyıl boyunca güçlenerek Mançurya'dan Pamir Yaylası'na kadar uzanan geniş bir bölgeye egemen oldular. Moğollar ve Tun-guzlar bu dönemde Hunlar'ın yönetimi altına girdiler.

Hunlar'ın tarihte belirgin biçimde yer almaları Çin'de Qin hanedanını kuran, ülkeyi birleştiren Shi Huang Di'nin başa geçtiği MÖ 221 yılına rastlar. Adı bilinen ilk Hun önderi olan Teoman bu tarihten başlayarak Çin'e karşı yeni akınlara girişti. Shi Huang Di döneminde (MÖ 221-210) tamamlanan Çin Şeddi, Hun akınlarını bir ölçüde önlemişse de bütünüyle durduramamıştır.

Teoman'ın ölümünden sonra (MÖ 209) başa geçen oğlu Mete döneminde Hunlar Kuzey Çin'i bütünüyle istila ettiler. Çin ordusunu bozguna uğratarak İmparator Kao'yu da vergiye bağladılar. Mete döneminde Hunlar batıya doğru genişlemelerini sürdürerek Batı Türkistan'a kadar ilerlediler. Buralarda yaşayan Türk asıllı birçok topluluk da Hun egemenliği altına girdi. Mete'nin son yıllarında bütün Orta ve Güney Sibirya, Tibet, Aral Gölü ile Hazar Denizi'nin kuzeyindeki topraklar Hun istilasına uğradı. Mete MÖ 174'te öldüğünde Hunlar'ın egemen olduğu topraklar Japon Denizi kıyılarından İdil (Volga) Irmağı'na kadar uzanıyordu.

Mete'den sonra Çin'le barışçı ilişkiler kuruldu. Hun hakanları Çinli prenseslerle evlendiler. Çin soylularına ve tüccarlara ayrıcalıklar tanındı. Bu dönemde ülkenin ticareti Çinliler'in eline geçmeye, İpek Yolu'nun önemi de artmaya başladı. Hunlar MÖ 130'dan sonra kuzeyden ve batıdan gelen yeni göçebe akınlarıyla sarsıldılar. Güneyden de Çin'in saldırısına uğradılar. Bir yandan da taht kavgaları baş gösterdi. Hun Hakanı Ho-Han-Sha MÖ 58'de Çin egemenliğini kabul etmek zorunda kaldı. Buna karşı çıkan kardeşi Chi-Chi önderliğinde Hunlar' dan bir bölümü Kazakistan ve Kırgızistan'a doğru çekildi. Chi-Chi İÖ 36'da Çin ordusuna karşı savaşırken ölünce ona bağlı Hunlar daha batıya doğru göç ettiler. Asıl Hun ülkesinden gelen birçok topluluk da onlara katıldı. Çin'e bağlananlar sonraki yüzyıllarda başarısız birkaç birleşme girişiminde bulundular. Liu Yu-an adlı komutanın kurduğu Kuzey Nan hanedanı da uzun ömürlü olamadı. Asya Hunları'nın bir kolu da MS 5. yüzyılda bir devlet kurmuş olan Akhunlar'dır.

Batıya göçen Hunlar MS 3. yüzyıl başlarında Rusya bozkırlarında görüldüler. 4. yüzyılda İdil (Volga) Irmağı'nın batısına geçerek akınlar düzenlediler. Hun Başbuğu Balamir 374'te Don ile Dinyeper ırmakları arasında yaşayan Ostrogotlar'ı (Doğu Gotları) yenilgiye uğrattı. 376'da daha batıdaki Vizigotlar'ı (Batı Gotları) da yendi ve Tuna Irmağı kıyılarına kadar ilerledi. Hunlar'ın baskısıyla başka kavimlerden olanlar da büyük topluluklar halinde Avrupa içlerine göç etmek zorunda kaldılar. Bu olaylar Avrupa'da kavimler göçünün başlangıcı oldu.

Hunlar 378'de Tuna'yı geçerek Avrupa içlerine girdiler. Karşılarındaki en büyük güç Roma İmparatorluğu'ydu. Bir bölümü de Kafkasya üzerinden Anadolu'ya girdi. Hunlar'ın amacı Batı ve Doğu Roma'nın birbirleriyle ilişkisini kesmek, önce Doğu Roma'yı ezmek sonra Batı Roma'yla hesaplaşmaktı. Avrupa'ya dağılan kavimlerden Vandallar'ın, Saksonlar'ın ve Burgonlar'ın yaptıkları yağmalar Batı Roma'ya da büyük zarar veriyordu. Bu durum bir süre Hunlar ile Batı Roma arasında bir yakınlaşma sağladı. Hunlar bu kavimleri daha batıya sürerek Batı Roma'yı rahatlattılar. Batı Roma, egemenliğine baş-kaldıran başka kavimlerin ezilmesinde de Hunlar'dan yardım gördü.

422'de başa geçen Rua döneminde Hunlar Batı ve Doğu Roma üstünde açık bir baskı kurdular. Rua Doğu Roma'yı yıllık vergiye bağladı. Rua'nın 434'te ölümünden sonra başa geçen Attila da aynı siyaseti başarıyla sürdürdü. Onun asıl amacı Batı Roma'yı tümüyle egemenliği altına almaktı. Bu yolda önemli başarılar elde ettiyse de kesin bir sonuca ulaşamadan öldü.

Hunlar Attila'nın ölümünden sonra iç kavgalar ve başkaldıran kavimlerin saldırıları karşısında kısa sürede dağıldılar. Bir bölümü Rusya bozkırlarına geri döndü. Asya' dan gelen Avarlar'ın baskısı karşısında Tuna boylarında kalanlar ise zamanla başka kavimlere karıştı.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Çuvaşistan Özerk Cumhuriyeti


Çuvaşların, X-XVI. yy'larda eski Türk boylarının (îdil Bulgar'nın) karışmasından meydana geldikleri yazılmıştır. Ayrıca Çuların Suvar ya da Suvaz adlı Türk adından geldiği de öne sürülmektedir. Çuvaşların % 15 Başkır ve Tatar bölgesindedir.

Çuvaşların yaşadığı bölge 16. yy da Rusların eline geçmiş, bölgede 1920 de özerk yönetim birimi oluşmuş, Çuvaşlar Türk halkları'ndan biridir. Çuvaşistan, Rusya’nın orta kesiminde yer alır ve Haziran 1920’de kurulmuştur. Nisan 1925 te de özerk Cumhuriyet haline gelmiştir. SSCB dağılmasından sonrada (1991) Çuvaşistan Özerk Cumhuriyeti adını almıştır.

Çuvaşlar Orta Volga bölgesinde, kapalı bir toplum olarak yaşarlar. Cumhuriyetin yüzölçümü 18.300 km2 dir. Ülkenin üçte biri ormanlarla kaplıdır. Nüfusu 1.500.000 dir. Ancak Çuvaş nüfusu 2.000.000'u bulmaktadır. Ortodoks hristiyan dinine mensupturlar. Nüfusun % 60 şehirlerde yaşamaktadır. Bu nüfusa, Rusya'ya bağlı diğer federasyon ülkelerinde yaşayan çuvaşlar da eklenirse, tüm Rusya Federasyonlarındaki Çuvaş halkının nüfusu 2.500.000'u bulmaktadır.

Cumhuriyetin 9 şehri vardır. Başşehri Çeboksar’dır. Önemli şehirleri Kanaş, Alatır, Şumerlya ve Novoçeboksarsk’tır.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Dağıstan Özerk Cumhuriyeti




Dağıstan (Rusya Federasyonu'na bağlı bir cumhuriyettir. 20 Ocak 1921'de Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlı olarak Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla kuruldu. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, Rusya Federasyonu içinde Dağıstan Cumhuriyeti adını aldı.

Rusya Federasyonu'nun Avrupa'daki kesiminin güneyinde yer alan Dağıstan, Büyük Kafkas Dağları'nın kuzey yamacının en doğu ucundan 50.278 km² bir alanı kaplar. Güney ve batısı Güton dağında 3646 metreye, Bazardyuzu (Pa Dağı'nda da 4480 metreye ulaşan Kafkas Dağları'nın ana doruk hattıyla çevrilidir. Doğusunda Hazar Denizi, kuzeyinde Kalmuk Özerk Cumhuriyeti, batı ve kuzeybatısında Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya, güneybatısında Gürcistan ve güneyinde de Azerbaycan yer alır.

Dağıstan doğudan batıya 200, kuzeyden güneye 400 kilometre kadar bir uzunluğa sahiptir. Başkenti Mahaçkala'dır. Diğer önemli şehirler Hasavyurt, Buynakski, Kaspiski, Kızılyar, İzberbaş ve Derbent ülkenin önemli şehirlerindendir. Dağistanın kuzeyi ve doğusunda ki düzlük bölgelerde Türki grupların varlığı, ülke geneline egemen olan dağlık ve plato yerleşimlerinde ise Kafkas kökenli etnik gruplar yaşamaktadır.

Dağıstan bölgesi Bütün doğu Kafkasya'yı kaplar. Ancak Kafkasya'nın bir nevi yerlisi sayılanlar (Avarlar, Lezgiler, Gazi-Kumuklar ve Darginler) yani Turan boyları} daha çok Dağlık bölgede yaşarlar. Hazar Denizi'ne doğru uzanan veya kuzeydoğuda Sulak ve Terek Nehirleri'nin aşağı mecralarını da içine olan ve düzlük (hatta daha kuzeyde step görünümlü olan ) kesimde Türk asıllı kabileler (Kumuklar, Azeriler, Türkmenler ve hatta Nogaylar) yaşarlar.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Doğu Türkistan


Başkenti Urumçi, yüzölçümü 1 828 418 km² ve nüfusu 30 milyon dur.

Doğu Türkistan, Çinlilerin verdiği uydurma isim ile Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Çin Halk Cumhuriyeti içerisinde ve ülkenin batı bölgesinde yer almaktadır.

Uzun tarihi boyunca Doğu Türkistan, İç ve Orta Asya’da kurulmuş olan Türk devletlerinin ve hanlıklarının merkezi olmuştur. M.Ö. 8-3 asırlarda İskitlere; M.Ö. 300- M.S. 93 yıllarında Hunlara; 522-744 döneminde Göktürk İmparatorluğuna; 744-840 devresinde Uygur devletine; 751-870 Karluk ve Karahanlılar İmparatorluğuna ve Saidiye Hanlığına merkez olan (1509-1679) bu Türk yurdu, tarihte daima önemli olmuş ve dikkatleri üzerine çekmiştir.

8. ve 18. asırlar arasındaki bin yıllık dönem, Çin İmparatorluğu ile önemli derecede kültürel ve siyasî işbirliğinin gerçekleştirildiği bir barış dönemi olmuştur. Ancak bu barış dönemi, Doğu Türkistan’ın 1759 yılında Çin Mançu İmparatorluğu’nun işgali ile son bulmuştur. 1759′dan bu yana Doğu Türkistan’da 200′den fazla silahlı ayaklanma olmuş ve Doğu Türkistan halkı 3 defa hürriyetin tadını tatma fırsatı bulmuştur. 1863′te bağımsızlığına kavuşan Doğu Türkistan’da Yakup Han başkanlığında “Doğu Türkistan İslâm Devleti” kurulmuş ve bu devlet; Osmanlılar, İngiltere ve Rusya tarafından resmen tanınmıştır. Ancak bu bağımsız Türk devletinin ömrü kısa sürmüş ve 1876 yılında Çin-Mançu devletince yeniden işgal edilmiş ve 1884′te Sincan “Yeni Toprak” adıyla Çin İmparatorluğuna bağlanmıştır.

20. asrın başlarında Ortaasya’da oluşan milliyetçilik akımı neticesinde 1933 yılında Kaşgar’da Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu Cumhuriyetin ömrü 1937′de sona ermiştir. 1944′de Gulca şehri Çinlilerden temizlenmiş, “Üç Vilayet İnkılâbı” olarak bilinen bu ayaklanmalar neticesinde Doğu Türkistan Türkleri, Ali Han Töre başkanlığında Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Bütün Çin’e hakim olan Komünist Çin Kuvvetleri, 1949′da Stalin’in de onayı ile Doğu Türkistan’a girerek bu tarihi Türk ülkesini resmen işgal etmiştir.

Yönetimi için Çin Komünist Partisi tarafından bölgeye vali görevlendirilmektedir.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi

Gagauz Özerk Cumhuriyeti


Yüzölçümü 1.831 km2, nüfusu 171.500 ve Başkenti Komrat dır. Moldova’nın güney doğusunda yer alır. Kuzeyde Ukrayna, batıda Romanya, güneybatıda Bulgaristan bulunur. Önemli şehirleri Komrat, Çadır, Lunga ve Vulkaneşti dir.

Konuşulan dil Gagavuz Türkçesidir. Gagavuz Türkçesi, yaşayan Türk lehçelerinden biridir. Azeri Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Türkiye Türkçesiyle birlikte Türk dilinin Oğuz grubunu teşkil etmektedir. Bu üç lehçeden Türkiye Türkçesine en yakın olanı Gagavuz Türkçesidir. Bu dil, Osmanlı Türkçesinden etkilenerek Türkçe, Arapça, Farsça kelimeler alarak zenginleştiği gibi, birlikte yaşadığı Yunan, Bulgar, Romen, Moldova ve Rus dillerinden de birçok kelimeyi bünyesine almıştır. Bugün edebi Gagavuz Türkçe’sinin içerisinde çok sayıda Slav asıllı kelime bulunmaktadır. 1957 yılına kadar Gagavuzların kendilerine ait bir alfabeleri olmamıştır. Gagavuzlar değişik zamanlarda Rumca, Bulgarca, Rusça ve Romence öğrenmek ve bu dillerin alfabelerini kullanmak zorunda kalmışlardır. 1918′den 1932 yılına kadar Kiril alfabesini, 1932′den 1957′ye kadar Latin Alfabesini kullanmışlardır.

Şu an yaklaşık 250 bin Gagauz eski SSCB topraklarında yerleşiktir. Büyük bir kısmı Moldova güneyi'ndeki Bucak yöresinde yaşamaktadır. Gagauz köyleri Ukrayna'daki Odesa ve Zaporojye illeri'nde, Romanya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Kabardey'da da yer almaktadır. Moldova'da "Gagauz Cumhuriyeti" dışında, Kişinev'de 8.000, Bender'de 1.600 ve Dinyester nehrinin kuzey yakasında 3.300, Balkanlar'daki Bulgaristan ve Yunanistan'da yaklaşık 20 bin Gagauz yaşamaktadır.

Gagauzlar Ortodoks Hristiyan kökenli etnik Türklerdir. Bizans yazılı kaynaklarında Oğuzlar XI Yüzyılda Tuna nehrini geçip Balkanlardaki Makedonya, Paristrione, Yunanistan ve Bulgaristan.da yerleşen göçebe boyları olarak kaydedilmiştir.

XI. Yüzyılda Balkanlara göç eden Gagauzlar Ortodoks Hristyanlığını kabul etmişler daha sonra Osmanlı yönetimi altında kalmışlardır. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Balkanlarda başlayan ve bağımsız olma hedefini güden hareketler sırasında Bulgarların baskısına dayanamayan Gagauzlar, 1750-1846 yılları arasında Tuna nehri üzerinden Rusya'ya göç etmişler ve Tuna bölgelerine (1769-1791) ve Besarabya'ya (1801- 1812) yerleşmişlerdir. Ruslar Gagauzlara toprak vererek Tuna sınırı boyunda yerleşmelerini sağlamışlar ve Rusça öğrenmelerini kolaylaştıracak bir ortam yaratmışlardır.

Moldova'da yaşayan ve Türkçe konuşan, Ortodoks Hıristiyan Gagauz halkının bir bölümü XIX. Yüzyılın başında Türk - Rus savaşları sırasında Bulgaristan'dan Moldova'ya gelmiş ve 1906 yılındaki 15 günlük bağımsızlık dönemi dışında, sırasıyla Rus, Romen ve Sovyet yönetimi altında yaşamışlardır.

Gagauzlar, 21 Ağustos 1990'da Özerk Gagauz Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ni, güneyde Gagauzların en yoğun yaşadığı Komrat yöresinde ilan etmişlerdir. Bu karar, Moldova Yüksek Sovyeti tarafından iptal edilmiştir. 25 Ekim 1990'da Gagauzlar, Gagauz Cumhuriyeti'ni oluşturmaya yönelik seçimler yapmış, ancak Moldova milliyetçileri bu girişimi, yöreye 50,000 silahlı gönüllü göndererek önlemeye çalışmış ve Rus askerlerinin müdahalesiyle şiddet önlenmiştir. Devam eden seçimler sonucunda 31 Ekim'de Komrat'ta yeni bir Gagauz Yüksek Sovyeti kurulmuş, Stepan Topal Başkan seçilmiştir. Moldova'nın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra (27 Ağustos 1991), Gagauzlar da kendi cumhuriyetlerini ilan etmişlerdir. Moldova Meclisi 23 Aralık 1994 tarihinde " Gagauz Yeri " Özel Hukuki Statüsünü yasa olarak çıkarmıştır. Özerk Cumhuriyetin en üst düzey idari yöneticisi Başkandır. Özel kanuna göre, Gagavuz’lar kültür eğitim, istihdam, konut, yerel bütçe konularında kanun çıkarma yetkisine sahipdirler. Moldova Cumhuriyeti toprak bütünlüğü içinde özerk cumhuriyet statüsündedir.

Kaynak- Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi.

Türk Olmak…



Amerika'dan bir vatandaşımızın (THY eski uçak mühendisi, şimdilerde Turkiye'nin ABD Seattle Fahri Konsolosu olan Sn. J.Ufuk Gokcen) 'Türk olmak nasıl bir duygudur?' konulu yazısı:


"Aslında çok şeydir, Türk olmak.

Türk olmak, Osmanlı'nın borcunu ödemektir. Hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi.

Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da ve Makedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.

Türk olmak Kıbrıs'ta, Hocalı'da, Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırıma uğrayıp karşılığında yapmadığın soykırımla suçlanmaktır.

Türk olmak faşist olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında…

Türk olmak demokrat ve çağdaş olmaktır, vatanına, milletine, tarihine sövdüğünde…

Türk olmak lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktır.

Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır, ataların bir çok asır önce Viyana'yı kuşattığı için ve hoş görülmemektir tabii ki sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana'yı yakmadığın için.

Türk olmak Selanik'te Pontus Anıtı'nın, Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve Malta'da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir.

Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır.

Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icat edildiği her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir.

Türk olmak; Truva'dan bu yana, Sümer'den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır.

Doğu Roma'yı da Batı Roma'yı da yıkıp, yeni Roma olan AB'ye girmeye çalışmaktır Türk olmak.

Türk olmak, Mostar'da köprüdür, Kerkük'te kaledir, İstanbul'da Kızkulesi'dir, Anadolu'da buğdaydır, Çukurova'da pamuktur, Ege'de tütün, Karadeniz'de fındık, Trakya'da ayçiçeğidir.

Türk olmak Çanakkale'de ölmektir. Çanakkale'de ölmeden önce düşmana su vermektir, onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır.

Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlısından helallik almaktır.

Sabahları odana rahmet dolsun diye, camı açmaktır. Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir. Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır. Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.

Türk olmak, harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip, tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır.

Türk olmak askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek. Türk olmak, annenin şehit oğlunun ardından 'Bir oğlum daha olsun, onu da vatan için göndereceğim.' demesidir. Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken 'Vatan sağ olsun!' demesidir.

Türk olmak 'Türk çayında radyasyon olmaz!' yalanları ile, 'Gusül abdesti alana AIDS bulaşmaz!' dolanları ile yaşamaktır.

Her hükümetin enkaz devraldığı, ama asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır.

Türk olmak, ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir. Aynı nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır. Göz hakkına, diş kirasına saygıdır.

Türk olmak. Evindeki bir kap aşın yarısını tanrı misafirine vermektir. Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.

Türk olmak, milli maçta ağlamaktır. Ayhan Işık'a, Belgin Doruk'a aşık olmaktır. Türk olmak, aşkını ölesiye sevmektir. Aşkı için ölmektir, öldürmektir. Sevdiceğinin elini bir kez tutamadan, toprağa girmektir.

En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir. Eşkiyaya türkü yakmaktır, Türk olmak.

Milletine sövmektir, ama başkasına sövdürmemektir, Türk olmak.

Türk olmak Yunus'u bilmektir, Aşık Veysel'i sevmektir. Mevlana'yı, Hacı Bektaş-ı Veli'yi ve Hoca Yesevî'yi -tek bir satırını okumasa da yüreğinde taşımaktır.

Türk olmak, saz çaldığında, ney üflendiğinde, kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında, yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, bir de Yemen Türküsü'nde...
Hayatın sana verdiklerine 'Nasip', vermediklerine 'Kısmet' demektir. Her işin 'Hayırlısına' inanmaktır ve ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir.

Türk olmak, Asya'da batılı, Avrupa'da doğulu diye tepki görmektir.
Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradandan ötürü sevmektir.
Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir.

Türk olmak, mahalle maçı için aynı saatte, on kişi buluşamazken, milyon kişinin bir araya gelmesidir.

Tavla oynarken bile kavga ederken, milyon kişinin kavga etmeden gösteri yapabilmesidir.

Türk olmak, buhran zamanında Arjantin'de de mağazalar yağmalanırken, daha ağır buhranda sıraya girerek, sorumlusuna en ağır cezayı tek bir cam kırmadan sandıkta kesmektir.

Türk olmak en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, en dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir.

Zor iştir Türk olmak. Türk olmak Anadolu'da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, her çıkan başak için şükretmektir.

Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu'da dik durabilmektir."

TÜRK OLMAK “YURTTA SULH, CİHANDA SULH” DİYEBİLMEKTİR!

ÇIRPINIRDI KARADENİZ BAKIP TÜRKÜN BAYRAĞINA

AZERBAYCAN yönetiminin Bakü’deki şehitlikte Türk bayraklarını indirmesi fevkalade hazin bir hadisedir. İlham Aliyev yönetimine kısa bir hatırlatma yapmak isterim. 1918 başları... Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusu yenilmeye başlamıştır. Bolşevik Devrimi ile Rus ordusu da çözülmüş, Kafkasya’da askeri boşluk teşekkül etmiştir.

28 Mayıs’ta Musavat Partisi lideri Mehmet Emin Resulzade’nin liderliğinde bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Fakat askeri boşluktan yararlanan Ermeni orduları, İngilizlerin de desteğiyle saldırıya geçerek, katliamlarla, evvela Gence’yi, ardından Bakü’yü almışlardır.

Resulzade’nin yardım talebi üzerine Enver Paşa, 29 yaşındaki General Nuri Paşa’nın komutasında bir “Kafkas İslam Ordusu” teşkil ederek harekât emri veriyor. Bu ordu önce Gence’yi, 15 Eylül’de de Bakü’yü kurtaracaktır. Bu harekât boyunca Türk ordusu, Azerbaycan’ı kurtarmak için 1130 şehit vermiştir!

Büyük Azeri şairi şehit Ahmet Cevat “Çırpınırdı Karadeniz” diye başlayan ünlü şiirini o zaman yazmıştır:

Vefalı Türk geldi yine
Selam Türkün bayrağına!

İşte Aliyev yönetimi, Azerbaycan’ı kurtarmak için can veren o şehitlerin üstündeki bayrağı indirmiştir!

K
alpleri kırmak!

Azerbaycan’ı kurtarmak için Anadolu’dan ve Balkanlar’dan koşup gelerek şehit düşen o çocuklar bayraklarının Azeri kardeşleri tarafından indirileceğini asla hayal bile edemezlerdi.
Maalesef böyle oldu. Manevi değerler bir tarafa, bu olay Bakü’nün dış politikası bakımından da büyük bir hatadır!

Türkiye ile arasını açmış bir Azerbaycan, Karabağ konusunda daha mı güçlü olacak?!
Karabağ meselesini çözmek için Türkiye’siz bir Azerbaycan Minsk Grubu’nu daha mı çok etkileyecek?!

Bursa’da stadyuma Azeri bayraklarının sokulmaması, asla bir sebep olamaz.
O bir futbol maçı ve o kararı veren FIFA’dır; benzer örnekleri çoktur.

Türkiye’nin pek çok yerinde büyük devlet adamı Haydar Aliyev’in heykelleri vardır ve Azerbaycan bayrakları şerefle dalgalanmaktadır.

Bakü’de “Şehitler Hıyâbânı”ndaki Türk bayrağını indirmek ise Bakü’nün siyasi bir kararıdır.
Azeri yönetiminin Türkiye’de gönülleri daha çok fethetmesi gerekirdi. Aksine, bayrağımızı indirerek bütün Türklerin ve maça Azeri bayraklarıyla gelen binlerce Türkün kalbini kırmıştır!
Bunun neresi akıllılık?!

‘Eksen kayması’

Azerbaycan’ın tepkide haklı olduğu noktalar elbette vardır.
Ama Ermenistan açılımı Türkiye’nin kendi güvenliği bakımından oluşturulmuş bir politikadır.

Bu politikanın Azerbaycan’a zarar vermemesi için Bakü’nün Ankara’ya baskı yapması isabetli, ama “tek millet”i bayrağı indirerek bölmek akıl dışıdır! Azerbaycan için de zararlıdır.

Bazı Azeri dostlarım anlattı: Aliyev rejiminde birçok kişi, AKP hükümetinin “Ortadoğu ve Amerika eğilimli” olduğunu, bu yüzden Azerbaycan’ı ikinci planda gördüğünü düşünüyorlar.
Bu izlenim doğru değil, iktidar Azerbaycan’a çok büyük önem vermektedir. Ama belli ki bir güven sorunu oluşmuş. Bu problemi, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun dikkatine sunuyorum.
Biliyorum ve Azeriler de biliyor; Türkiye daima Karabağ’ı savunmuş, her gelişmeden Bakü’ye bilgi vermiştir.


Akıllı politika:

Ama Bakü yönetimi bu güven sorunuyla baktığı için Türkiye’nin öncelikle Ortadoğu-Amerika eksenini tercih ettiğini, bu yüzden Ermenistan’a açıldığını, Azerbaycan’ı ise ‘avuttuğunu’ düşünüyorlar.

Yanlış da olsa böyle bir psikoloji var. Bu durumda Bakü için akıllı politika, bayrak indirip Türkiye ile büsbütün bozuşmak değil, aksine, iki kardeş bayrağı daha bir beraber dalgalandırıp ilişkileri güçlendirmektir.

Ankara için de akıllı politika, sadece Bakü’de değil, bazı Batı başkentlerinde de oluşmaya başlayan “eksen kayması” şüphesini gidermektir.

Aliyev rejimi, hatalı yaklaşımını gözden geçirmeli, Türkiye’ye daha fazla yaklaşmalı...
Ankara da Ermenistan açılımı üzerindeki kuşkuları gidermenin yolunu bulmalı, Azerbaycan’a daha fazla yaklaşmalıdır.

Taha Akyol

22 Ekim 2009

Hürriyet