17 Mayıs 2009 Pazar

ADALET

Atatürk bir Balıkesir seyahatinde kendisine Milli Mücadele’de yakın hizmetler etmiş bir kimsenin müracaatı ile karşılaştı. Bir mevzuda haksız olarak mahkum olduğunu söyleyerek şikayet etti. Atatürk:

- "Haklısın, meseleyi ben de biliyorum" dedikten sonra refakatinde bulunan genç bir adliye müfettişini çağırdı. Mevzuu anlattı ve kararın düzeltilmesini istedi. Müfettiş hikayeyi dinledikten sonra:

- "Efendimiz, karar bütün adli sıralardan geçtikten sonra tekemmül etmiş (yetkinleşmiş). Hükmün infazından başka yapılacak kanuni çare yoktur.”

Atatürk:

- "Ama ben söylüyorum bu iş haksızdır. Çünkü ben işin usulünü biliyorum,” dedi.

Genç adliye müfettişi ısrar etti:

-“ Efendimizin bu beyanı kanun nazarında bir değişiklik yapamaz. Adliye vekaletinin de bir şey yapmasına imkan yoktur.”

Ortada soğuk bir hava esti. Şimdi bir fırtına kopacağına hüküm veriliyordu. Fakat, Atatürk şayanı hayret bir sükunla sordu :

- “Peki, bir adli hata olursa kanun bunun tashihini öngörmez mi?

 Müfettiş:

 - “Yeni delille mahkemenin tekrarı istenebilir.”

 O vakit, Atatürk, müracaat eden zata döndü:

 - “Beni şahit olarak göster. Onda yeni deliller olduğunu haber aldım diye iddia et. Ben mahkemeye gider ve şahitlik ederim.”

Sonra adliye müfettişine döndü:

 - “Size teşekkür ederim,” dedi ve müracaatçıya da.

 - “Neden bana vaktiyle müracaat etmedin? Zamanında gelir şahitlik ederdim. Beyhude mahkemeleri de kanunu da işgal etmezdin. Her vatandaş, hatta reisicumhur dahi olsa adalete hürmetle mükelleftir. “ 

(Münir Hayri Egeli) den ADD yayınları