2 Aralık 2019 Pazartesi

ATATÜRK İLE SAKARYA SAVAŞI ANILARI


 Mahmut Esat Bozkurt

1924 yılında önce Ekonomi ve sonra Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt “Atatürk İhtilali” adını verdiği eserinde, Sakarya Savaşı’nın devam ettiği günlere ait bir anısını şöyle anlatmaktadır:

“Atatürk büyük dava sıralarında Çankaya’da küçük bir ev içinde, kör ışıklı bir lamba altında çalışırdı. Altında ikide bir arızalanan eskimiş bir otomobil vardı. Sakarya Savaşları sırasında bir gün attan düştü. Kaburga kemiği kırıldı. Hemen ayağa kalktı. Yüzünü düşmana doğru çevirdi. “Günü gelecek ben de senin kemiklerini kıracağım” diye haykırdı.

Kâzım Özalp

Kâzım Özalp (B.M. Meclisi Başkanı) “Milli Mücadele 1919-1922” isimli eserinde diyor ki:

“Yunanlılar için elim bir durum meydana çıkmıştı. Yunan esirleri, ceplerinde toz ve toprakla karışmış arpa ve buğday tanelerini çıkarıp açlıklarını belli edecek şekilde yiyorlardı. Bizim askerlerimizin merhametten uzattıkları kuru ekmek ve peksimet kırıklarını, minnet ve şükranla kapışıyorlardı. Birkaç ay evvel Bursa’dan, Bilecik’e geçen ve bizim baskınımızla esir alınan düşman kamyonlarında bulunan yerli rumların hediye ettiği çikolata ve bisküviler şimdi bu esirler için birer rüya idi.

Düşmanın kaybı bizden çok fazla idi. Sayısız insan ve hayvan ölüleri birbiri üzerine yığılmış ve bu cesetlerden akan kan, geçtiğimiz yol üzerinde derin ve kırmızı lekeler meydana getirmişti. “Sakarya Muharebesi’nde milletimizin katlandığı fedakârlık ve gösterdiği gayret beşer gücünün üzerindedir. Ancak vatan ve bağımsızlık sevgisi, bu zorluklara karşı koymak kudretini ve cesaretini bize bahşetti...”

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Vatan Yolunda” isimli eserinde şöyle diyor:

“Mustafa Kemal Paşa’nın Melhame-i Kübra adını verdiği bu büyük harp sahasını henüz kanları kurumadan evvel ta’vâf edip dolaşacaktım. Gerçi teneffüs ettiğimiz havada barut, duman ve kül kokuyor. Gerçi bastığımız topraklarda kanlar kurumamış ve ateşler sönmemiştir. Bütün ufuklarda düşmanın çiğnemiş ve yakmış olduğu köylerin iskeletleri gözüküyor ve bu iskeletler arasında ıslak paçavralara bürünmüş, birer hayalet haline gelmiş halkın feryatları duyuluyor. Lâkin hangi hayata geliş elemsizdir. Hangi kadın ihtilaçsız (çırpınmaksızın) doğurdu? Hangi dünya asırlarca ateşler içinde kaynamadan hasıl oldu? Elverir ki doğalım ve doğduğunuzu hissedelim.”

Halide Edip Adıvar

Halide Edip Adıvar Kurtuluş Savaşı anılarını kapsayan “Türkün Ateşle İmtihanı” adlı eserinde, Sakarya Meydan Savaşı sırasında Duatepe’nin alınışını şöyle anlatır:

“Muslafa Kemal Paşa’nın muharebeyi idare ettiği siperlere girdiğimde; ‘Gelin Hanımefendi, harbediyoruz, Duatepe’ye hücum ediyoruz’ dedi. Biraz sonra Duatepe alınmıştı. Üstünde bir tek Türk askerinin, güneşin altında, elinde bayrakla ayakta durduğunu gördüm. İşte o an, Türk’ün makus talihinin artık değiştiğini hissettim.”

Kayseri Lisesi

Mezun veremedi ama 62 şehit verdi

Kayseri Lisesi’nin 1920-1921 yılındaki mezuniyet defterinde lise son sınıf talebeleri için, “Cepheye gidip hepsi şehit düştüğünden bu öğrenim yılında okulumuz mezun verememiştir” notu var.

Kayseri Lisesi son sınıf öğrencilerinin tamamının gönüllü olarak gittikleri Sakarya Savaşı’nda şehit düştüğü, bu nedenle okulun 1920-1921 öğrenim yılında mezun veremediği bildirildi. Kayseri Lisesi Müdürü Ömer Güven, 1893 yılında “Kayseri Sultanisi” adıyla eğitime başlayan Kayseri Lisesi’nin Kurtuluş Savaşı’nda önemli görevler üstlendiğini, son sınıf öğrencilerinin Sakarya Savaşı’nda şehit olduğunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir ara Kayseri Lisesi’ne taşınmasının planlandığını söyledi. Güven, Kayseri Lisesi öğrencilerinin Kurtuluş Savaşı’nda büyük kahramanlıklar gösterdiğini belirterek, şu bilgileri verdi:

62 liseli cephede şehit düştü

“Kayseri Lisesi’nin son sınıf öğrencilerinin tamamı, gönüllü olarak Sakarya Savaşı’na gitmişlerdir. Bir grup öğrenci, Kayseri’de toplanan Kuvayı Milliye gurubuna katılarak 1919 yılında Adana’nın Saimbeyli ilçesi yakınlarındaki Ermeni-Fransız cephesinde düşmana karşı savaşmıştır. Sakarya Savaşı sırasında düşmanın Ankara’ya yaklaşması nedeniyle, tedbir olarak Meclis’in Kayseri’ye taşınması düşünülmüş, Kayseri Lisesi binası içerisine meclis kürsüsü kurulmuş, Meclis’e ait matbaa makineleri de Kayseri’ye getirilmek için kağnılara ve at arabalarına yüklenmiştir.”

Ömer Güven, lise son sınıf öğrencilerinin tamamının ülkesini düşman işgalinden kurtarmak için Sakarya Savaşı’na katıldığını, ancak geri dönemediğini belirterek “Okulumuz kurulduğundan bu yana mezuniyet kütüğü (defteri) düzenlenmiş. 1920-1921 yılında mezuniyet defterine ‘lise son sınıf talebeleri Sakarya Muharebesi için cepheye gidip hepsi cephede şehit düştüğünden bu öğrenim yılında okulumuz mezun verememiştir’ ibaresi yazılmıştır. Genelkurmay Başkanlığı arşivlerindeki kayıtlara göre, 62 öğrencimiz Sakarya Savaşı’na gönüllü olarak gidip, tamamı şehit olmuştur. Onlarla daima gurur duyuyoruz ve iftihar ediyoruz.” dedi.

Cahit Külebi  

Şair Cahit Külebi müfettiş iken geldiği Kayseri Lisesi’nde okul kütüğünü incelerken, 1921 yılında Sakarya Savaşı’na giden öğrencilerin tamamının şehit düştüğünü ve okulun o yıl mezun veremediğini ortaya çıkarmış.


Şerife Bacı

Kastamonu Seydiler Köyü’nden Şerife Bacı

Küre ve Ilgaz dağlarından geçen İnebolu-Ankara yolu, kış aylarında kapanıyordu.

1921-1922 kışı çok sert olmuştu. Ankara yolundaki kafileler arasında donma olayları yalnız kendi çevrelerinde birer destan olurken, bu olayın kahramanlarından birisi de, şehrin kapısı sayılan kışla önüne kadar gelmiş, yani taşıdığı yükünü hayatı pahasına gereken yere ulaştırmıştı.

Bu olay, şehir halkının gözleri önünde cereyan ettiği için herkesi ağlatan Kastamonu Seydiler Köyünden Şerife Bacı’nın şehadete intikal olayıdır.

Aralık 1921’de birdenbire kar bastırmış, yollar kapanmış, cepheye giden nakliye kolları geceye kalmadan yakın köy ve hanlara sığınmışlardı.

O gece kar tipisine rağmen sabaha kadar yürüyen ve kışlanın kapısına kadar gelebilen cephane yüklü kağnı arabasının, her nasılsa kafilesinden ayrı olarak, genç bir kadının kışlaya kadar gelebildiği, şehre girmek nasip olmadan şose kenarında sabaha karşı donduğu anlaşılmıştı.

Arabasındaki kıymetli yükün üstüne yorganını örten bu kadının bir elinde övendire olduğu halde, kollarını açarak yorganının üzerine dayanarak kaldığı, görevliler tarafından görülmüştü.

İki çavuş, genç kadının ölüsünü kaldırıp götürecekleri sırada yorganın altından birden bire çığlık kopararak ağlayan bir çocuğun feryadını duyunca şaşırmışlar ve şehit anayı bir yana bırakarak hemen yorganı kaldırmışlardır.

Otlarla sarılmış top mermileri arasında birleştirilmiş çulların içinde kundaklı bir kız çocuğunun donmaktan kurtulduğu ve müdahale üzerine uyanarak meme için ağlamaya başladığıdır. Cephane ve yavrusu yoluna kendini feda eden bu kahraman anayı arabaya yerleştiren çavuşlar ağlayarak, gün doğarken yola koyuldular.

Öküzler aç ve zayıf olduklarından arabayı çekemediler, bu yüzden çavuşlar öküzlere yardım ettiler.

Bu kutsal yükü gurur ve iftiharla tümen karargahının önüne çektiler. Şehit kadını alaca önlüğünden ve başındaki benli örtüsünden keşfettiler. Seydiler köyünden hemşerilerine gösterdiler, onlar da ana ve çocuğu alarak köylerine götürdüler.

Bu kadın gibi, adları sanları belirsiz ne analar, babalar ve yavrular vardır ki cephane taşırken yol boylarında şehit olmuşlardır.