İNKİLÂP'CININ
MADDİ VARLIĞI, İÇİNDE YATTIĞI TOPRAK OLMALIDIR!
Kazım
Yurdalan 1883 yılında Erzurum’da doğdu. 1900 tarihinde girdiği Harp Okulundan
1902’de Piyade Teğmeni olarak mezun oldu ve 4. Ordu emrine atandı. 27 Şubat
1909 tarihinde Jandarma sınıfına nakledilerek Muş ili Jandarma bölük
komutanlığına atandı.
Kazım
Yurdalan, 13 Nisan 1912 tarihinde, yüzbaşı rütbesine yükseltilerek Trabzon
Jandarma Alayı Hatina Bölük komutanlığına, 8 Agustos 1913 tarihinde de Erzurum
Jandarma Alayı merkez bölük komutanlığına atandı.
1.Dünya
savaşında Erzurum savunmasında, Kargapazarı Muharebesinde ve Erzurum’un düşman
eline geçmesi sonucu, Tercan Hebek Dağı Muhaberesindeki hizmet ve fedakarlığına
karşı 25 Mayıs 1916 tarihinde Binbaşı rütbesine yükseltilmiş, ayrıca savaşta
müttefikimiz olan Avusturya Macaristan İmparatorluğu tarafından da Askeri
liyakat salibi ile askeri harp nişanı verilmek suretiyle mükafatlandırılmıştır.
21
Aralık 1916 tarihinde 3.Ordu komutanlığınca Trabzon Jandarma alayı
komutanlığına vekaleten atanmıştır. Bu görevi süresince Pontuscu Rumlara karşı
ciddi bir mücadele veren Kazım Yurdalan, İngilizlerin Rumlara karşı verdiği
mücadeleden rahatsız olmaları ve İstanbul’da kukla hükümeti sıkıştırmaları
sonucu Ferit Paşa hükümetince re'sen emekli edilmiştir. Bunun üzerine 1919 tarihinde
Erzurum’a gelerek Süleyman Necati ve Hüseyin Avni beyler ile Erzurum Müdafa-i
Hukuk Cemiyetini kurmuştur.
Erzurum
kongresine Mustafa Kemal Atatürk ve Rauf Orbay’ın üye olarak girmelerini
sağlamak için Cevat Dursunoğlu ile beraber, Erzurum üyeliğinden istifa
etmiştir. Sonradan kongreye Tortum üyesi olarak katılmıştır. Erzurum
Kongresinden sonra silahlı kuvvetlerde görev almış 29.Piyade Alay komutanı
olarak Kars ilinin düşmandan kurtarılmasında gösterdiği başarıdan dolayı 1920
tarihinde Yarbay rütbesine yükseltilmiştir ve İstiklal Madalyası ile
ödüllendirilmiştir.
13 Kasım
1962 tarihinde İstanbul Deniz Hastanesinde vefat eden Yurdalan’ın kabri,
vasiyetnamesindeki isteği üzerine bilahare Erzurum şehir mezarlığına
nakledilmiştir.
Mezar
taşında yazılı olan “İnkilâp’cının maddi varlığı içinde yattığı toprak
olmalıdır” Cümlesi yaşamının açık ve seçik aynasıdır.