Edebiyatçı yazar İsmail Habib (SEVÜK) ile ATATÜRK bir
edebiyat tartışmasına girerler. Tarih Ekim 1932 dir. ATATÜRK İ.Habib’den “bize hiç
içinde Arapça Acemce kelime olmayan saf Türkçe bir Koşma yaz ve bunu burada
oku” der. Hemen orada bir odada birkaç dakika içerisinde o dönemin genç
şairlerinden birisinin bir şiirini alan İsmail Habib bu şiirden bir uyarlama
yapar. ATATÜRK’e gelerek hazırladığını söyler. Şiiri inceleyen ATATÜRK “olmamış”
der. “Al eline kalemi kağıdı. Tuna’yı ben fikren dikte ettireceğim. Onları sen
bir şekle koyacaksın” der. İşte bu şiir denilen şey İsmail Habib’in önceki
hazırladığı şiir üzerinde ATATÜRK’ün dikte ettirdiği fikirdir. Üstelik bu kadar kısa değildir. Bu yazıda muhteşem bir
birikim ve tarih bilgisi yansımaktadır. Bunu bir şiir olarak değil tamamını
değerlendirdiğimizde ATATÜRK’ün tarih ve edebiyat birikimi ve kültürü
anlaşılacaktır. Bu çok önemli tarih ve kültür birikiminin doğrusunu ve tamamını
yazıyorum.
TUNA ÜSTÜNDEKİ SES
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna yalıları Türk diyarıdır.
Ne vakitten beridir diyemem bilemem
Bilinen tarihler bilemez bunu
Onun söylenmesi asıl tarihe kaldı.
Odur söyleyecek doğrulukları.
Dinleyin sesini asıl tarihin:
Eğri tarihi gömüp doğru tarihe gidin!
Nehirlerdir Türk’ün şaşmaz mühendisleri,
Her nehir Türk’ü bilir ve Türk bilir her nehri,
Tuna’nın kıyısından gitti eski Türk,
Geçti eski Türk, Tuna’yı da yararak,
Kaç defa, hangi defa sormayınız nafile,
Bilemez tarih bile.
Tarih güdük, sökün büyük,
Sayılmaz, sayılmaz bu sökün:
O kadar çok Tuna’dan geçtiği günlerde Türk’ün.
Tuna’nın üstü, Tuna’nın altı,
Olmuştu daima Türk’ün vatanı,
Tuna’ya ruh oldu, Tuna’da yatan Türk,
Tuna yalnız vatan değil, yeni vatanlara
Türk’ü götüren eski bir yoldur Tuna
Türk o yolla gitti batı eline,
Orada rastladı binbir ellere.
Hepsini yapmak istedi adam,
Gerçi çok muvaffak oldu çabalayışta.
Fakat kendisi çekildi Alp’ler üstüne!
Gördüğü manzara garipti O’nun;
Çok “insanım” diyenler adam olmuştu,
Alp’ler tepesinde Türküm diyenler,
Adam olmayanlara hayret ettiler!
Onlar biziz biz onlarız;
Onlara bağırdan bağırarak taparız,
Türkler atalarına taparlar,
Onlar biziz, biz onlar:
Doğudan gelen biz, batıda yine biz,
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
“Tuna Üstündeki Ses”i ve asıl bu anlamlı sesi kendisine
dikte ettiren ATATÜRK’ü kasdederek şiiri değerlendiren İ.H.SEVÜK “nazım değil,
nesir değil, bambaşka bir eda. Adeta Tuna’dan coşarak gelen bu sözler kulağımda
ayrı bir ses, kafamda başka bir genişlik, dimağımda yeni ufuklar açtı” der.
ATATÜRK’ün bu şekilde dikte ettirdiği başka yazıları da
vardır. 24 Ekim 1933 tarihinde Ankara Musıki Muallim Mektebi’ne gelerek;
“-Çocuklarım, şimdi size bir mısra söyleyeceğim. Bunun devamını beraber
yazacağız. Meydana gelen güfteyi hemen besteleyip bana söyleyeceksiniz” der.
ATATÜRK’ün yönlendirmesiyle sonuçta şu güfte çıkar:
Zekan cihandan büyük,müsbet ilme bağlısın.
Güzel san’at sevgisi, yüreğine ateştir:
Türk’ün büyük ülküsü, bu dünyaya güneştir!