Erzincan’a geldik. Orada da halk bizi alkışlar ve “Yaşa,
varol !” sesleri ile pek içten karşıladı. Ordudan ayrıldığı halde halkın böyle
içten gelen güven ve sevgisi Ata’yı çok memnun ediyordu. Bir gece Erzincan’da
kalıp ertesi gün Suşehri’ne doğru yola çıkıldı. Fakat Suşehri’ne varmadan,
yolda Atatürk’ün arabası bozuldu. Araba tamiri ile uğraşırken ortalık iyice
karardı. Atatürk bu durumda yola
çıkmamızın tehlikeli olduğunu, geceyi ormanda geçirmemiz gerektiğini söyledi.
Karanlıkta yolu kaybetmekten korkuyorduk. Çünkü o zamanlar yolları hemen hepsi
birbirine benzeyen köy yollarıydı, rastladığımız köylülere sorarak tozlu köy
yollarından sürüp gidiyorduk. Ayrıca dağlarda kol gezen eşkıyanın baskınına
uğramak da söz konusu idi. Ormanda bir şeyler yedikten sonra, Atatürk
konaklamak için plân yaptılar. Plâna göre her iki saatte değişmek üzere ikişer
kişilik nöbet tutulacaktı. Nöbet yerlerini bizzat kendileri tayin ettiler. Bütün
ısrarlarımıza karşın kendilerini de sabaha karşı saat 3-5 arasında Dr. Yüzbaşı
Refik Bey’le beraber nöbete koydular. Böylece herkes ve Atatürk nöbetini
tutmuş, elde silâh sabahı etmiştik.
Güneş doğarken uyandığımızda Atatürk ve Refik Bey’in nöbet
yerlerinde nöbetlerini tuttuklarını gördük. Ufak bir kahvaltıdan sonra,
Suşehri’ne doğru hareket edildi.
Kaynak:( Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul, Atatürk’ten Hiç
Yayınlanmamış Anılar, Sayfa 72- 73)