19 Kasım 2017 Pazar
15 Kasım 2017 Çarşamba
SON YILBAŞI
Mustafa Kemal Paşa son yılbaşı gecesini arkadaşı Dr. Tevfik Rüştü Aras’la geçirmişti. Dr. Aras bununla ilgili anısını şöyle anlatır:
1938’in yılbaşı akşamı Köşk’e beni çağırmıştı. Hemen gittim. Kendisini Köşk’ün yukarı katında kitaplığa bitişik açık salonda buldum. İlk sözü;
-"Bu akşam bir tarafa çıkmayacağım. Sen de suare görmekten bıkmışsındır. Yılbaşını burada birlikte geçiririz, olmaz mı?" demek oldu.
-"Büyük sevinçle," karşılığını verdim.
-"Büyük sevinçle," karşılığını verdim.
Bir hayli süre, geçen yılın olaylarından ve gelecek yılın işlerinden konuştuk. İsmail Hakkı Kavalalı’nın (Atatürk’ün Harbiye’den arkadaşı) gelmesi üzerine konuşma günün haberlerine, havaya ve suya dönüştü. Bu alanda konu daha genişleyince onun elbise ve çamaşır dolaplarını hep birlikte görmeye gittik, elbiselerinden, gömleklerinden ve kravatlarından bize dağıtıyordu. Bu nedenle hatırıma gelen bir fikri söylemekten kendimi alamadım ve dedim ki:
-"Paşam, mendillerinize, potinlerinize varıncaya kadar bize vermekten hoşlanıyorsunuz; ne olurdu bir ay önce düşünseydik de yeni bir yıl için bütün giyeceklerinizi yeniden ısmarlasaydık ve bu gece başka arkadaşları da çağırarak elbiselerinizi, çamaşırlarınızı ve gömleklerinizi aramızda kapışsaydık ne kadar çok eğlenirdik. Hepimiz de her birimiz de bu yılbaşı gecesinin anısı olarak sizden bir şeyi üzerimizde taşırdık ve siz de yarın hep yeni giymiş olurdunuz."
Bunun üzerine:
-"Paşam, mendillerinize, potinlerinize varıncaya kadar bize vermekten hoşlanıyorsunuz; ne olurdu bir ay önce düşünseydik de yeni bir yıl için bütün giyeceklerinizi yeniden ısmarlasaydık ve bu gece başka arkadaşları da çağırarak elbiselerinizi, çamaşırlarınızı ve gömleklerinizi aramızda kapışsaydık ne kadar çok eğlenirdik. Hepimiz de her birimiz de bu yılbaşı gecesinin anısı olarak sizden bir şeyi üzerimizde taşırdık ve siz de yarın hep yeni giymiş olurdunuz."
Bunun üzerine:
-"A doktor, bunu niçin daha evvel düşünüp söylemedin?" diye hayıflanınca,
-"Zararı yok, gelecek yıl böyle yaparız," yanıtını verdim.
Atatürk olumlu veya olumsuz bir şey söylemedi. Bir süre düşünür durum aldıktan sonra:
-"Bakalım gelecek yıla yaşayacak mıyım?" sözleri ağzından dökülüverdi.
Birdenbire her üçümüzü de derin bir sessizlik kapladı. Atatürk, ölümün yaklaştığını içinde duymuştu. Bizim içimize de bu zebirli kuşku düşmüştü. Yine Atatürk bizden önce kendini toplayarak ‘Yılbaşı gecesi acıklı şeyler düşünmeyelim ve konuşmayalım,’ dedi. Yaz gömleklerini ayırıp bana seslenerek ‘Bunlardan da al, yazın Yalova’da yine hep birlikte oluruz da işine yarar,’ özendirmesiyle hem gömleklerinden almamı istiyor hem de üstümüze çöken üzüntülü durumu gidermeye çalışıyordu. Hatta pijama bile verdi. Kavalalı, neşeli sözleriyle konuyu değiştirdi. Gece yarısı geçinceye kadar şuradan buradan konuşmaya devam ettik.
-"Bakalım gelecek yıla yaşayacak mıyım?" sözleri ağzından dökülüverdi.
Birdenbire her üçümüzü de derin bir sessizlik kapladı. Atatürk, ölümün yaklaştığını içinde duymuştu. Bizim içimize de bu zebirli kuşku düşmüştü. Yine Atatürk bizden önce kendini toplayarak ‘Yılbaşı gecesi acıklı şeyler düşünmeyelim ve konuşmayalım,’ dedi. Yaz gömleklerini ayırıp bana seslenerek ‘Bunlardan da al, yazın Yalova’da yine hep birlikte oluruz da işine yarar,’ özendirmesiyle hem gömleklerinden almamı istiyor hem de üstümüze çöken üzüntülü durumu gidermeye çalışıyordu. Hatta pijama bile verdi. Kavalalı, neşeli sözleriyle konuyu değiştirdi. Gece yarısı geçinceye kadar şuradan buradan konuşmaya devam ettik.
O gece Atatürk çoğu defa alışık olduğu zamandan önce dinlenmek üzere izin alıp ayrılıncaya kadar acı konuya dönülmedi. Fakat yüreklerimizi sönmez bir alev yakıyordu. Çünkü Atatürk, ölümün yaklaştığını içinde duymuştu ve bunu kendisiyle beraber biz üç kişi 1938 yılının başından beri biliyorduk. Ağaç yaprakları ile beraber açılan sır, bu acıyı diğer arkadaşlara da verdi. Paylaşmak, acıyı azaltır derlerse de bende öyle olmadı. Acı gerçeğe yaklaşmakla ızdırabım azalmıyor, artıyordu. İnandığım insan zekâsının, bilimin güçsüzlüğü içinde çırpındık. Sonradan bu durum çok sürmedi, felaket geldi çattı. Artık içi yanan bütün yurttaşlarımla birlikte bizi ayakta tutan sadece görev duygusu olmuştur. Halkımıza, memleketimize karşı sürecek olan görevimizi yerine getirmek, ona ve onun eserlerine sevgi bağlılığını göstermek; bundan sonraki yaşantımızın başlıca nedeni olsa gerektir. Büyük Atatürk ve zavallı bizler. O Büyük Adam benüz orta bir yaşta iken bu kadar vakitsiz ölmeli mi idi? Birkaç yıl daha yaşayabilseydi neler olacaktı? Ah neler olacaktı?”
Kaynak:Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, 1955, s.105
12 Kasım 2017 Pazar
10 Kasım 2017 Cuma
9 Kasım 2017 Perşembe
10 KASIM
3 Kasım 2017 Cuma
HACI MEHMET ARİF ÖRGÜÇ (1876 - 1940)
Albay Hacı Mehmet Arif Örgüç; 1876 yılında İstanbul’da doğdu. 29 Nisan 1893 tarihinde girdiği Harp Okulundan 29 Ocak 1896 tarihinde teğmen rütbesiyle mezun olarak, 37’nci Süvari Alayı 3’üncü Bölük Takım Komutanlığına atandı. 1 Haziran 1900 tarihinde üsteğmen oldu ve 5’inci Süvari Alayı 2’nci Bölük Komutanlığına getirildi ve 1 Kasım 1901 tarihinde yüzbaşı oldu.
31 Ağustos 1910 tarihinde binbaşılığa terfi ederek 1’inci Hafif Süvari Alay Komutanlığına getirildi ve Trablusgarp Savaşı ile Balkan Savaşına katıldı. 20 Kasım 1914 tarihinde yarbay olarak 14’üncü Süvari Alayı ve Mürettep 13’üncü Süvari Alayı Komutanı olarak Inci Dünya Savaşına katıldı.
16 Ocak 1921 tarihinde İnebolu yoluyla Anadolu’ya geçti ve Batı Cephesi komutanlığı emrine verilerek albay rütbesi ile 5’inci Süvari Tugay Komutanlığına getirildi. Kurtuluş Savaşı sonrasında 9 Şubat 1926 tarihinde emekli oldu.
İstiklal Madalyası sahibi Albay Hacı Mehmet Arif Örgüç 5 Nisan 1940 tarihinde vefat etti.
Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı
31 Ağustos 1910 tarihinde binbaşılığa terfi ederek 1’inci Hafif Süvari Alay Komutanlığına getirildi ve Trablusgarp Savaşı ile Balkan Savaşına katıldı. 20 Kasım 1914 tarihinde yarbay olarak 14’üncü Süvari Alayı ve Mürettep 13’üncü Süvari Alayı Komutanı olarak Inci Dünya Savaşına katıldı.
16 Ocak 1921 tarihinde İnebolu yoluyla Anadolu’ya geçti ve Batı Cephesi komutanlığı emrine verilerek albay rütbesi ile 5’inci Süvari Tugay Komutanlığına getirildi. Kurtuluş Savaşı sonrasında 9 Şubat 1926 tarihinde emekli oldu.
İstiklal Madalyası sahibi Albay Hacı Mehmet Arif Örgüç 5 Nisan 1940 tarihinde vefat etti.
Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı
HALİL İBRAHİM ÇOLAK (1881-1944)
Albay Halil İbrahim Çolak, 1881 yılında Bursa’da doğdu. 13 Mart 1898 tarihinde girdiği Harp Okulundan 2 Şubat 1901 tarihinde teğmen rütbesi ile mezun olarak 5nci Ordu emrine verildi.
25 Nisan 1904 tarihinde üsteğmen rütbesi alarak 3’üncü Ordu 45’inci Redif Alayı 1’inci İzmir Taburu 2’nci Bölüğüne atandı. 24 Nisan 1907 tarihinde yüzbaşı rütbesi ile 54’üncü Alay 3’üncü Tabur Komutanlığına atanarak 1nci Dünya savaşına katıldı. 3 Aralık 1916 tarihinde binbaşı olan Halil İbrahim Çolak 1nci Dünya savaşı sonrası emekliye ayrıldı.
Kurtuluş Savaşının başlaması üzerine 1920 yılında Millî Mücadele’ye katıldı. 2’nci Kuvve-i Seyyare adı verilen süvari müfrezesini kurdu. Bununla Bolu, Düzce ve Yozgat ayaklanmalarının bastırılmasında önemli başarılar kazandı. 13 Eylül 1921 tarihinde yarbaylığa terfi ettirildi. 1921 yılı başında emrindeki müfreze 3’üncü Süvari Tümeni adını alarak Batı Cephesi Komutanlığı emrine verildi ve kendisi de bu tümenin komutanlığına atandı. Bu görevle Birinci, İkinci İnönü ve Sakarya Muharebeleri ile Büyük Taarruz’a katıldı. 12 Eylül 1922 tarihinde albay oldu.
İstiklal Madalyası sahibi Albay Halil İbrahim Çolak; 14 Aralık 1923 tarihinde emekli olarak, II., III., IV.,V. Dönem Bilecik Milletvekilliği yaptı, 24 Şubat 1944 tarihinde hayatını kaybetti.
25 Nisan 1904 tarihinde üsteğmen rütbesi alarak 3’üncü Ordu 45’inci Redif Alayı 1’inci İzmir Taburu 2’nci Bölüğüne atandı. 24 Nisan 1907 tarihinde yüzbaşı rütbesi ile 54’üncü Alay 3’üncü Tabur Komutanlığına atanarak 1nci Dünya savaşına katıldı. 3 Aralık 1916 tarihinde binbaşı olan Halil İbrahim Çolak 1nci Dünya savaşı sonrası emekliye ayrıldı.
Kurtuluş Savaşının başlaması üzerine 1920 yılında Millî Mücadele’ye katıldı. 2’nci Kuvve-i Seyyare adı verilen süvari müfrezesini kurdu. Bununla Bolu, Düzce ve Yozgat ayaklanmalarının bastırılmasında önemli başarılar kazandı. 13 Eylül 1921 tarihinde yarbaylığa terfi ettirildi. 1921 yılı başında emrindeki müfreze 3’üncü Süvari Tümeni adını alarak Batı Cephesi Komutanlığı emrine verildi ve kendisi de bu tümenin komutanlığına atandı. Bu görevle Birinci, İkinci İnönü ve Sakarya Muharebeleri ile Büyük Taarruz’a katıldı. 12 Eylül 1922 tarihinde albay oldu.
İstiklal Madalyası sahibi Albay Halil İbrahim Çolak; 14 Aralık 1923 tarihinde emekli olarak, II., III., IV.,V. Dönem Bilecik Milletvekilliği yaptı, 24 Şubat 1944 tarihinde hayatını kaybetti.
Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)