15 Kasım 2017 Çarşamba

SON YILBAŞI

Mustafa Kemal Paşa son yılbaşı gecesini arkadaşı Dr. Tevfik Rüştü Aras’la geçirmişti. Dr. Aras bununla ilgili anısını şöyle anlatır: 

1938’in yılbaşı akşamı Köşk’e beni çağırmıştı. Hemen gittim. Kendisini Köşk’ün yukarı katında kitaplığa bitişik açık salonda buldum. İlk sözü;

-"Bu akşam bir tarafa çıkmayacağım. Sen de suare görmekten bıkmışsındır. Yılbaşını burada birlikte geçiririz, olmaz mı?" demek oldu.

-"Büyük sevinçle," karşılığını verdim. 

Bir hayli süre, geçen yılın olaylarından ve gelecek yılın işlerinden konuştuk. İsmail Hakkı Kavalalı’nın (Atatürk’ün Harbiye’den arkadaşı) gelmesi üzerine konuşma günün haberlerine, havaya ve suya dönüştü. Bu alanda konu daha genişleyince onun elbise ve çamaşır dolaplarını hep birlikte görmeye gittik, elbiselerinden, gömleklerinden ve kravatlarından bize dağıtıyordu. Bu nedenle hatırıma gelen bir fikri söylemekten kendimi alamadım ve dedim ki:

-"Paşam, mendillerinize, potinlerinize varıncaya kadar bize vermekten hoşlanıyorsunuz; ne olurdu bir ay önce düşünseydik de yeni bir yıl için bütün giyeceklerinizi yeniden ısmarlasaydık ve bu gece başka arkadaşları da çağırarak elbiselerinizi, çamaşırlarınızı ve gömleklerinizi aramızda kapışsaydık ne kadar çok eğlenirdik. Hepimiz de her birimiz de bu yılbaşı gecesinin anısı olarak sizden bir şeyi üzerimizde taşırdık ve siz de yarın hep yeni giymiş olurdunuz."

Bunun üzerine:

-"A doktor, bunu niçin daha evvel düşünüp söylemedin?" diye hayıflanınca, 

-"Zararı yok, gelecek yıl böyle yaparız," yanıtını verdim. 

Atatürk olumlu veya olumsuz bir şey söylemedi. Bir süre düşünür durum aldıktan sonra:

-"Bakalım gelecek yıla yaşayacak mıyım?" sözleri ağzından dökülüverdi.

Birdenbire her üçümüzü de derin bir sessizlik kapladı. Atatürk, ölümün yaklaştığını içinde duymuştu. Bizim içimize de bu zebirli kuşku düşmüştü. Yine Atatürk bizden önce kendini toplayarak ‘Yılbaşı gecesi acıklı şeyler düşünmeyelim ve konuşmayalım,’ dedi. Yaz gömleklerini ayırıp bana seslenerek ‘Bunlardan da al, yazın Yalova’da yine hep birlikte oluruz da işine yarar,’ özendirmesiyle hem gömleklerinden almamı istiyor hem de üstümüze çöken üzüntülü durumu gidermeye çalışıyordu. Hatta pijama bile verdi. Kavalalı, neşeli sözleriyle konuyu değiştirdi. Gece yarısı geçinceye kadar şuradan buradan konuşmaya devam ettik. 

O gece Atatürk çoğu defa alışık olduğu zamandan önce dinlenmek üzere izin alıp ayrılıncaya kadar acı konuya dönülmedi. Fakat yüreklerimizi sönmez bir alev yakıyordu. Çünkü Atatürk, ölümün yaklaştığını içinde duymuştu ve bunu kendisiyle beraber biz üç kişi 1938 yılının başından beri biliyorduk. Ağaç yaprakları ile beraber açılan sır, bu acıyı diğer arkadaşlara da verdi. Paylaşmak, acıyı azaltır derlerse de bende öyle olmadı. Acı gerçeğe yaklaşmakla ızdırabım azalmıyor, artıyordu. İnandığım insan zekâsının, bilimin güçsüzlüğü içinde çırpındık. Sonradan bu durum çok sürmedi, felaket geldi çattı. Artık içi yanan bütün yurttaşlarımla birlikte bizi ayakta tutan sadece görev duygusu olmuştur. Halkımıza, memleketimize karşı sürecek olan görevimizi yerine getirmek, ona ve onun eserlerine sevgi bağlılığını göstermek; bundan sonraki yaşantımızın başlıca nedeni olsa gerektir. Büyük Atatürk ve zavallı bizler. O Büyük Adam benüz orta bir yaşta iken bu kadar vakitsiz ölmeli mi idi? Birkaç yıl daha yaşayabilseydi neler olacaktı? Ah neler olacaktı?”

Kaynak:Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, 1955, s.105