30 Mayıs 2013 Perşembe

Mehmet Arif Bey (1883-1926)


Mehmet Arif Bey;  1883yılında  Adana’da doğdu, Harbiye'yi, ardından Erkan-ı Harbiye'yi bitirdi. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı.

19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal'in kurmay ikinci başkanı olarak Bandırma Vapuruyla Samsun'a çıkan 19 kişi arasında yer aldı. Nisan 1920'de 11. Tümen komutanı oldu. Pozantı Kuşatması ve Düzce Ayaklanmasının bastırılmasında görev aldı.

İnönü Savaşları'na katıldı. Temmuz 1921'de 3. Grup Komutanı olarak Eskişehir ve Kütahya Çarpışmalarında görev aldı. 1922'de 3. Grup Komutanlığına atandı.

1923 yılında Eskişehir milletvekili olarak 2. yasama yılında  TBMM'ye katılan Mehmet Arif Bey 1926 yılında İzmir Suikastı davasında suçlu bulunarak İzmir'de idam edildi.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

Cavit ERDEL (1884-1933)

Cavit Erdel; 1884 yılında Edirne’de doğdu,1905’te Harp Akademisi’nden mezun oldu. 1910-1911’de Fransa’da mesleki öğrenim gördükten sonra; Balkan Savaşına katıldı.

I. Dünya Savaşı’nda değişik cephe ve birliklerde Kurmay Başkanlıkları ile Tümen Komutanlığı yaptı. Kars Müstahkem Mevki Komutanlığı yapmakta iken 1921 yılında Kars milletvekili seçildi ve  milletvekili iken Büyük Taarruz Harekatı’na katılarak, 1922’de albay oldu.

Ağustos 1923’te milletvekilliği görevi devam etmek üzere Milli Savunma Bakanlığı Personel Daire Başkanlığı’na getirildi. 1924 yılı sonlarından itibaren izinli sayılmak suretiyle, 1926 yılına kadar Kars milletvekilliğine devam etti.

1926-1927’de 7nci Tümen Komutanı olarak görev yaptı. 1927’de tümgeneralliğe yükseldi ve 1933 yılına kadar 16ncı Tümen Komutanlığı yaptı. 1933 yılı başlarında Askeri Yargıtay üyeliğine atandı ve bu görevde iken 5 Mart 1933 tarihinde öldü

Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı


Ali İhsan SABİS (1882-1957)

Ali İhsan Sabis, 30 Ağustos 1882 tarihinde İstanbul'da doğdu. Beşiktaş Askeri Rüştiyesini bitirdikten sonra 1895 yılında Halıcıoğlu'ndaki Topçu okuluna girdi. 1901'de Harp Okuluna başladı ve 1904 yılında mezun oldu. 

I. Dünya Savaşı'nda kolordu ve ordu komutanı olarak Kafkasya ve Irak cephelerinde bulundu. 1916'da Kut'ül Ammare Kuşatması sırasında Sabis mevkiinde İngiliz ordusuna karşı zafer kazandı.   9ncu,   4ncü  ve 13ncü  Kolordu komutanlıklarında bulundu.

1917'de Mirliva rütbesini aldı. 2 Nisan 1918'de Rusların harabe halinde getirip terk ettiği Van'ı Ermeni komitacılardan geri aldı.  Kafkas İslam Ordusu'nun Azerbaycan seferinde görev aldı ve 8 Haziran 1918'de Tebriz'i ele geçirdi, 6ncı Ordu kumandanlığına getirildi.

27 Eylül 1921 tarihinde Kurtuluş Savaşı'na katıldı ve Mirliva rütbesiyle Batı Cephesi 1. Ordu komutanlığına atandı. 1922yılında emekliye ayrıldı.

1954 yılında 9. Dönem TBMM üyesi oldu, 1957 yılında vefat etti.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

Mahmut Nedim HENDEK (1880-1920)

Mahmut Nedim Hendek; 1880 yılında  İstanbul’da doğdu, 1901 yılında Harp Okulu'nu bitirdikten sonra 5. Ordu emrine verildi.

1911'de Aşiret Süvari Alayı'ndayken aynı yıl kurmaylık eğitimine başladı ve 1914'te Harp Akademisi'ni bitirdi. I. Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi'nde savaştı. 1919'da 24. Tümen Komutanlığı'na getirildi. Bu görevdeyken 1. TBMM'ye Menteşe Milletvekili seçildiyse de 21 Nisan 1920'de Hendek'te çıkan ayaklanmayı bastırmakla görevlendirildi ve bu harekat sırasında şehit oldu.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

İbrahim ÇOLAK (1880-1944)

İbrahim Çolak; 1880 yılında Bozüyük’te doğdu, 1898 tarihinde girdiği Harp okulunu 1901 yılında bitirdi ve V. Ordu'ya atandı. 1912 yılında Balkan Savaşında kurduğu çetelerle, çete muharebelerinde bulundu.

1914 senesinde rütbesi binbaşılığa yükseltilerek 177. Köprülü Alayı komutanlığına getirildi. Bulgaristan'da üstlenen bu birlik ile I. Dünya Savaşı'nda Makedonya'da gizli operasyonları yönetti.

Milli direniş başlayınca Anadolu'ya geçti. Kurtuluş Savaşı'nın başlarında II. Kuva-yı Seyyare komutanlığı yaparken çıkan Düzce ve Yozgat ayaklanmaları ve Aynacıoğulları Ayaklanması'nın bastırılmasında önemli rol oynadı. Çerkez Ethem isyanından sonra komutanı olduğu Kuva-yı Seyyare, 3. Süvari Tümeni'ne dönüştürülerek komutanlığına atandı.

3. Süvari tümeni ile II. İnönü Savaşları'na katıldı. Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taaruz'da büyük yararlılıklar gösterdi. 1922'de Albay rütbesindeyken emekliye ayrıldı. 1927, 1931 ve 1935 yıllarında Bilecik milletvekili olarak meclise giren İbrahim Çolak, 1944 yılında hayatını kaybetti.



Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

Mehmet Suphi KULA (1881-1948)

Mehmet Suphi Kula; 1881 yılında Manastır’da doğdu, 1901 yılında Harp Okulu’nu bitirdi. 1912-1913 yılları arasında Balkan Harbinde ve 1914-1918 yılları arasında Birinci Dünya Savaşında çarpıştı. 1920 yılında Anadolu'ya geçerek, milli mücadeleye katıldı ve gazi oldu. Büyük Taarruzda Yarbay rütbesi ile 14. Süvari Tümen Komutanlığı görevinde bulundu, Menemen ve Karşıyaka’yı düşmandan temizledi.

1927 yılında general olan Mehmet Suphi Kula, 1931 yılında emekli oldu. 19 Ekim 1948 tarihinde vefat etti.

Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı


Mustafa MUĞLALI (1882-1951)

Mustafa Muğlalı, 1882 yılında Muğla’da doğdu, 1900 yılında Kara Harp Okulu'ndan mezun oldu. 1912–1913 yıllarında Balkan Savaşlarında, 1914–1918 yıllarında I. Dünya Savaşında savaştı. 

Kurtuluş Savaşında, Kuva-yi Milliye'ye bağlı Yavuz Grubunun  komutanlığını yaptı.
  
1940 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bölücüler unsurlar, hırsızlık, kaçakçılık, eşkıyalık, soygunculuk, ırza tecavüz eylemleri için İran ve Irak’tan ülkemize girerek, askerlerimizi  pusuya düşürerek şehit ediyorlar ve aynen bugünkü gibi, kendilerine kucak açan Irak, İran ve Suriye’ye kaçıyorlardı. 1943 yılında Van’ın Özalp İlçesi’nin sınır bölgesinde topraklarımızdan, İran’a kaçmaya çalışan böyle bir grup, güvenlik güçleri tarafından sıkıştırıldı. Çatışmada eşkıyalardan 33 tanesi öldürüldü. 1946 yılında bu olay TBMM’de CHP ile DP arasında siyasi bir kavgaya dönüştürülerek memleket menfaati göz ardı edilerek Mustafa Muğlalı mahkûm edildi ve 11 Aralık 1951 günü tutuklu iken hayatını kaybetti.



Cafer Tayyar EĞİLMEZ (1877-1958)

Cafer Tayyar Eğilmez;  1877 yılında  Priştine’de doğdu, 1903'te Harp Akademisi'ni Kurmay Yüzbaşı olarak bitirdi. İlk görev yeri olan Makedonya'dayken  Trakya bölgesinde Kuva-yi Milliye’yi örgütledi.  Rumeli'de çeşitli çatışmalara katıldı.

1910 yılında Arnavut İsyanının bastırılmasında ve Balkan Savaşı'nda görev aldı, I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale Cephesi'nde 1. Tümen Komutanlığı yaptı.

15 Mayıs 1919 günü İzmir’in işgalinden sonra, Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşına katıldı.

1920-1927 yıllarında, birinci ve ikinci dönemde TBMM'ye Edirne milletvekili olarak girdi. 9 Ocak 1928’de Ordudan da emekli oldu,  3 Ocak 1958 tarihinde vefat etti. 


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

Asım GÜNDÜZ (1880-1970)

Asım Gündüz; 1880 yılında Kütahya’da doğdu. Kütahya Rüştiyesini bitirdikten sonra Kuleli Askeri Lisesi'ne girdi. Harp Akademisini 1905'de tamamladıktan sonra, 1909 — 1911′de Alman Harp Akademisi'nde okudu.

Harp Akademisi Tabya Öğretmenliği ve aynı zamanda Şehzade Öğretmenliği yaptı. 3 Ağustos 1921 tarihinde Anadolu'ya geçerek Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Mustafa Kemal Paşa tarafından Batı Cephesi Komutanlığı Kurmay Başkanlığı'na atandı.

Büyük Taarruz planlarının hazırlanmasında önemli rol oynadı. Savaştaki başarısından sonra 31 Ağustos 1922 tarihinde Tümgeneralliğe yükseltidi.

30 Ağustos 1937 tarihinde Orgeneralliğe terfi eden, Asım Gündüz; 1938 yılında Hatay'ın Türkiye'ye katılması için Hatay'da Fransızlarla yapılan görüşmelerde Türk Askeri Heyetinin başkanlığını yaptı. 14 Ocak 1970 tarihinde vefat etti.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

Bekir Sami GÜNSAV (1879 -1934)

Bekir Sami Günsav; 1879 yılında İstanbul’da doğdu, 1900 yılında Harp Okulu'nu 1902yılında  Harp Akademisi'ni bitirdi. Balkan ve I. Dünya Savaşı'nda çeşitli cephelerde görev yaptı. 1916'da rütbesi Albay'lığa yükseltildi.

Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali üzerine, Bursa'daki 56. Tümen Komutanlığı'na ve ardından 17. Kolordu Komutan Vekilliği'ne atandı. Batı Anadolu Kuvayı milliye hareketlerinin ilk önderlerinden olan Bekir Sami Bey, Kurtuluş Savaşı başlarında Batı Anadolu'da düzenli orduyla Kuvayı Milliye arasında işbirliğinin sağlanmasında önemli rol oynadı.

9 Temmuz 1924'te emekliye ayrıldı, 9 Eylül 1934'te vefat etti.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

Hüseyin Nazmi SOLOK (1876-1956)


Hüseyin Nazmi Solok; 1876 yılında Balıkesir’de doğdu, 1 Mart 1896'da girdiği Harp Okulu'nu 13 Ocak 1899'da bitirdi. 16 Temmuz 1903'de Gerede Redif Alayı 2. tabur 2. bölük Takım Komutanı, 12 Mart 1918'de Bağımsız 50. Tümen ve Fırat Grubu komutanı oldu.

27 Mart 1918 günü Bağdat’ta   birliğiyle birlikte İngilizlere tutsak oldu. 12 Haziran 1920'de esaretten kurtuldu. 20 Haziran 1920'de Mudanya'dan Anadolu'ya katıldı ve 27 Haziran 1920'de 56. Tümen Komutanlığı'na atandı. 12 Temmuz 1920'de 57. Tümen Komutanı ve Denizli Mutasarrıfı, 7 Aralık 1920'de 1. Süvari Tümen Komutanı ve Konya Vali Vekili, 16 Aralık 1920'de Menderes Grubu Komutanı, 15 Haziran 1921'de 6. Tümen Komutanı, 27 Haziran 1925'de 1. Kolordu Komutan Vekili oldu. 2 Ekim 1925'de 7. Kolordu Komutanı, 8 Ocak 1930'da 5. Kolordu Komutanı, 1 Ocak 1933'de MSB Müsteşarı, 30 Ağustos 1935'de 4.Kolordu Komutanı, 30 Kasım 1936'da MSB Müsteşarlığı görevinde bulundu.

2 Ekim 1939tarihinde  emekli olan Hüseyin Nazmi Solok, 1956 yılında İstanbul'da vefat etti.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

Mehmet Sabri ERÇETİN (1876-1956)

Mehmet Sabri Erçetin; 1876 yılında Bursa’da doğdu, askeriye adına 1898 yılında Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn'u bitirdi. (İstanbul Teknik Üniversitesi). Birinci Dünya Savaşı başlarken müdürü bulunduğu, Konya Barut Fabrikasından Filistin Cephesine gönderildi. 1918 yılında Filistin’de İngilizlere esir düştü.

Esaret dönüşü, Anadolu'ya geçerek Kurtuluş Savaşı'nda görev aldı. Uşak Cephesi'nde, Sakarya Savaşı'nda ve Büyük Taarruzda tümen komutanı olarak bulundu.

Harp ve Gümüş Muharebe Liyakat Madalyaları, Alman Demir Salip Nişanı, Avusturya-Macaristan Üçüncü Rütbeden Askeri Liyakat Madalyası, Afgan İstiklâl Nişanı ve İstiklâl Madalyası sahibi Mehmet Sabri Erçetin, 1956 yılında İstanbul'da öldü.

Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı


Mehmet Şefik AKER (1877-1964)

Mehmet Şefik Aker; 1877 yılında  Manastır’da  doğdu, 28 Mayıs 1894 tarihinde girdiği Harp Okulu'ndan 17 Ağustos 1896 tarihinde Teğmen rütbesiyle mezun oldu. 8 Mart 1900'de Yüzbaşı, 18 Temmuz 1908'de Binbaşı, 29 Kasım 1914'de Yarbay, 14 Aralık 1916'da Albay rütbelerini aldı.

Binbaşı rütbesiyle 1912- 1913 yıllarında Balkan Savaşı'na tabur komutanı olarak katılan Mehmet Şefik Aker, Şubat 1914'den sonra  Çanakkale'de görev aldı. Emrindeki 27. Alay'la pek çok çatışmaya katıldı,  8 Ağustos 1915 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'ün Anafartalar Grup Komutanlığı'na atanması üzerine boşalan 19. Tümen komutanlığını getirildi.

Kurtuluş savaşımızda da çok önemli görevler üstlenen Mehmet Şefik Aker’in “Çanakkale-Arıbırunu Savaşları ve 27.Alay'” ismi altında Çanakkale hatıraları yayınlandı.

1964 yılında vefat etti.

Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı



SELAHATTİN ADİL (1902-1961)

Selahattin Adil Paşa, 19 Ocak 1882 tarihinde  İstanbul'da doğdu. 1902'de kurmay yüzbaşı oldu; 1905'te Şam'daki 5. Ordu'ya, ardından Selanik'teki 3. Ordu'ya atandı.1906'da İstanbul'da Mekteb-i Harbiye'de (Kara Harp Okulu) öğretmen yardımcısı olarak görev aldı.

1910-1911 yıllarında Trablusgarp ve Balkan savaşlarına katıldı. I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale ve Doğu cephelerinde bulundu. Çanakkale Savaşlarında, Üçüncü Kirte Muharebesi'nde 12. Tümen'e komuta etti ve  Birinci Kerevizdere Muharebesi'ni yönetti.

1920 yıllında  Fransız işgal bölgesinde Kuvayı Milliye gücünü yapılandırmak ve Fransız yayılmasını önlemek üzere Adana Cephesi komutanlığına atandı.1921'de Batı Cephesi'nde 2. Kolordu komutanı olarak Sakarya Savaşı'na katıldı. Daha sonra Müdafaa-i Milliye Vekaleti müsteşarı ve İstanbul komutanı oldu.

Mudanya Mütarekesi'nden sonra İstanbul'un askeri denetimi kademeli olarak Selahattin Adil Paşa komutasındaki 81. Alay'a geçti.1923'te tümgenerallikten emekliye ayrıldı.

1950-1954 arasında Demokrat Parti'den Ankara milletvekili olarak TBMM'de bulundu. Anılarını 1923 yılında "Hayat Mücadeleleri" adı altında yayımlayan Selahattin Adil,  27 Şubat 1961 tarihinde vefat etti.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

Şükrü Naili GÖKBERK (1876-1936)

Şükrü Naili Gökberk;  1876 yılında Selanik'te dünyaya geldi. Edirne Lisesi'nden mezun olduktan sonra 1899 yılında Harp Okulu'nu, 1902yılında ise Harp Akademisi'ni Kurmay Yüzbaşı olarak bitirerek 3.Ordu'nun emrindeki Görice ve Avlonya 2. Sınıf Redif Taburu'na atandı.

1911 yılında, 5. Kolordu Nizamiye 14. Fırka Kurmay Başkanı iken, Balkan Savaşı’na katıldı. 1913'te 8. Fırka Kurmay Başkanlığına, ardından Redif Fatih Fırkası Kurmay Başkanlığına getirildi. 1914'te 7. Fırka Kurmay Başkanıyken I. Dünya Savaşı'na katıldı ve 1915'de 50. Fırka Komutanı oldu. Temmuz 1920'de 49. Fırka Komutanı olarak  Kırklareli'de Yunan Ordusu'na karşı savaştı.

25 Nisan 1921'de Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Anadolu'ya geçti. 15. Fırka Komutanı olarak Kütahya ve Sakarya savaşlarına katıldı. Temmuz 1922'de 3. Kolordu Komutanlığına atanarak Ağustos 1922'de bu kolorduyla Başkomutanlık Meydan Muharebesine katıldıktan sonra Mirliva (Tümgeneral) lığa yükseltildi.

Eskişehir ve Bursa'yı düşmandan temizledikten sonra Bandırma'yı da geri alan Naili Paşa, Lozan Barış Antlaşması'nın yürürlüğe girmesinden sonra 6 Ekim 1923'te Kolordusuyla birlikte İstanbul'a girdi.

1923'da T.B.M.M. 2. Döneminde Kırklareli'den milletvekili seçildi, ancak 1924'te askerliği tercih ederek milletvekilliğini bıraktı. 1926'da Ferik (Korgeneral)liğe yükseltildi. 

1934'te 3. Kolordu Komutanıyken emekliye ayrılan Gökberk, 1935'te İstanbul'dan milletvekili seçilerek tekrar T.B.M.M.'ye girdi. 23 Kasım 1936'da Edirne'nin kurtuluş bayramına katıldığı sırada hayatını kaybetti.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

KAZIM İNANÇ (1880 - 1938)

Korgeneral Kazım İnanç; 1880 yılında Diyarbakır'da doğdu. 14 Mart 1897 tarihinde Harp Okuluna girdi. 17 Ocak 1900 tarihinde teğmen rütbesiyle Harp Okulundan, 6 Aralık 1902 tarihinde üsteğmen rütbesiyle Harp Akademisinden mezun olarak,  5'inci Ordu emrine atandı.  9 Mart 1905 tarihinde kıdemli yüzbaşı, 14 Haziran 1909  tarihinde binbaşı oldu. 1911-1912 yılları arasında Alman ordusunda görevlendirildi.

Balkan ve Birinci Dünya Savaşında yer alan Kazım İnanç 7 Mart 1915 tarihinde yarbaylığa yükseltilerek 5'ici Ordu Kurmay Başkanlığına atandı. 12 Haziran 1917 tarihinde albay rütbesiyle Yıldırım Ordular Grubu Kurmay Başkanlığına getirilerek, 1 Mart 1918 tarihinde mirliva (tümgeneral) oldu.

27 Haziran 1920 tarihinde İstiklal Harbine katılmak üzere Ankara'ya geldi. TBMM Başkanlığı emrinde olarak Batı Cephesi Komutanlığı bölgesinde emniyet, asayiş ve asker alma işlerini yürütmekle görevlendirildi. 21 Mart 1922 tarihinde 6'ncı Kolordu Komutanı ve 7 Ekim 1924 tarihinde 9'uncu Kolordu Komutanı oldu. 4 Ekim 1924 tarihinde korgeneral rütbesi ile 3'üncü Ordu Komutanı olarak atandı.

İstiklal Madalyası sahibi  Kazım İnanç 22 Ağustos 1926 tarihinde  Samsun Valisi ve 21 Ekim 1928 tarihinde emekli oldu, 21 Eylül 1938 tarihinde hayatını kaybetti.

Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

Ömer Halis BIYIKTAY (1883-1935)

Ömer Halis Bıyıktay; 1883 yılında Erzincan’a doğdu. 14 Aralık 1902’de Harp Okulu’na girdi. 27 Mayıs 1905 tarihinde Harp Okulu’ndan mezun oldu. 1910 yılında Harp Akademisi’ne giren Ömer Halis,  ikinci sınıfta öğrenciyken İtalya Savaşı nedeniyle,  Akademi’nin tatil edilmesinden faydalanarak 1911’de İtalya Savaşı’na katıldı. 1913’te Harp Akademisi’nde eğitime yeniden başladı ve 4 Ekim 1914’te Harp Akademisi’ni bitirdi.

27 Mayıs 1905 tarihinde 2. Ordu’nun emrinde Teğmen olarak görev yaptı. Ardından 1 Ağustos 1905 tarihinde 16. Alay 3. Tabur 3. Bölük Takım Komutanı olarak görevine devam etti. 26 Eylül 1906’da Üsteğmen olduktan sonra 6 Şubat 1906’da 13. Redif Tugayı’nda görev aldı. En üst görev olarak 30 Ağustos 1934 yılında Tümgeneral olarak görev yaptı.

1911–1912 yılları arasında Osmanlı–İtalya Savaşı’na ardından Balkan Savaşı’na 1914–1918 yılında 1.Dünya Savaşı’na 1919–1922 yılları arasında ise Kurtuluş Savaşı’na katıldı.

27 Mayıs 1934’te İstanbul Merkez Komutanlığına getirildi, bu görevini sürdürürken 25 Aralık 1935’te İstanbul’da vefat etti.

Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı


Osman Nuri KOPTAGEL

Osman Nuri Koptagel; 1874 yılında  Erzincan’da doğdu. İlk ve Orta öğrenimini Erzincan’da, Askeri Liseyi Erzurum’da okudu. 13 Mayıs 1892'de Teğmen rütbesiyle ordu saflarına katılarak, 1899  yılına kadar Erzurum Askeri Lisesi'nde Coğrafya öğretmenliği yaptı.

1919 - 1923 yılları arası katıldığı Türk Kurtuluş Savaşı’nda ve Büyük Taarruz’da Albay rütbesi ile 12’inci Tümen Komutanlığı görevinde bulundu.

8 Mayıs 1934'de emekliye ayrılarak, siyasi hayata atılmış, 5. ve 6. Dönem Malatya'dan Milletvekili seçilerek parlamentoya girmiştir.

22 Kasım 1942'de Ankara'da vefat etmiştir.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

28 Mayıs 2013 Salı

Artvinli Ali Rıza Paşa (1854-1921)


1854 yılında Artvin’in Vezirköy (Vazriya) Köyünde dünyaya geldi. Erzurum Askerî Lisesinden sonra İstanbul’da Harp Okulundan Topçu Üsteğmeni olarak mezun oldu. Topçu subayı iken Almanya’da 4 yıl ihtisas eğitimi gördü. Yurda döndükten sonra Harp Okulunda Topçu Öğretmeni olarak görev yaptı. 1896 yılında başlayan Türk-Yunan savaşına katıldı. Bu savaş esnasında Demiko Kale fatihi olarak nâm saldı.

Harbiye ve Bahriye nazırlıkları görevinde bulundu . Balkan Savaşı’nda Çatalca komutanlığı göreviyle başkent İstanbul’un ön savunmasına katıldı. Mondros Ateşkesi dolayısıyla Damat Ferit Paşa’ya, “Top da vardı, tüfek de. Niçin harp etmediniz de mütareke yaptınız?” diyerek tepkisini ortaya koydu.

Ali Rıza Paşa, 22 Temmuz 1920’de Yıldız Sarayı’nda toplanan Saltanat Şûrâ’sında Sevr anlaşması için yapılan görüşmelerde red oyu kullanarak Padişah Vahdettin’e karşı çıkan tek kişi oldu. Bu itibarla kahraman vatansever siyaset adamı şanıyla tarihe adını yazdırdı.

Ali Rıza Paşa 1910 yılında Fransa’da Picardie Manevralarına genç Mustafa Kemal ile katılmış, gösteri esnasında yanarak düşen, Fransızların yeni buluşu uçağa binmek isteyen Mustafa Kemal’i engelleyerek hayatını kurtarmıştı. 

1921 yılında vefat eden Paşa’nın vefât haberi üzerine Mustafa Kemal Paşa, Paşanın oğlu Fazıl Rıza Beye şu telgrafı çekmiştir: “Vatanımız, babanızın umduğu gibi kurtulur da hepimiz halâs buluruz. Taziyetler, gözlerinizden öperim.” Mustafa Kemal.



27 Mayıs 2013 Pazartesi

HASTAHANEYE GELEN YATAKLAR


İbrahim Göktürk'ün 10 Kasım 1964 yılında Ulus gazetesinde yayımlanan yazısında Zihni Kavukçu'nun ağzından pek bilinmeyen bir Ankara gecesi anlatılıyor:

"Ben Kurtuluş Savaşı sıralarında Ankara'nın Saman pazarı semtindeki bir askeri hastanende sağlık memuru idim. Hastahane dediysem öyle ahım şahım bir bina ve kurum aklınıza gelmesin... Burası, o zaman ilk Rus Elçiliği binasının arkalarına düşen koca bir konak bozuntusu ve bozuk bir evdi. Odalar, koridorlar, merdivenler, haraplıktan gıcırdar dururdu...

O günlerde muhtelif savaş cephelerinden durmadan hasta ve yaralı askerler buraya sevk ediliyordu... Hastahanemiz yüzlerce yaralı ve hasta ile ağzına kadar doluydu. Buna rağmen binada sağlık personeli olarak bir ben, bir tek de doktor vardı... Nizamiye kapı nöbetçimiz, ünlü kadın kahraman Kara Fatma idi.

Elimizde ilaç yoktu ve ameliyat aletleri pek basit ve sınırlı şeylerdi. Tek doktorumuz ise bir operatör bahriye binbaşıydı. Tabii o zaman kendisi hastahanenin her şeyi sayılırdı. Sarı saçlı,yakışıklı, babacan bir deniz subayı. Kasımpaşa'dan kaçarak gelmiş buraya. Üstelik sesi de güzel ve yanık. Rakı bulursa birkaç tek atar akşamları. Bir taraftan hem yanık türküler söyler hem de isli bir petrol lambasının altında yaralıların ameliyatını yapar, kurşunları çıkarır, masanın üstüne dizerdi. Gündüz çalışmaları yetmediğinden gece de bu kesmeli, biçmeli, dikmeli ve gazelli operasyonlar geç vakitlere kadar devam ederdi. Bu esnada ben de bayılan yaralıların başucunda eter koklatır ve kendine yardım ederdim. Tabii o vakit hemşire filan hak getire... Ayrıca balık istifli yaralı ve hastaların inilti, feryat ve figanları çevreden duyulurdu... Yokluk ve yoksulluk diz-boyu, battaniye, karyola v. s. bulmak veya almak olanaklı değil... Üst makamdan bazen çaresiz istersek resmen: "Var olanla yetinin" diye yanıtlanırdı...

Yine kanlı cephe muharebelerinden sonraki gecelerden birindeyiz... Hastahane iyileşmemişleri bile taburcu ettiğimiz halde yaralılarla dopdolu... Tek operatörümüzle ameliyat odasındayız. İsli petrol lambası tepemizde... Ortalık dağınık, karışık, ben yerimdeyim. Doktorun sarı saçları terli anlına yapışmış.Beyaz gömleği kan ve leke içinde... Ağzında tatlı, özlemli, bir İstanbul türküsü, habire yaraları kesiyor, biçiyor, temizliyor, sarıyor, dikiyor. Bir yaralı masadan kalkarken yerine başkası yatırılıyor...

Tam bu sırada odaya bir kaç gölge ve ayak seslerinin girdiğini hissettim. Ve sertçe bir ses: "Kolay gelsin doktor bey!" dedi. Başlarımızı uzatarak dikkatle baktık: Gelen Gazi Mustafa Kemal'di... Sessizce binadan içeri girmişti, elinde bir kırbaç vardı. Hâl ve hatırımızı sordu ve: "Doktor, hele bir hastaneyi gezelim," dedi. Hep beraber odaları, koğuşları, koridorları gezerken ve yaralıları üst üste balık istifi tahtalar üzerinde görünce, Gazi Mustafa Kemal'in gözleri birden şimşeklendi ve: "Kaç hastanız var? Karyola, battaniye ve yatağınız yok mu?" Doktor, altı yüz hastanın olduğunu, var olan yüz karyolayı kurduklarını ve gereksinime yetmediğini söyledi.

Gazi Mustafa Kemal bir an düşündü sonra: "Şimdi beş yüz tane yatak ve karyola göndereceğim. Hem iki saate kadar bunların hepsi kurulmuş olacak ve yerde yatan tek bir nefer görmeyeceğim!" dedi. Ellerimizi sıkarak yanındakilerle birlikte hızla ve yıldırım gibi hastahaneden uzaklaşıp gitti. Uykulu gözlerle saate baktık; gece yarısından üç saat sonraydı; Baştabiple birbirimize bakıştık. O zamanın Ankara'sında ve savaşın en civcivli günlerinde bir gece iki saate değil beş yüz karyola ve yatak, elli tane bile zor bulunuyordu... Hatta doktor; "Bu akşam Gazi, bir iki tek fazla atmış galiba." dedi. Gülüşerek odamıza uykuya çekildik.

Neden sonra idi ki kapının vurulmasıyla derin yorgun uykumdan uyandım... Kapıdaki er: "Gazi'nin yatakları geldi, hemen kurulacak!" dedi. Kulak verdim, etraftan gıcır gıcır bir sel halinde sesler, uğultular, sert emirler birbirine karışıyordu. Pencereden şöyle bir başımı uzattım. Sayısız kağnılar birbiri ardınca gıcırtılarla Samanpazarıyokuşu yollarından hastaneye doğru akıyordu. Tan yeri neredeyse ağaracak gibi. Henüz aradan iki saat geçmiş bulunuyor...

Gazi'nin buyruğuyla beş yüz yatak ve karyola aynı gece Ankara'nın evlerinden teker teker toplanarak kağnılara yükletilmiş. İşte gelen onlardı... İçlerinde öyleleri vardı ki daha hiç kimse yatmamış. Alta serilmemiş...Kar gibi genç kızların rüyası olan gelinlik çeyizleri idi. Nice sırmalı, nakışlı örtüler, yastık yüzleri, atlas yorganlar, daha katlarından açılmamıştı bile...

Hayretler içinde kaldık... Önceki sözlerimizden utandık... Ve sıcak sevinç yaşlarımızı tutamadık. Gözlerimiz boşalıverdi. 


Kaynak-İbrahim Göktürk

BU MEMLEKETTE HÜKÜMSÜZ İNSAN CEZALANDIRILAMAZ

Kongre üyelerinin dinlenmesi için hazırlanmış olan çadırlardan birinde bir kaç arkadaş hem çay, kahve içiyor, hem de o günkü ajans haberlerini okuyorduk. Mustafa Kemal Paşa oturum aralarında toplanan bu sohbet gruplarına katılarak üyelerle konuşurdu. Bu şekilde hem üyelerle daha yakından tanışıyor, hem de gelecek oturumlarda konuşulacak işler üzerinde sezdirmeden telkinler yapıyordu. O gün Paşa, bizim sohbet grubumuza geldi. Ajansta, Erzurum’a yeni atanmış olan ve bir kaç gün önce sarayda padişah tarafından kabul edilerek kendisine direktif verilen Reşit Paşanın İstanbul’dan hareket ettiği yazılıyordu. Bu haber Mustafa Kemal Paşa’yı düşündürdü. Biraz sonra oradaki arkadaşlara, Reşit Paşayı tanıyıp tanımadıklarını ve nasıl bir adam olduğunu sordu. Yeni valiyi içimizden yalnız Süleyman Necati tanıyordu. Reşit Paşanın 1328’de Erzurum’da bulunduğunu ve o zaman bile tükenmiş bir ihtiyar olduğunu söyleyerek, Paşa’dan niçin merak ettiğini öğrenmek istedi. Mustafa Kemal Paşa kısaca,

-“Eğer işimize zarar verecek bir adamsa, Trabzon’dan İstanbul’a iade edelim, başımıza iş açmasın” dedi.

Bu sohbet grubu arasında bulunan, eski teşkilâtı mahsusa çeteciliğinden ve mollalığından kinaye olarak “Piyerlermit” lakabını taşıyan Rize üyesi Hoca Necati atılarak;

- “Paşam üzülmeyin, icap ederse Kop dağında temizlenir” dedi.

Mustafa Kemal Paşa, acı bir infialle;

- “Hocam ne diyorsun, kutta-i tariklik ederek (yol keserek, haydutluk ederek) adam mı vurduracağız. Bu memlekette hükümsüz vatandaş öldürülmez. Vatandaş ancak mahkeme kararıyla cezalandırılır. Devlet adamının böyle düşünmesi lâzımdır” cevabını verdi.

Bu sözler benim üzerimde unutulmaz bir etki bırakmıştı. Çünkü yeni bir anlayışın müjdecisi idi: İnsan hayatına, dokunulmaz en yüksek değer biçiyor, vatandaş hayatına saygıyı, en büyük görev sayıyordu.

Mustafa Kemal Paşa, ömrü oldukça bu düşünceye sadık kaldı. vaktinde hükümsüz bir vatandaş cezalandırılmadı. En keskin muhaliflerine sordum. Hiç birisi, bunun aksine bana bir tek inandırıcı örnek gösteremediler. Modern devlet adamı demek, bu demektir.

Kaynak-Cevat Dursunoğlu


AMERİKAN MANDASI


Avrupa’nın büyük devletleri Türkiye yi işgal etmişlerken ve kendi aralarında taksim ederlerken, yurdumuz üzerine manda tasarlayan Amerika, bir yoklama heyeti yollar. Mustafa Kemal, heyeti kabul eder. General Harbord un başkanlığındaki heyet Sivas a vardığında Sivas kongresi biteli misak-ı milli çizileli, temsil heyeti kurulalı bir hafta olmuştur.

General Harbord dan nakleden Lord Kinross anlatıyor;

"General Harbord, Mustafa Kemal e:

-Şimdi ne yapacaksınız?

Diye sordu. Konuşmaları sırasında Mustafa Kemal, ince parmakları arasında çevirdiği bir tespihle oynamaktaydı. Bu soru üzerine, sinirli bir hareketle tespihin ipliğini koparmıştı. Taneler yere dökülüp dağıldı. Mustafa Kemal eğildi ve taneleri toplamaya başladı. General, sorusunu yineledi. Mustafa Kemal, elleri tanelerde, başını kaldırıp:

-Bu hareketimle, generale cevap vermiş olmuyor muyum? Dağılmış taneleri yeni ve sağlam bir ipliğe dizmek için toplamaktayım.

Harbord bu çeşit bir umudun ne mantığa, ne de askeri olanaklara uygun olmadığını söyledi ve:

-Bir takım insanların kendi canlarına kıydıklarını biliyoruz; şimdi bir de milletin intiharına mı şahit olacağız?

Mustafa Kemal, gözlerini Harbord un gözlerine dikerek:

-Söylediğiniz doğrudur general, içinde bulunduğumuz durumda yapmak istediğimiz şey, ne askerlik açısından, ne de başka bir açıdan izah edilemez. Fakat her şeye rağmen yurdumuzu kurtarmak, özgür ve uygar bir Türk devleti kurmak, insan gibi yaşayabilmek için yapacağız bunu!

Gazi, avucu yukarıya dönük olarak, elini masanın üzerine koymuştu bunları söylerken...

-Ya başaramazsanız?

-Başaramazsak, bir kuş gibi düşmanın avucu içine düşerek ağır ve  şerefsiz  bir ölüme katlanacak yerde (konuştuğu sırada parmaklarını yavaş yavaş kapatıyordu), atalarımızın çocukları olarak dövüşe dövüşe ölmeyi tercih ederiz.

O sırada masa üzerindeki yumruğu tamamen kapanmıştı."

Raporunda Harbord bu görüşmeyi  şöyle değerlendirir:

“Manda hakkındaki fikirleri bizimki gibi değil, onlar bunu yalnız, bir büyük kardeşin nasihati ve yardımı gibi düşünüyorlar. İç idareye ve dış ilişkilere hiç müdahale etmemek üzere hafif bir ağabeylik hâkimliğini tanımak istiyorlar... Mustafa Kemal Paşa, eğer Barış Konferansı imparatorluğu parçalamaya çalışmakta ısrar ederse, bu zilleti asla kabul etmeyip milli şeref uğruna ölmeyi tercih ederek karşı duracaklarını söyledi. Bu görüşme son derece ilgi çekici oldu. Şunu söylemek zorundayım ki, bu görüşmenin sonucu olarak bende, Mustafa Kemal Paşa ve yakın arkadaşlarının gerçek vatansever oldukları intibaı hâsıl oldu. Anlaşılıyor ki, Türkiye sorununu halletmek için milli mücadelecileri hesaba katmak gerekiyor.”


Kaynak-Popüler Tarih

SEÇİN ORADAN İRİ KIYIM BİR ASKER, TUTUŞSUN TANBURACI PEHLİVAN'LA BİR GÜREŞ!


Spor yazarımız Osman Tanburacı  anlatıyor:

Tanburacı soyadımız, Osman Pehlivan'dan gelme... Dedem Tanburacı Osman Pehlivan zamanın rint adamı. Hoşsohbet ve de musikişinas... Aynı zamanda Kırkpınar pehlivanı... Tırnova'dan Selanik oradan ver elini İstanbul... Doksan üç harbinde...

Atatürk de Selanikli ya... Dedem Mustafa Kemal'le hep beraber... Sazlar çalınıyor, dedemin Rumeli türküleri terennüm ediliyor.

'A benim mor çiçeğim sen doldur ben içeyim...'

'İhtiyatlar tüfek çatmış yolun üstüne...'

Meşk durmaksızın...

Atatürk de merakta. Hem saz çalmak hem güreş tutmak. Acaba hangisi daha zor?

Soruyor Tanburacı'ya o da cevaplıyor;

-Güreşmek zordur Paşam...

Atatürk itiraz ediyor;

-Saz çalmak daha zor değil mi Tanburacı, ben de güreşebilirim ama saz çalamam ki...

Tanburacı'dan gelen cevap kesin;

-Paşam saz çalmak çok kolay, onun size itirazı yok ki. Eğer biliyorsanız o size her sesi zaten verir, siz de istediğiniz gibi çalar söylersiniz... Ama güreş öyle değil. Ne kadar bilirseniz bilin karşınızda sizden daha güçlü bir acı kuvvet olabilir...

Atatürk, Tanburacı'ya ziyadesiyle hak veriyor.

Soyadı kanunu çıktığında da dedem soruyor;

-Paşam kanunu çıkarttın. Ben ne soyadı alayım?

Paşa;

-Biz seni Tanburacı Osman Pehlivan olarak tanıyoruz. Var sen Tanburacı olarak kal, diyor...

O gün bu gün Tanburacı devam ediyor...

Günlerden bir gün Atatürk, maiyetindeki zevat ve de Tanburacı Pehlivan kırlık bir yerde askeri birlikle beraber baharı karşılıyorlar...

Sofralar donatılıyor, sazlar çalınıyor, sohbetin bir yerinde Atatürk;

-Bre pehlivan bırak sazını da çık şu çayıra bir güreş tut benim askerle, diyor...

Dedem o zaman 60'ında...

-Etme be Paşam, hiç senin civanmert askerinle baş edebilir miyim ben? Zaten yaşım olmuş dünden altmış...

Atatürk ısrarcı.

-Bre soyun... Getirin oradan iri kıyım bir asker. Tutuşsun Tanburacı erle, seyredelim bir güreş, buyurunca güreşmek vacip oluyor.

Tanburacı atıyor mintanını, fora ediyor ayakkabıları, kıvırıyor pantolonu kispet gibi diz altına, çıkıyor çayıra başlıyor peşreve...

Tanburacı çok güzel peşrev atarmış. Aslında güreşte peşrev şimdikilerin yaptığı gibi ruhsuz değil, dans edercesine zıplayıp havada yarı dönerek elleriyle yağlı vücudu tokatlayarak yapılırmış... Önce kalçaya sonra dize, en sonunda da sıyırtma bir şekilde topuğa vurarak ve de şrrak şrrakk sesler çıkararak havada ahenkle döne döne yapılırmış...

Peşrev gösterisi bittikten sonra 20 yaşındaki erle 60'ındaki Tanburacı Pehlivan geliyorlar huzura...

Tanburacı genelde tek kol kaparmış. Onun baş oyunuymuş tek kol kapmak. Kolu kaptıran da çaresiz yüz üstü düşer pehlivan da derhal üstüne yayılır, başlarmış alttakini ezmeye... Öyle tabir edilir; ezme... Vücudunun bütün ağırlığını alttakinin üzerine verir, yayıldıkça yayılırsın ve alttaki cihan pehlivanı olsa bu durumdan kurtulamaz. Neyse uzatmayalım.

Bir iki el ense...

Bir iki yoklama...

Bir iki silkeleme,

Bir tek kol...

Onbaşı yerde!...

Tanburacı üstünde...

Yerde de bir iki oyun. Güreş tam hızını almışken Tanburacı Pehlivan elini çimene vurur ve kalkar!

Eli çimene vurmak pes demek. Onu da alttaki yapar ama...

Tanburacı güreşi bırakınca Atatürk kızar;

-Yahu Tanburacı, en güzel yerinde bıraktın güreşi... Olmaz ama, devam et...

Dedemden bir cevap;

-Etme Paşam senin askerin filiz gibi delikanlı, acı kuvveti var, benden bu kadar. Pes ettim işte.

Atatürk kararlı, güreşin sonunu seyredecek...

-Devam pehlivan devam... Yarım bırakmak yok, deyince dedemden Atatürk'ü mest eden şu cevap gelir;

-Paşam isteme bunu benden. Senin askerinin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Ben, hem de Paşamın huzurunda o sırtı yere vurursam ayıp olmaz mı?...

Atatürk bu asil davranış karşısında mest olur.

Tanburacı Pehlivan'ı işte bunun için seviyorum der. Hem kaba kuvvetle hoyrat bir iş yapıp güreşiyor. Hem ince bir ruhla saz çalıyor. Tanburacı'nın sazı kadar sözü de etkili...

Kaynak-Osman Tanburacı


25 Mayıs 2013 Cumartesi

Kâzım SEVÜKTEKİN (1877-1949)

Kâzım Sevüktekin; 1877 yılında İstanbul’da doğdu. 1895 yılında Harp Okulu’nu bitirerek . 1897 Osmanlı-Yunan Harbinde Takım ve Bölük Komutanlığı, 1912 – 1913 Balkan Harbinde Tabur Komutanlığı, 1914 – 1918 Birinci Dünya Harbinde Alay ve Tümen Komutanlığı yaptı.

1921 yılında Anadolu’ya geçen Kâzım Sevüktekin, 1922 yılında Tümgeneral olmuştur. 1927 yılında kendi isteği ile emekli olarak siyasete atıldı, Diyarbakır ve Mardin Milletvekilliği yaptı.

1949 yılında hayatını kaybetti.

Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı


Hasan Mümtaz ÇEÇEN (1874-1941)

Hasan Mümtaz Çeçen;  1874 yılında İstanbul’da doğdu, 1893 yılında Harp Okulu'n bitirdikten sonra Dördüncü Ordu emrine verildi.

1901-1909 yılları arasında  çeşitli askerî okullarda öğretmenlik ve Kurtuluş Savaşı sırasında tümen komutanlığı yaptı.

İstanbul’da Askerî Mahkeme üyeliğine getirildi 1923 yılında Tümgeneral olan Hasan Mümtaz Çeçen,  1931 yılında emekli oldu.

3 Kasım 1941 tarihinde İstanbul’da vefat etti.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı

Aşir ATLI (1881-1957)

Aşir Atlı; 1881 yılında  Kilis'te doğmuş, 1903yılında Harp Okulu'nu, 1906 yılında Harp Akademisi'ni  bitirmiş, I. Dünya Savaşı'nda Irak cephesinde kurmay görevlerinde, tümen komutanlıklarında ve ek görevle Süleymaniye Mutasarrıflığında bulunmuştur.

27 Haziran 1918'de 2. Tümen, 14 Aralık 1919'da 23. Tümen, Ağustos 1921'de 16. Tümen Komutanlıklarına atanmıştır. 23. Tümen Komutanlığı sırasında İzmir Doğu Cephesi Kuvayı Milliye Komutanlığı yapmıştır.

Sakarya Savaşı devam ederken, gösterdiği kahramanlıklardan dolayı Albaylığa terfi etti. 19 Eylül 1923'te 2. ve 3. Ordu Kurmay Başkanlıklarında bulunmuş ve 1925'te Generalliğe yükselmiştir. Büyük Taarruzda ve Başkomutanlık Meydan Savaşı'nda 6. Kolorduya bağlı 16. Tümen'in komutanıydı.

Zaferden sonra 2. ve 3. Ordu Kurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı yaptı (1925-1928). Tümen komutanlıklarında bulunduktan sonra, 1931 yılında kendi isteği ile Tümgenerallikten emekliye ayrıldı.

1939'dan itibaren 6., 7. ve 8.dönemlerde Kütahya, Bursa ve Antep milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görev yaptı. 23 Ekim 1957'de İstanbul'da öldü.


Kaynak-Gnl.Kur.Başklığı