23 Eylül 2014 Salı

BEN HERŞEYDEN ÖNCE ÖĞRETMENİM

Atatürk, bir akşam (1937), sofrasında sık sık misafir ettiği Behçet Kemal’e dönerek;
– Sen çabuk şiir yazarsın, şu içerideki odaya çekil, bende hangi nitelikleri görüyorsan hepsini anlatan bir şiir yaz, emrini verdi.
Behçet, hemen içeri odaya geçti; aradan yarım saat geçti geçmedi bir büyük manzume ile döndü.
Atatürk;
– Oku bakalım, dedi. Behçet, mısralarını ses değerini vurgulayarak, o canlı ve sevimli okuyuşu ile manzumeyi söylemeye başladı. Bunda Atatürk’ün yiğitliği, zaferleri, devrimleri bir bir dile geliyordu.
Fakat her zaman Behçet’e bol bol iltifat eden Atatürk, durakladı, yüzünde bir gölge dolaştığını hissettim.
– Behçet olmamış, dedi. Benim asıl bir niteliğim var ki onu hiç yazmamışsın.
Hepimiz şaşırmıştık. Bu yazılmayan niteliği ne olabilirdi?
Atatürk, bizi fazla bekletmedi ve;
– Benim asıl niteliğim, dedi, öğretmenliğimdir. Ben milletimin öğretmeniyim, bunu yazmamışsın.
Bir öğretmen olarak ve öğretmenin misyonuna inanmış birisi olarak heyecandan ve gururdan ağlayasım geldi. İmkan olsaydı ellerine kapanmak isterdim. Öğretmene böyle bir yüce saygıyı en yüce bir ağızdan işitiyordum.


Kaynak:Ord. Prof.Dr. Sadi IRMAK; “Atatürk’ten Anılar - O Günlerden Bu Günlere Bir Bakış”; Güven Matbaası; s.26-27; Ankara, 1978.