29 Aralık 2009 Salı
BÜTÜN TÜRK LEHÇELERİNDE YENİ YIL KUTLAMASI
11 Aralık 2009 Cuma
Mustafa Necati (1894-1929)
Devlet adamı. 1894 yılında İzmir’de doğdu. İstanbul Hukuk Okulunda okudu. İzmir Öğretmen Okulunda kısa bir süre öğretmenlik, Özel Şark Okulunda müdürlük yaptı. (1915-1918) Avukatlık yaptı. İzmir Yunanlılar tarafından 15 Mayıs 1919 da işgal edilince, Balıkesir Cephesindeki çete savaşlarına katıldı. Anzavur kuvvetlerine karşı, Kuvayı Milliye komutanı olarak savaştı. Yunanlılara karşı girişilen savaşlarda da bulundu. Balıkesir’de, İzmir’e Doğru gazetesinde Milli Kurtuluş Savaşını destekleyen yazılar yazdı.
Saruhan Milletvekili oldu. (1920) İstiklal Mahkemesi Başkanlığı yaptı. Millet Meclisinin ikinci dönemine, İzmir Milletvekili olarak girdi. Mübadele ve İmar ve İskan Bakanlığına (1923) daha sonra da Adliye Bakanlığına getirildi (1924). İki yıl kadar Öğretmenler Birliği Başkanlığında bulundu. 1925 yılından, ölünceye kadar da Milli Eğitim Bakanlığı (Maarif Vekilliği) yaptı. 1929da Ankara’da öldü.
Mustafa Necati, 1928da eğitimimizi daha üstün bir duruma getirmek için acele alınması gereken tedbirleri düşünmüş ve kanun haline getirmişti. İlk defa temelli olarak ve çok sayıda öğretmen yetiştirmekle zorunlu ilköğrenimi gerçekleştirme yolunu açtı. Onun zamanında kabul edilmiş kanunlarla öğretmenlik, bir meslek haline geldi. 1928de Türk harflerinin kabul edilmesiyle eğitimimizde görülen gelişme de onun zamanında gerçekleşti.
Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)
Muzaffer Kılıç (1897-1959)
Mustafa Kemalin yaveri. 1897de İstanbul’da doğdu. Harp Okulunu, topçu teğmeni olarak bitirdi. Galiçya Cephesinden sonra Filistin’de 7. Ordu Müfettişliği yaverliği yaptı ve bu sırada 7. Orduyu komuta eden Mustafa Kemalin karargahına geçti. Kumandanın emir subayı oldu. Bu beraberlik 1930 yılına kadar sürdü. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde, Heyeti Temsiliye çalışmalarında Mustafa Kemalin sivil karargahında kaldı. Ankara’ya geldikten sonra görevini sürdürdü.
Muzaffer Kılıç, Cumhuriyetin ilanından sonra, baştan beri Mustafa Kemalin yanındaki diğer subaylarla birlikte, terfi etti ve yüzbaşı oldu. Çankaya Köşkündeki görevini aksatmadan, Ankara Hukuk Mektebine girdi ve 1928de mezun oldu. Kısa bir süre sonra da iş hayatına atıldı. Ticaretle uğraştı. Bir nebati yağ fabrikası kurdu. Bu arada İstanbul Şehir Meclisi Üyeliğine seçildi ve uzun yıllar burada kaldı. Aynı zamanda Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketinin yöneticiliğini üstlendi.
1939da bir dönem Giresun Milletvekilliği yaptı. 1959da özel işlerini izlemek için Ankara’ya giden Muzaffer Kılıç Kızılay’da, sokakta geçirdiği bir kalp krizi sonunda öldü.
Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)
Müfit Özdeş (1874-1940)
Asker ve siyaset adamı. 1874 yılında Kırşehirde doğdu. Harp Akademisindeyken çöküşe hızla yaklaşan Osmanlı İmparatorluğunun içinde bulunduğu zor şartlardan kurtarmanın yollarını arayan genç subaylar arasında idi. Hürriyetçi görüşleri benimsemiş olan Mustafa Kemal ve Ali Fuat Cebesoy gibi subaylarla yakın ilişkiler kurdu. Bu arkadaşları ile birlikte gizli bir gazete çıkarma çabası içine girdi.
Girişimin cezası, korktuğundan hafif oldu ve rütbesinin geri alınmasını beklerken, sürgün niteliğinde bir atanma emri aldı. Mustafa Kemal ile birlikte Şama gönderildi. İstanbul'da başlayan dostluk Şam'da daha da koyulaştı. Mustafa Kemal ile hemen her vakit beraber idiler. Çok geçmeden sürgünde tanıştıkları, tıp öğrencisi Mustafa Efendi, düşüncelerine yeni unsurlar ekledi. Aslında o da siyasetle ilgilendiği için İstanbuldan uzaklaştırılmıştı.
Çok geçmeden bu üç arkadaş düşüncelerini gerçekleştirmek için bir örgüt meydana getirmeye karar verdiler ve Vatan ve Hürriyet Cemiyetini kurdular. Gizli cemiyetin karargahı tıp öğrencisi Mustafa Efendinin dükkanıydı. Lütfi Müfit, Milli Mücadelenin başından itibaren eski arkadaşı Mustafa Kemalin yanında yer aldı. Kurtuluş Savaşının sonuna kadar cephelerde savaştı. Savaşın sonunda Binbaşılıktan emekliye ayrılarak Meclise girdi. (1923) 1939a kadar Milletvekilliği yaptı. Bu süre içinde bir ara Şehremaneti Müfettişliği yapan Lütfi Müfit 1940da İstanbulda öldü.
Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)
10 Aralık 2009 Perşembe
Nuri Mehmet Conker (1882-1937)
Nuri Mehmet Conker, 1920 Haziranında Ankara’ya gelerek Kurtuluş Savaşına katıldı. Kendisine önce TBMM tarafından basın ve istihbarat müdürlüğü görevi, bir süre sonra da Ankara bölge komutanlığı görevi verildi. Kısa bir süre de Ankara Valiliği yaptı.
1921 yılında kendi isteğiyle emekli olan Nuri Mehmet Conker, 1925-1927 yılları arasında Kütahya Milletvekilliği yaptı, 1932-35 yılları arasında ise Gaziantep Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilliği yaptı. Nuri Mehmet Conker’in Zabit ve Komutan adlı bir eseri vardır. 1937 yılında Ankara’da öldü.
Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarhi" adlı kitabı)
4 Aralık 2009 Cuma
Ömer Naci (1878-1916)
1878 yılında İstanbul’da doğdu. Bursa’daki Işıklar Askeri Lisesinde okurken hocaları ve arkadaşlarının hemen hepsi kendisini geleceğin başarılı bir askeri değil de güçlü bir şair ve ateşli bir hatip olarak görüyorlardı. Çok okuyordu, okuduklarının çoğu Namık Kemalin, Tevfik Fikretin şiirleri ve Jön Türklerin gizli yayınlarıydı. Bu yüzden de sık, sık başı derde giriyordu. Bunun sonucu olarak Bursa’daki öğrenim yıllarında izin zamanlarını okulun cezaevinde geçiriyordu.
Okuldan kovulmasının düşünüldüğü bir sırada, hocalarından birinin arka çıkmasıyla 1895 yılında Manastır İdadisine sürüldü. Ne var ki, Ömer Naci’nin bu yeni okulda ilk ilgilendiği kişilerden biri de o tarihlerde aynı okulda okuyan Mustafa Kemal oldu. Ömür boyu sürecek bir dostluk hemen o günlerde başladı.
Ömer Naci güzel konuşmasıyla Mustafa Kemali etkiledi. Ömer Naci Subay çıktıktan sonra İttihat ve Terakki Fırkasına girdi; burada yönetim kurulu üyeliğine kadar yükseldi; İttihat ve Terakkicilerin hükümeti ele geçirmelerini sağlayan Babıali Baskınını düzenleyenlerin başında o vardı. Subay olarak Kafkas Cephesinde, İran da bulundu. Buralarda Teşkilatı Mahsusa görevlisi olarak baskınlar düzenledi, çete savaşları verdi.
1916 yılında maalesef çok genç ve faydalı olacak bir yaşta vefat etti.
Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)
Rauf, Hüseyin Orbay (1881-1964)
Rauf Orbay 1881 yılında İstanbulda doğdu. Milli Mücadeleye katılmak üzere Anadoluya geçtiğinde imparatorluğun hemen her yanına ün salmış milli kahramanlardan biriydi. Bahriye Mektebini bitirmiş, Balkan Savaşı sırasındaki deniz savaşlarında büyük başarılar göstermiş ve bu nedenle "Hamidiye Kahramanı" ünvanını kazanmıştı.
İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nazırlığı yaptı, bütün bu parlak başarıların sonunda Osmanlı İmparatorluğunun çöküş belgesi olan Mondros Mütarekesini imzalamak zorunda kaldı.
Malta sürgününden dönen Rauf Orbay 1921de Ankaraya gittiğinde kendisine Nafia Vekilliği verildi. Bakanlıktan ayrıldığı yıl Meclis İkinci Başkanlığına seçildi, 1922-1923 arasında birkaç ay Başbakanlık yaptı.
1942-1944 yılları arasında Türkiyenin Londra Büyükelçisi oldu. Rauf Orbay 1964 yılında öldü.
Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)
Recep Peker (1889-1950)
Cumhuriyet Halk Fırkasının ilk Genel Sekreteri olan Recep Bey (Peker) 1889da İstanbulda doğdu. 1907de Harp Okulunu, 1919da Harp Akademisini bitirdi.
1920de Kurtuluş Savaşına katılmak üzere Anadoluya geçti. Kütahya Milletvekili seçildiği 1923ten başlayarak dört kez Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliğine seçilen Peker, Ağustos 1946da çok partili dönemin ilk hükümetini kurdu.
Eylül 1947de Başbakanlıktan istifa etti. 1923te Hakimiyet-i Milliye gazetesine başyazılar da yazan Recep Pekerin 1935te İnkılap Tarihi Dersleri adlı bir kitabı yayınlandı. 1 Nisan 1950 tarihinde İstanbul’da vefat etti
Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)
Refet Bele (1881-1963)
Refet Bele 1881 yılında İstanbulda doğdu. 1899 yılında Harp Okulunu, 1912de Harp Akademisini bitirdi. I. Dünya Savaşında Filistin Cephesinde İkinci Gazze Muharebesinde başarı sağladı.
Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşındaki görevi, Mustafa Kemal ile birlikte Samsuna çıkışıyla başladı. Refet Bey, merkezi Sivasta bulunan ve Mustafa Kemalin müfettiş olarak görevlendirildiği 3. Orduya bağlı, 3. Kolordu Komutanlığına atandı.
Samsun delegesi olarak Erzurum Kongresine ve Sivas Kongresine katıldı. Aydın ve çevresinde ayaklanmalar başlayınca burada görevlendirildi. Daha sonra Çerkez Ethem Ayaklanmasını bastırdı. Bu arada generalliğe yükseltilerek Dahiliye Vekilliğine ve Batı Cephesi Komutanlığına atandı.
1922de Doğu Trakyayı geri almakla görevlendirildi. Cumhuriyetin ilanından sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına girdi. 1926 yılında milletvekilliğinden ve askerlikten ayrılan Refet Bele, 1935-1939 ve 1946-1950 tarihlerinde İstanbul Milletvekili seçildi.
Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)
Ruşen Eşref Ünaydın (1892-1959)
1922 yılında Buhara Elçiliği Başkatibi oldu. Lozan Konferansında Matbuat Müşavirliği yaptı. TBMM ikinci döneminde Afyonkarahisar Milletvekili seçildi. Riyaseti Cumhur Umumi Katipliğinde, Tiran, Atina, Budapeşte Elçiliğinde ve Roma, Londra ve Atina Büyükelçiliğinde bulundu.
1952de emekliye ayrıldı. "Servet-i Fünun", "Donanma", "Tedrisat", "Türk Yurdu" ve "Yeni Mecmua"da yayımladığı mülakat, mensur şiir ve hatıra türünde yazılarıyla tanındı. Mustafa Kemal Paşanın yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal Paşayı Türk basınında ilk defa tanıtmasıyla ünlüdür.
Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)
Salih Bozok (1881-1941)
Salih Bozok 1881de Selanikte doğdu. Mustafa Kemal ile önce mahalle, daha sonra da okul arkadaşlığı oldu. İkisi de aynı okullarda okuduktan sonra aynı yıl Harp Okulunu bitirdiler. Salih Efendi jandarma sınıfına seçilmişti. Mustafa Kemal ise Akademiye devam edecek, kurmay olacaktı. Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Anadoluya geçmeden önce ve Suriye Cephesinde bulunduğu sırada Salih Efendiyi Başyaver olarak yanına getirtti. Sürekli beraberlik böyle başladı ve Salih Bey yarbaylıktan emekliye ayrıldıktan sonra bile Mustafa Kemalin yakınında kaldı.
Yüzbaşı Salih, Mustafa Kemalin yanında, Heyeti Temsiliyede görevli olarak Ankaraya gitti. Mustafa Kemal Meclis Başkanı iken o da Meclis Başkanı Başyaveriydi. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçilince yarbay Salih de Cumhurbaşkanlığı Başyaveri oldu. Yarbay rütbesinde ordudan istifa ettiğinde önce, o zamanki adı Bozok olan Yozgattan milletvekili seçildi; milletvekilliği 1939 seçimlerine kadar her dönemde yenilendi; bu arada Mustafa Kemalin sofrasındaki yerini ve çevresindeki görevini de muhafaza ediyordu. Salih Bey bu dönemde İş Bankasının kurucuları ve hissedarları arasında yer aldı. Mustafa Kemalin ölümüyle Salih Bozokun dünyası da yıkılmış oldu.
10 Kasım 1938 günü "Başkomutan yaversiz gidemez!" diyerek kalbine kurşun sıkmak suretiyle intihara teşebbüs etmiş, ancak Atatürk'ün başında bulunan doktorların anında müdahalesi ile kurtarılmıştır.
Atatürk’ün vefatından sonra milletvekilliği sürdüğü halde sağlık durumundan şikayet ederek Yalovaya çekildi ve 1941 yılında öldü.
Kaynak: (Toktamış Ateşin "Devrim Tarihi" adlı kitabı)
3 Aralık 2009 Perşembe
Tevfik Rüştü Aras (1883-1972)
Tevfik Rüştü Aras 1883 yılında Çanakkalede doğdu. Beyrut Tıbbiyesini bitirdi ve doktor olarak İzmir, Selanik ve İstanbulda çeşitli görevlerde bulundu. İttihat ve Terakkiye girdi. Selanikte Mustafa Kemal ile yakın arkadaş oldu. 1918de Meclisi Ali-i Sıhhi (Yüksek Sağlık Kurulu) üyesiydi. 1920 yılında Ankarada TBMM açıldıktan sonra Muğladan (müstakil Menteşe livası) milletvekili seçildi. İlk dönemde Kastamonu İstiklal Mahkemesi Üyeliğine getirildi. TBMM Hükümetinin Rus Federatif Sosyalist Cumhuriyetine ilk büyükelçi olarak gönderildiği Ali Fuat Paşa (Cebesoy) delegasyonu ile Moskovaya gitti. 1923ten 1939a kadar İzmir Milletvekilliğinde bulundu.
4 Mart 1925te Takrir-i Sükun Kanunundan sonra kurulan İsmet Paşa (İnönü) Kabinesinde Hariciye Vekili oldu. Atatürkün ölümüne kadar kurulan bütün kabinelerde bu görevi sürdürdü. Dış İşleri komiseri Litvinovun davetlisi olarak üç kere Rusyaya gitti. 1926da Odesada 1930da ve 1937de Sovyet ileri gelenleriyle Moskovada görüşmeler yaptı. 1939da Londra Büyükelçiliğine atandı ve üç buçuk yıl İngilterede kaldı. 1943te emekli oldu. Savaşın sonlarında İstanbul basınında (Özellikle Tan gazetesinde) yazılar yazdı. Demokrat Partinin kuruluş mücadelesini destekledi. 1952-1959 yıllarında İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı.
Tevfik Rüştü Arasın Dış İşleri Bakanlığı sırasında verdiği söylevleri Numan Menemencioğlu tarafından derlenerek bir kitap haline getirilmiştir. Lozanın İzlerinde On Yıl (1937, Fransızcası; 10 ans surles traces de Lausanne), Uluslararası Diplomasi Akademisi tarafından yayımlanan Diplomasi Sözlüğü (Dictionnaire diplomatigue) Türkiyenin Dış Politikası (Lapolitigue exterieure de la Turguie) maddesini de Tevfik Rüştü yazmıştır. Günlük basında çıkan yazılarının güncel olmayanlarını Görüşlerim (1945 ve 1963) adlı iki cilt kitapta toplayan Tevfik Rüştü Aras, 1972 yılında İstanbulda öldü.
Yunus Nadi Abalıoğlu (1880-1945)
1900da Malumat gazetesinde çalışmaya başladı. 1910da İttihat ve Terakki Cemiyetinin çıkardığı Rumeli gazetesinin başyazarı oldu. 1911de Meclis-i Mebusana Aydın Milletvekili olarak katıldı. 1918de İstanbulda Yenigün gazetesini kurdu.
1920de Muğla Milletvekili olarak TBMMne girdi. 1924te İstanbulda Cumhuriyet gazetesini kurdu ve ölümüne kadar başyazarlığını yaptı. TBMMnin 6. dönemine kadar Muğla Milletvekilliğini yapan Abalıoğlu, 28 Mart 1945te tedavi için gittiği Cenevrede öldü.
25 Kasım 2009 Çarşamba
2009 YILI KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
17 Kasım 2009 Salı
Türkiye Cumhuriyeti (29 EKİM 1923-SONSUZA KADAR)
KURTULUŞ SAVAŞI ÖNCESİ DURUM:
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini belirleyen Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) ile Anadolu ve Trakya her türlü işgale açık bir duruma geliyordu. Çünkü Mondros ateşkes hükümleri galip devletlere gerekli gördükleri her yeri işgal etme hakkı tanıyordu. Ülke işgale uğrarken Padişah için önemli olan; saltanatın, halifeliğin ve hanedanın selameti idi. Bu antlaşma çok ağır koşulları içerirken, İstanbul Hükümeti ileride yapılacak barış görüşmelerinde bu koşulları hafifletebileceğini umuyordu.
Mondros Ateşkes antlaşmasının hemen ardından işgaller başladı. Bu antlaşmanın 7 inci maddesine göre, İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durumu bahane ederek istedikleri bölgeleri işgal edebileceklerdi.Boğazlar İngilizlerin kontrolüne geçti. İngilizler Çanakkale, Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon, Urla ve Kars’ı işgal ettiler. Fransızlar ise; Trakya’daki demiryolunun önemli istasyonlarını, Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon istasyonunu işgal ettiler. İngilizler tarafından işgal edilen, Güney Doğu’daki bazı iller daha sonradan Fransızlara terk edilmiştir. İtalyanlar ise Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e de asker yolladılar. Mondros Mütarekesi’nin Doğu Anadolu’da 6 vilayetin Ermenilere bırakılacağına ilişkin maddesi Ermenileri harekete geçirdi. Ermeniler kurdukları Alaylarla Doğu Anadolu’da yayılmaya ve bölgedeki Türklere zulüm ve baskı yapmaya başladılar. Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’ya Fransızlarla birlikte Ermeni çetecileri de geldi.
Kurtuluş savaşımızda işgallere karşı ilk silahlı direniş Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara karşı başlamışsa da, ilk Kuvayı Milliye hareketi Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı oluşturulmuştur. Yunan birliklerinin İzmir’i işgal etmesi ve Anadolu içlerine ilerlemeye başlamasına seyirci kalan Osmanlı Hükümeti’nden artık hiçbir şey beklenemezdi. Bu durum, Kuvayı Milliye’nin doğuşunu ve Milli Mücadele’nin başlamasını kolaylaştırıcı etkenler olmuştu.
MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE KONGRELER:
Gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, Türk Halkının ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız olarak bağımsız, yeni bir Türk devleti kuracak güçte olduğunu inanıyordu. Padişahın ve İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetçi tutumu karşısında kurtuluş yolunun Milli Mücadele olduğunu anlamıştı. Düşman işgallerine karşı bazı bölgelerde gösterilen direniş ve milli teşekküllerin kurulması da onu umutlandırmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmek için bir fırsat aradığı sırada, Karadeniz’deki Pontus Rum çetelerinin bölgedeki Türklere karşı saldırıları artmıştı. İngiltere asayiş ve sükunun sağlanmaması durumunda bölgeyi işgal edeceğini bir nota ile İstanbul Hükümeti’ne bildirdi. Padişah bölgedeki güvenliğin sağlanması için Mustafa Kemal Paşa’yı 9.Ordu Müfettişliğine atamıştır. Güvendiği arkadaşlarını yanına alan Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarih aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın fiilen başladığı tarihtir.
Mustafa Kemal, askeri örgütlenmeyi sağlamak için Havza’dan Anadolu’daki tüm komutanlarla temasa geçmiştir. Komutanlara ve Valilere yayınladığı genelgelerle (Havza Genelgesi) halka felaketin büyüklüğünün anlatılmasını ve işgallere karşı da mitinglerin yapılmasını istemiştir. İlk miting 30 Mayıs 1919’da Havza’da yapılmıştır.
Bu tamimin önemli maddeleri:
-Vatanın bütünlüğü ulusun bağımsızlığı tehlikededir. Hükümet millet için üstlendiği görev ve sorumluluklarını yerine getirememektedir.
-Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
-Ulusun haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve kontrolden uzak bir ulusal kongrenin toplanması şarttır. Bu kongreye her ilden, her sancaktan milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin seçilerek hemen yola çıkarılması gereklidir. Keyfiyet milli bir sır olarak saklanmalıdır.
-Doğu illeri adına, 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.
Amasya Tamimi’nin önemi: Bu tamim ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda atılan ilk adımdır. Ulusun teşkilatlandırma ve mücadele yöntemleri belirginleşmiştir. Ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık fikri ilk kez ortaya atılmıştır.
Erzurum Kongresi Kararları:
-Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez.
-Yabancıların baskısı altındaki Osmanlı Hükümeti’nin dağılması karşısında ulus tümden direniş ve savunmaya geçecektir.
-Vatanı kurtarma yolunda İstanbul Hükümet’i başarısız kalırsa geçici bir hükümet kurulacaktır.
-Ulusal kuvvetleri ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır
-Hıristiyanlara egemenlik ve ayrıcalık tanınamaz.
-Manda ve himaye kabul edilemez.
-Mebusan Meclisi açılmalı, hükümetin çalışmalarını denetlemelidir.
Kongrenin Önemi:
-Yeni bir devlet kurma düşüncesi belirginleşmiştir.
-Misak-ı Milli sınırları ilk kez belirlenmiştir.
-Mustafa Kemal’in başkanlığında Doğu illerini temsilen, Heyet-i Temsiliye (Temsil Heyeti) adıyla bir yürütme organı seçilmiştir.
-Erzurum Kongresi’nin toplanma amacı bölgesel, alınan kararlar yönünden ise ulusaldır.
Sivas Kongresi Kararları:
-Erzurum Kongresinde alınan kararlar kabul edildi.
-Anadolu ve Rumeli’de kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk dernekleri, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği adı altında birleştirildi. Erzurum Kongresi’nde seçilen 9 kişilik Heyet-i Temsiliye, 6 kişi daha ilave edilerek tüm yurdu temsil etme yetkisiyle genişletildi. Başkanlığına Mustafa Kemal getirilmiştir.
Önemi :
-Erzurum kongresinde alınan kararlar bir bölge halkının kararları olmaktan çıkarılıp tüm ulusa mal edilmiştir.
-Ulusun geleceğine ulusun kendisinin karar vereceği ilkesi gerçekleştirilmiştir.
-M.Kemal kongrede Temsil Heyeti’nin başkanı olarak seçilmekle Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yetkili lideri haline gelmiştir.
-TBMM bu kongrede seçilen Temsil Heyeti tarafından açılacaktır.
İstanbul Hükümeti ile Heyet-i Temsiliye arasında yapılan Amasya görüşmelerinde taraflar şu esaslar üzerinde anlaşmışlardır:
-İstanbul Hükümeti Sivas Kongresi kararlarını Meclis-i Mebusan’da onaylanması şartıyla kabul edecektir.
-Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği yasal bir kuruluş olarak İstanbul Hükümeti’nce tanınacaktır.
-Türklerin çoğunlukta olduğu yerlerin işgaline izin verilmeyecektir.
-Müslüman olmayan topluluklara Türklerin egemenlik haklarını, toplumsal dengesini bozacak ayrıcalıklar tanınmayacaktır.
-Meclis-i Mebusan’ın güvenlik bakımından İstanbul’ da toplanması uygun değildir.
-İtilaf Devletleri ile yapılacak barış görüşmelerinde Heyet-i Temsiliye’nin uygun göreceği temsilcilerin bulunması sağlanacaktır.
Sonuç:
-Heyet-i Temsiliye Osmanlı Hükümeti tarafından resmen tanınmıştır.
-Görüşmeler sonunda Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da açılması İstanbul Hükümeti’nce kabul edilmiştir.
HEYET-İ TEMSİLİYE’NİN ANKARA’ YA GELİŞİ (27 ARALIK 1919)
27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Mustafa Kemal burasını Anadolu’daki direniş hareketinin merkezi olarak seçmişti. Gerçekten de Ankara coğrafi konum bakımından Anadolu’nun ortasına yakın bir yerde bulunuyordu.Ayrıca o dönemin en önemli ulaşım aracı olan demiryolu Ankara’ya kadar uzanıyordu.
MECLİS-İ MEBUSAN’IN SON TOPLANTISI VE MİSAK-I MİLLİ’NİN KABUL EDİLMESİ (28 Ocak 1920)
12 Ocak 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusan son kez toplandı. Bu meclisin verdiği en önemli karar, taslakları Mustafa Kemal tarafından milletvekillerine Ankara’da verilen ve sonraları Misak-i Milli olarak adlandırılacak olan Ahd-ı Milliye(Ulusal And) 28 Ocak 1920’de kabul edildi. Meclisin ve İstanbul Hükümeti’nin çalışmalarından ve Anadolu’da artan direniş hareketlerinden rahatsızlık duyan İtilaf Devletleri 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal ettiler. Yunan birlikleri de Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başladı. İstanbul’un işgalinden sonra Meclis-i Mebusan padişah tarafından kapatılmıştır.
Misak-ı Milli (Ulusal And) kararları:
-Halkı özgür kalır kalmaz ana yurda kendi istekleriyle katılmış olan Kars, Ardahan, Artvin için gerekirse yeniden oylama yapılacaktır.
-Batı Trakya’nın durumu orada yaşayanlar tarafından saptanmalıdır.
-Halifeliğin, İstanbul ve Marmara’nın güvenliği sağlanmalıdır. Boğazlar konusu, ilgili devletlerle birlikte verilecek kararlarla çözümlendikten sonra Boğazlar dünya ticaretine açılabilecektir.
-Azınlıklar için istenen haklar sınırlarımız dışındaki Türklere de uygulanması koşuluyla kabul edilebilir.
-Ulusal ve ekonomik gelişmemizi mümkün kılmak amacıyla tam serbestlik ve bağımsızlık sağlanması, siyasi, adli, mali gelişmemize engel olan sınırlamaların kaldırılması gereklidir.
-Müslüman Arapların çoğunlukta olduğu yerlerin kaderi halkın oyuna uygun olmalıdır.
-Misak-ı Milli ile M.Kemal Paşa’nın düşünceleri Osmanlı parlamentosu tarafından kabul edilmiş ve yasallaşmıştır.
-Türk ulusunun bağımsızca yaşayacağı vatan sınırları çizilmiştir.
İstanbul’un işgal edilmesi ve Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla Osmanlı yönetimi çökmüştür. Padişah İtilaf Devletlerin esiri haline gelmişti. Böyle bir durumda ulus kendisini yönetmeye başlamalıdır. Ulusu temsil eden, ulus adına karar veren yetkili organa ihtiyaç vardır. Bu da yeni bir meclistir. 23 Nisan 1920’de 338 milletvekilinin katılımı ile TBMM açıldı. Meclisin açılmasıyla Heyet-i Temsiliye’nin görevi sona ermişti. Meclis M.Kemal’i başkanlığa getirmiştir. 2 Mayıs 1920’de ilk TBMM Hükümeti kuruldu. 20 Ocak 1921’de yeni Türk devleti’nin ilk Anayasa’sı (Teşkilat-ı Esasiye) oluşturulmuştur.
Bu anayasaya göre;.
-Egemenlik ulusa aittir.
-Kuvvetler birliği ilkesini benimsemiştir.
-Meclis Başkanı hükümetin de başkanıdır.
ÖNEMLİ AYAKLANMALAR
Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bir çok ayaklanmalar çıkmıştır. Bu ayaklanmaların bir bölümü Türk topraklarını parçalayarak yeni bir devlet kurmayı amaçlayan, diğer bölümü ise, saltanat ve hilafete geleneksel ve dinsel bakımdan bağlı olanlarca çıkarılmış isyan hareketleridir. Hıyanet, kin ve taassubun yarattığı isyanların amacı; milli hareketi boğmaktır. Atatürk, öncelikle iç isyanların bastırılmasına, ülkede iç güvenliğin sağlanmasına son derece önem vermiştir. Bir yandan vatana ihanet yasası çıkarılırken, öbür yandan da iç isyanları bastırmada kullanılmak üzere Seyyar Jandarma Müfrezeleri kurulmuştur. Ayaklanmalar milli mücadeleyi geçiktirmiştir.
Doğrudan İstanbul Hükümetince Yürütülen Ayaklanmalar:
-Ahmet Aznavur Ayaklanması (2 Kasım 1919-16 Nisan 1920)Manyas –Susurluk-Gönen –Ulubat dolaylarında Aznavur’un çıkardığı ayaklanmayı önce Milli kuvvetler, sonra’da Çerkez Ethem bastırmıştır.
-Halifelik ordusu (Kuva-i İnzibatiye):
İstanbul yönüne geçişi sağlayan Geyve ve çevresinde iyi donatılmış Kuva-i Milliye’ye karşı İngilizlerin desteği ile kurulan Halifelik Ordusu. Milli Kuvvetler tarafından dağıtılmıştır.
İstanbul Hükümeti ve İşgal Güçlerinin Birlikte Çıkardığı Ayaklanmalar:
En yaygın olanıdır. İşgalcileri kendi etki alanlarındaki milli uyanışı ezmek için her çareye başvurmuşlardır. Gizli ajanlarıyla İstanbul Hükümetiyle işbirliği yapıp din sömürücülüğü yoluyla halkı ayaklandırmışlardır.
-Bolu-Düzce-Hendek ve Adapazarı Ayaklanmaları:
Boğazları elde tutmak amacıyla çıkartılan ayaklanma. Kuvayı Milliye kuvvetlerince bastırılmıştır.
-Yozgat Ayaklanması:
Bu ayaklanmayı Çerkez Ethem daha sonrada Milli Kuvvetler bastırmıştır.
-Afyon Ayaklanması:
Yunan ajanlarının kışkırtması sonucunda Çopur Musa adlı çıkar düşkününün çıkarttığı bu ayaklanma Kuvayı Milliye tarafından bastırıldı.
-Konya Ayaklanması :
Din duygusu kullanılarak Fransız, İngiliz, İtalyan ajanlarının kışkırtmalarıyla çıkmıştır. Milli kuvvetlerce bastırılmıştır.
Urfa’da yaşayan bu aşiret Fransızlarla işbirliği yaparak ayaklanmıştır. Milli kuvvetlerce bastırılmıştır.
Azınlıkların Çıkardığı Ayaklanmalar:
-Fransızların desteğiyle 10 Temmuz 1920’de Adana’ya giren Ermeni İntikam Alayı’nın ayrıca doğu illeri sınırında bulunan diğer Ermenilerin ayaklanma kışkırtma ve savaş açma şeklindeki baskılarıdır.
-Yunan desteğini alamayan Doğu Karadeniz Rumlarının Pontus devletini kurma amacıyla çıkarttığı ayaklanmalardır. Aralık 1920 de başlayan ayaklanmalar kesin zaferin kazanılmasından sonra 1923’ de tam olarak bastırıldı.
Kuvayı Milliye yanlısı olup sonradan ayaklananlar:
-Demirci Mehmet Efe : Aralık 1920’de ayaklanmış, Refet Bey tarafından bastırılmıştır.
-Çerkez Ethem Ayaklanması : I. İnönü savaşı sırasında bastırılmıştır.
Önemli Maddeleri:
-Osmanlılar’a İstanbul dolayları ve Anadolu’nun küçük bir bölümü bırakılacak.
-Boğazlar tüm devletlere açık olup Boğazlar komisyonunca yönetilecek
-İzmir dahil Ege’nin büyük bölümü ile, Midye – B.Çekmece çizgisinin batısında kalan tüm Trakya Yunanlılara bırakılacak.
-Doğu Anadolu’da iki yeni devlet kurulacak.(Ermenistan ve Kürdistan)
-Antalya ve Konya bölgeleri ile Batı Anadolu’nun derinliklerine kadar İtalyanların nüfusuna girecek.
-Mersin’den başlayarak Sivas’a kadar uzanan bölgeler Fransızlara bırakılacak.
-Arapların yaşadıkları yerler İngiliz ve Fransız mandasına terk edilecek.
-Osmanlılar ağır silahlardan arındırılmış küçük bir ordu ve deniz birliği bulunduracak.
-Kapitülasyonlar en ağır şekilde yeniden kurulacak.
-Azınlıklara çok geniş haklar verilecek.
-Antlaşma hükümlerine uyulmazsa İstanbul işgal edilecek.
TBMM’nin Sevr Antlaşmasına tepkisi çok sert olup, bu antlaşmayı imzalayanları ve onaylayanları vatan haini saymaya karar vermiştir.
SAVAŞLAR
Doğu cephesi savaşları:
Ermeni sorununun uluslararası bir sorun haline gelmesi, Rusların Berlin Antlaşmasına Ermenilerle ilişkili olarak hüküm koydurmasıyla başlamıştır. Ermeniler Hınçak ve Taşnak adlarıyla terör örgütleri kurarak Ermeni milliyetçiliğini yaymaya, halkı silahlandırarak isyana teşvik etmeye başladılar. I.Dünya Savaşı’nda, Kafkas cephesinin açılması üzerine Ermenilerle Ruslar işbirliğine yönelmişler ve Rusların kışkırtmalarıyla Türkleri katletmeye başlamışlardır. Osmanlı Devleti’nde kışkırtmalar sonucu en son ayaklananlar Ermenilerdir. Bu nedenle, Osmanlılar cephe gerisinin güvenliği için Ermenileri Suriye ve Lübnan’a mecburi göç ettirmiştir(1915). İtilaf Devletleri Sevr’i uygulamaya koyabilmek için Batıda Yunanlıları, doğuda Ermenileri kullanmışlardır. İtilaf Devletleri, Akdeniz ve Karadeniz’e çıkış kapıları olacak ve sınırları Wilson tarafından çizilecek Büyük Ermenistan düşünü gerçekleştirmek için Sevr Antlaşması’na bir madde koydular.
Rusya’da ihtilal gerçekleşince Ruslar, Doğu Anadolu’da işgal ettikleri yerleri Türklere bırakarak geri çekildiler. Bu arada merkezi Erivan olan bir Ermeni devleti kuruldu (28 Mayıs 1918). Ruslar çekilirken daha Türk ordusu bölgeye ulaşmadan Ermeniler, Rusların yerini aldı ve Wilson ilkelerini kendilerine göre yorumlayarak Doğu Anadolu’nun kendilerine ait olduğunu ileri sürüp, Gümrü, Iğdır, Arpaçay ve Aras’a kadar ilerlediler. Ulusal Kurtuluş Savaşı başlamadan önce Doğu Anadolu’nun Ermenilerin eline geçmesine mani olmak için Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Derneği adıyla bir örgüt kurulmuştu. TBMM Hükümeti 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’i tam yetkiyle Doğu Cephesi Komutanlığına atadı. 28 eylül 19282de, Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk birlikleri Ermenileri yenilgiye uğrattı. 29 Eylül’de Sarıkamış, 30 Ekim’de Kars ve çevresi Ermeni işgalinden kurtarıldı.
Savaşı kaybeden ve bu arada dostlarından bekledikleri yardımın gelmediğini gören Ermeniler barış istemek zorunda kaldılar. Zira Türk kuvvetleri Gümrü’ye kadar gelmişlerdi. 2 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması imzalanarak savaşa son verildi.
Gümrü Antlaşması’na Göre:
-Sevr Antlaşması’nın geçersiz olduğu Ermenilerce de benimsenmiştir.
-Ermeniler D.Anadolu’daki her türlü isteklerinden vazgeçmişlerdir. Ermenistan kurma girişimleri suya düşmüştür.
-1878’de elden çıkan Kars ve çevresi Türk topraklarına katıldı.
Önemi:
-Gümrü Antlaşması TBMM’nin uluslararası alanda ilk siyasi başarısıdır.
-Misak-ı Milli’nin doğu sınırları kısmen de olsa belirlendi.
-Halk üzerinde ordu ve meclisin güveni artmıştır.
GÜNEY CEPHESİ SAVAŞLARI
-Mondros Ateşkes Andlaşması’nın koşullarına aykırı olarak İngilizler Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi işgal ettiler.
-Fransa ile İngiltere 15 Eylül 1919’da ikili bir antlaşma yaparak Ortadoğu’yu nasıl paylaşacaklarını belirlediler. Irak ve Filistin İngiliz Mandası, Suriye, Lübnan da Fransız Mandası altına sokuldu. Antep, Maraş, Urfa da el değiştirerek Fransa’ya geçti.Fransızlar buralara yerleştikleri gibi Suriye ve Mısır’dan getirdikleri Ermenileri teşkilatlandırıp Türklere saldırtıyorlardı.
-Ermeni saldırılarına karşı başlayan direniş hareketlerine, Sivas Kongresi’nde bu yöre için Kuvayı Milliye kurulmasına karar verilerek, halkın da katılımı sağlanmıştır.
-Maraş’ta, Sütçü İmam’ın önderliğini yaptığı mücadeleye tüm Maraş halkı katıldı. Maraş’ta tutunamayan düşman şehri terk etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Maraş adı TBMM kararı ile 1973’te Kahramanmaraş olarak değiştirildi.
-Urfa şehrinde Ali Saip(Ursavaş) Bey tarafından teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttılar. Urfa’ya TBMM kararı ile 1984 yılında Şanlıurfa adı verildi.
-Antep halkı 1 Nisan 1920’de Fransızlara karşı ayaklandı.Üsteğmen Salih’in ‘Şahin’ takma adıyla Kuvayı Milliye Komutanlığına atanması halkı daha da örgütlü bir güç haline getirdi. Hiçbir yerden yardım alamayan Anteplilerin Fransızlara karşı direnişi yaklaşık 1 yıl sürdü. Antep şehri, tüm olanaksızlıkları yaşadıktan ve altı bin şehit verdikten sonra onurundan taviz vermeden 9 Şubat 1921’de düşmana teslim olmak zorunda kaldı. TBMM Antep’in direnişini ödüllendirmek için kente ‘Gazi’ ünvanı verdi.
-Fransızlar halkın direnişleri sonucunda askeri harekatlarını durdurduktan sonra Sakarya Zaferi’nin arkasından TBMM ile Ankara Antlaşması’nı yaptılar ve işgal ettikleri yerleri boşalttılar.
-Antalya, Isparta ve Konya’yı işgal eden İtalyanlara karşı cephe açılmamıştır. Türk ordusunun Batı Cephesi’nde kazandığı zaferler İtalyanları etkilemiş, Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Anadolu’yu tamamen terk etmişlerdir.
Sonuç: Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Güney Cephesi’ndeki başarıları halk direnişleriyle kazanılmıştır.
BATI CEPHESİ SAVAŞLARI
ÇERKEZ ETHEM OLAYI
I.İnönü Savaşı küçük çapta bir savaş olmasına rağmen önemli sonuçlar doğurmuştur.
Bu savaşın önemi:
-Bu muharebenin kazanılmasıyla Türk ulusunun varlığı ve savaş gücünün tükenmediği kanıtlanmış, TBMM Hükümeti’nin yurt içinde ve dışında saygınlığı artmıştır.
-Çoklukla ayaklanma odakları söndürülmüş, yurt içinde güvenlik büyük ölçüde sağlanmış bundan sonra, ülkeye yasalar egemen olmuştur.
-Devlet kuruluşu işlemeye başlamış, vergi toplanması, asker alma işleri yoluna girmiş, daha önemlisi, Devlet’in kendi kaynaklarına sahip çıkması olanağı sağlanmıştır.
-Ordunun geliştirilmesi ve milletin orduya güveni artmıştır.
-Ankara Hükümeti Saltanat Yönetimi’nden üstün olduğunu ve onun yerini alması gerektiğini göstermiştir
-İtilaf Devletleri Sevr’i tekrar görüşmek için Londra’da konferans düzenlemek zorunda kaldılar.
-Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı.
-İstiklal Marşı kabul edildi. (12 Mart !921)
-Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) kabul edildi.
I.İnönü Savaşı’ndan sonra İtilaf Devletleri Londra’da bir konferans düzenlemeye karar verdiler.
-İtilaf Devletleri Sevr’in yeniden gözden geçirilmesini kararlaştırdılar.
-Londra’da toplanacak konferansa Osmanlı Devleti ve Yunanistan çağrıldılar. Delegeler arasında Ankara Hükümeti’nin de temsilcisinin bulunmasını şart koştular. (Amaçları İstanbul Hükümeti ile Ankara Hükümeti arasında bölücülük yapmaktı.)
-M.Kemal çağrının TBMM’ye yapılması gerektiğini, doğrudan çağrı yapılmazsa konferansa katılmayacaklarını bildirdi.
-İtalyanların aracılığıyla Ankara Hükümeti de konferansa davet edildi
-TBMM Temsilcisi Bekir Sami Bey, Türk milletinin Misak-i Milli ile belirlenmiş olan haklarını dile getirdi. İtilaf Devletleri bu isteğe önem vermediler.
-Konferansta Ankara Hükümeti’ne önerilen barış esasları Sevr’in biraz değiştirilmiş şekli olduğundan reddedildi. Misak-i Milli ile Sevr’in uyuşması düşünülemezdi. Savaşı sürdürmekten başka çare yoktu.
Önemi: Yeni Türk Devleti İtilaf Devletlerince resmen tanınmıştı.
Türk ordusunun İnönü Zaferi sonunda Sovyetler Birliği ile TBMM arasında imzalanmıştır.
Moskova Antlaşması’na göre:
-Doğu sınırımız büyük oranda kesinlik kazanmıştır. (Kesin sınırımız Kars Antlaşmasıyla belirlenecektir)
-Sovyetler yeni Türk Devleti’ni ve Misak-i Milli’yi tanımıştır. Böylece ilk kez büyük bir devlet TBMM’yi tanımış oluyor.
-İki devlet arasında çeşitli ekonomik ve siyasi konularda karşılıklı yardım kararı alındı
-Doğu sınırımız güvenlik altına alındığı için, bu cephedeki kuvvetlerimizin diğer cephelere kaydırılma imkanı doğmuştur.
Londra Konferansı’nın barış önerilerinin TBMM Hükümeti’nce reddedilmesi üzerine, İtilaf Devletleri’nin isteklerini zorla Türklere kabul ettirmekle görevlendirilen Yunanlılar, Bursa üzerinden Eskişehir’e, Uşak üzerinden Afyon’a doğru 23 Mart’ta saldırıya geçtiler.
Yunanlılar, Bilecik’i, İnönü’de Metris Tepe’yi ve Uşak’ı ele geçirmeleri üzerine, TBMM’i Muhafız Taburu cepheye gönderildi. Böylece güçlenen Türk kuvvetleri karşı saldırıya geçerek Yunan saldırısını püskürttü. Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey’in savaş süresince verdiği “mevzilerin kesin olarak savunulması” emri başarının elde edilmesinde etken oldu.1 Nisan 1921’de Yunan ordusu Bursa’ya çekilmeye başladı. Böylece Yunanlılar İnönü’de ikinci kez yenildiler.
Sonuç:
-TBMM Hükümeti varlığını bütün Avrupa devletlerine, resmen olmasa da kabul ettirdi; içte ve dışta nüfuz ve saygınlığı yükseldi.
-Avrupa ülkelerinde, İngiliz ve Yunan politikasına karşı güvensizlik ve muhalefet başladı.
-Ordu mensuplarında, her bakımdan kendilerine güven arttı.
-Bu durum karşısında, Fransızlar Zonguldak’tan, İtalyanlar Güney Anadolu’dan çekilmek zorunda kaldılar.
-Türk ordusunun kazandığı zaferler, İtilaf Devletleri’ni Türkler hakkında yararlı kararlar almaya zorladı.
-II.İkinci İnönü Muharebesi’nin kazanılmasından, Sovyet Rusya ve Afganistan gibi dost devletlerde büyük bir memnunluk duyulmuş ve bu resmen Türk hükümeti’ne bildirilmiştir.
10 Temmuz’da Yunan saldırısı İnönü-Eskişehir, Afyon ve Kütahya hattında geniş bir cephede başladı. Bu durumda M.Kemal Paşa fazla kayıplar verilmeden ordunun Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmesine karar verdi. Ordu, Sakarya’nın doğusunda toparlanmaya başladı. Yunanlılar da Sakarya Nehri kıyılarına kadar ilerlediler. Yunanlılar Sakarya Nehri’nin batı tarafında durmuşlar, yeni bir saldırı için hazırlıklara başlamışlardı.
Sonuç;
-Eskişehir, Afyon ve Kütahya elimizden çıkmıştır.
-Meclis tarafından M. Kemal 5 Ağustos 1921’de başkomutan seçilmiştir.
-M. Kemal ayrıca üç ay süreyle meclisin yetkilerine de sahip olacaktı.
M. Kemal ilk iş olarak ordunun gereksinimlerinin sağlanması için 7-8 Ağustos 1921’ de Tekalif-i Milliye Emirleri (Ulusal Yükümlülükler) yayınladı. Tekalif-i Milliye emirlerinin uygulanmasında çıkacak aksaklıkları ortadan kaldırmak için çeşitli yerlerde İstiklal Mahkemeleri açıldı.
23 Ağustos – 13 Eylül 1922 tarihleri arasında yapılan. Türk milleti için bir ölüm kalım savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi; Kurtuluş Savaşı içinde kader tayin edici olmuştur.
Bu savaştan önce Yunanlıların başlıca hedefi; Ankara yönünde ilerleyerek, Türk Ordusunu yok etmek ve Kurtuluş Savaşı’nın sembolü ve direniş merkezi haline gelen Ankara’yı ele geçirmekti. Böylece Türk azim ve direnme gücü yok edilmiş olacaktı. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emir ve komutasında, Türk ulusunun kanıyla yapılan ve dünya harp tarihine “en uzun meydan muharebesi”; Türk Kurtuluş Savaş’ı tarihine de “subay muharebesi” diye geçen Sakarya Destanı 21 gün 21 gece devam etmiş ve 13 Eylül günü Yunanlıların Sakarya Nehri’nin doğusunu tamamen terk etmesiyle son bulmuştur.
Taarruz inisiyatifinin Türk Ordusu’na geçmesini sağlayan Sakarya Zaferi, TBMM hükümetine siyasi başarı kapılarını aralamış Türk milletinin özgürlüğünü ve vatanını kurtaracağı inancını da kuvvetlendirmiştir.
Sakarya Savaşı sonunda; Türk Ordusu’nun 1683 yılındaki II.Viyana yenilgisinden beri süregelen çekilmesi sona ermiştir. Bu savaş, Türk ordusu’nun son savunma savaşıdır.
-Düşman 10 Eylül’de karşı taarruzla Afyon-Kütahya hattına kadar atılmıştır.
-Savaş Türk ordusunun üstün zaferiyle sonuçlanmıştır.
Sonuçları:
-Ulusal Kurtuluş Savaşının son savunması savaşıdır.
-Düşmanın saldırı gücü tükenmiş, Türk topraklarını ele geçirme istek ve umudu yok olmuş, savunmaya geçmişlerdir.
-Bu savaşa Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü Paşalar katılmıştır. Subaylar savaşıdır.
-M. Kemal’e mareşallik rütbesi ve Gazi ünvanı (19 Eylül 1921) verilmiştir.
-Sovyetler Birliği ile Kars, Fransızlarla Ankara Antlaşmaları imzalanmıştır.
-TBMM Anadolu’da kesin egemenlik sağlamıştır.
-TBMM’nin yaşama ve varolma mücadelesindeki en büyük başarısıdır.
Moskova Antlaşması Doğu sınırlarımızda bazı pürüzler bırakmıştı. TBMM Hükümeti ile Sovyet Rusya arasında hiçbir pürüzün kalmamasını gerektiriyordu. Sovyet Rusya kendine bağlı; Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın TBMM Hükümeti ile anlaşmasını öngördü. Sakarya zaferi’nden sonra bu cumhuriyetlerle yapılan Kars Antlaşması ile doğu sınırımız kesinlik kazandı.
Fransızlar, Sakarya zaferinden sonra TBMM Hükümeti ile kesin antlaşmayı imzalamışlardır.
Ankara Antlaşmasına Göre :
-TBMM ile Fransa arasında çatışmalar sona ermiş, Güney sınırımız (İskenderun-Hatay dışında) çizilmiştir.
-Hatay’daki Türklere geniş haklar tanındı. Hatay için özel yönetim biçimi uygulanacaktı.
Sonuç :
-Bu antlaşma ile Fransa TBMM’yi resmen tanımıştır.
-Ankara Hükümeti’nin diplomatik zaferidir.
-Fransa Anadolu işgalinde işbirliği yaptığı dostlarından kopmuş, böylece İtilaf Blok’u parçalanmıştır.
-Güney sorunumuz çözümlenmiştir. Bu cephedeki birliklerin Batı Cephesi’ne kaydırılma imkanı hazırlanmıştır.
BÜYÜK TAARRUZ (26 Ağustos-30 Ağustos 1922)
Hazırlık: Başkomutan M.Kemal düşmana kesin darbeyi indirmek için hızlı biçimde hazırlıklara girişti.
-Doğu ve Güney cepheleri tam anlamıyla güvenlik altına alındığından buralardaki birlikler tam bir gizlilik içinde Batı’ya kaydırıldı.
-Ordunun eksiklikleri giderildi.
M. Kemal Haziran 1922’de taarruz kararı aldı. 6 Ağustos 1922’de orduya gizlice taarruz için hazırlanması emri verildi. M.Kemal Akşehir’e gelerek komutanlarla toplantı yaptı. Toplantıda 26 Ağustos taarruz günü olarak belirlendi. Taarruz Afyon’un güneyinden Dumlupınar yönüne doğru baskın şeklinde başlayacak ve sonra da meydan savaşına dönüştürülerek düşman kuvvetleri tümüyle yok edilecekti.
26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30 da topçularımızın ateşiyle Kocatepe’den taarruz başladı.Başkomutan Mustafa Kemal de bu esnada taarruzu Kocatepe’den sevk ve idare ediyordu. Siklet merkezi 1 inci Ordu da olmak üzere, 1 inci Ordu güneyden, 2 inci Ordu kuzeyden taarruzla, harekat kısa sürede başarılı bir şekilde gelişti. Yunan savunma hattı parçalandı. 26/27 Ağustos gecesi Yunan mevzileri ele geçirildi. 27 Ağustos’ta Türk Ordusu Afyon’u Yunan işgalinden kurtardı. Dumlupınar mevzilerine çekilen düşmana karşı 29 Ağustos’ta taarruz eden ordumuz, 30 Ağustos’ta Yunan ordusunu tamamen kuşatarak büyük bir kısmını imha etmiştir. Düşman Başkomutanı General Trikopis esir alındı. Kütahya’da düşmandan temizlenmiştir. Bu savaşı Başkomutan Mustafa Kemal doğrudan kendisi yönettiği için bu zafere “Başkomutanlık Meydan Savaşı” denir.
Yunan ordusu, Başkomutan Mustafa Kemal’in 1 Eylül 1922’de, Türk ordusuna verdiği, “Ordular ilk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri.” emri ile İzmir’e kadar kovaladı. Yunan işgalindeki tüm yerler tek tek kurtaran Türk ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi. 18 Eylül 1922’de Batı Anadolu’da tek bir düşman askeri kalmamıştır.
Sonuçları:
-Bu zafer, milletin kendine güven duygusunu yükseltmiş, milli kudret ve yeteneğin yeniden canlanmasını sağlamıştır.
-Bu zafer, yeni Türk Devleti’nin temeli, uygarlık yolunun en büyük köprüsü olmuştur.
-Öldüğü sanılan ve mirası paylaşılmaya yeltenilen Türk milletinin yaşama hakkı ve yeteneği olduğu dünyaya kabul ettirilmiştir.
-Bu zafer ile Misak-i Milli gerçekleştirilmiş, bütün düşmanlar topraklarımızdan atılmıştır.
-Bu zafer, Mudanya Ateşkes antlaşması ile Lozan Konferansı’ndaki beklentilerimize esas teşkil etmiştir.
-Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Anadolu’nun sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacağı bütün dünyaya kanıtlanmıştır.
İzmir’in kurtarılmasından sonra, Türk ordusu, Boğazlar, İstanbul ve Trakya’nın geri alınması için o tarafa yöneldi. Bunun üzerine İtilaf Devletleri ateşkes görüşmelerine başlama isteklerini TBMM’ne bildirdiler.
3 Ekim’de Mudanya’da başlayan ateşkes görüşmelerine Türk temsilcisi İsmet Paşa gönderilmiştir. Yunanistan görüşmelere katılmamış, sonradan ateşkes metnini imzalamıştır.
Mudanya Ateşkes Antlaşmasına göre:
-Türkiye ile Yunanistan arasındaki silahlı çatışmalara son verilecektir.
-Yunanlılar 15 gün içinde Doğu Trakya’yı boşaltacaklar. Türkiye, barış sağlanıncaya kadar burada emniyet ve asayişi sağlanması için sekiz bin Jandarma bulunduracaktır.
-Boğazların durumu barış antlaşmasıyla saptanacaktı.
-İtilaf Devletleri’nin kuvvetleri barış antlaşması imzalanıncaya kadar İstanbul’da kalacaklardır.
Sonuç;
-Osmanlı Devleti hukuken sona ermiştir.
-Doğu Trakya savaş yapılmadan kazanılmıştır.
-Türk diplomasisi büyük bir zafer kazanmıştır.
Bu ateşkesten sonra çalışmalar Lozan’da toplanacak barış konferansının hazırlıkları üzerine yoğunlaştırılmıştır. Artık yeni Türk Devleti uluslararası hukukun ilkeleri içinde kendini ezmek isteyenlere karşı eşit haklarla onurlu bir devlet olarak konferans masasına oturacaktı. Misak-ı Milli ile belirlenen topraklar büyük ölçüde geri alınmış, ülke bütünlüğü sağlanmıştır. Barış antlaşmasıyla da uluslararası güvenceye bağlanacaktır.
Lozan Barış Antlaşması’na Göre;
Yeni Türk Devleti’nin uluslararası alanda bağımsız, bütün diğer devletlerle eşit, şerefli bir varlık olduğu kesinlikle tanınıyor ve Osmanlı Devleti’nin sona erdiği kabul ediliyordu.
Sınırlar :
-Suriye sınırımız Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması’na göre kabul ediliyor.
-Irak sınırı; Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için bu konuda İngiltere ve Türk Hükümeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı.
-Türk-Yunan sınırı Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda belirlenen şekliyle kabul edilmiştir. Karaağaç ve yöresi Yunanistan’ın Batı Anadolu‘da yaptığı tahribattan alınacak savaş tazminatına karşılık elde edilmiştir. Ayrıca, Gökçeada, Bozcaada bizde, diğer Ege adaları Yunanistan’da kaldı. Yunanistan, Türk sınırına yakın olan adalar asker bulundurmayacaktı.
Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı (En büyük siyasi başarı)
Azınlıklar: Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edilerek hiçbir şekilde ayrıcalık tanınmayacaktı. Batı Trakya’daki Türklerle İstanbul’daki Rumlar dışında Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumlar ve Yunanistan’daki Türkler mübadele edileceklerdi..
Savaş Tazminatları: I.Dünya Savaşı nedeniyle bizden istenen savaş giderlerinden kurtulunmuştur.
Devlet Borçları: Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan devletlerle aramızda bölüşüldü. Bize düşen bölüm taksitlendirme ile kağıt paraya göre ödenecekti. Düyun-u Umumiye de böylece tarihe karışmaktadır.
Boğazlar : Boğazlar, üzerinde en çok tartışılan konudur. Sonunda geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası askersizleştirilip, geçişi sağlamak amacıyla uluslararası bir kurul oluşturulmasına ve bu düzenlemelerin “Milletler Cemiyeti’nin güvencesi altında sürdürülmesi kararı alınmıştır.
-“Musul”, “Boğazlar” ve “Hatay” Lozan’da çözümlenemeyen sorunlardır.
Önemi :
-Lozan Barışı bugüne kadar Türk ulusuna köklü ve huzurlu bir yaşam sağlamıştır.
-Misak-ı Milli sınırları büyük ölçüde sağlanmıştır.
-Türkiye tarihinde yeni bir dönem başlatmıştır.
-Türk ulusu adına, I.Dünya Savaşını bitiren antlaşmadır. Mondros ve Sevr antlaşmaları tarihin çöplüğüne atılmıştır.
-“Doğu Sorunu”, “Avrupa’nın hasta adamı” gibi deyimler ortadan kaldırılarak emperyalizme karşı verilen silahlı mücadele ve bunun sonunda yaratılan Yeni Türk Devleti tüm dünyaya kabul ettirilmiştir. Böylece Türkiye tüm sömürge uluslara örnek olmuştur.
Ermeniler tarafından işgal edilen Kars Kalesi'nin, 30 Ekim 1920'de geri alınması üzerine Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ya çektiği telgraftan:
Kars gibi bir kalenin zaptı, her milletin tarihinde nadir olan olağanüstü bir askerî başarıdır. Fakat bugün asıl önemi, iç ve dış her taraftan karşılaştığı insafsız, ortadan kaldırıcı saldırılar karşısında yaşama hakkını kanıtlama görevine düşen soylu ve mazlum milletimizin bu kesin başarı sonucu ile büyük bir teselli hissi ve güven duymasıdır. Sizi ve komutan ve asker bütün şanlı arkadaşlarımızı tam bir övünç ve güvenle takdir ve tebrik ediyoruz.
Birinci İnönü Zaferi üzerine, Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet (İnönü) Bey'e gönderdiği telgraf:
Gerçekten milletimiz, düşmanın hazırlıklarına karşılık verme için hiçbir özveriden çekinmedi. Ordumuzu kuvvetlendirmek için para, insan, silâh, hayvan, araba kısacası her ne gerekse son derece istekle verdi. Avrupa'nın en eksiksiz araçlarıyla donatılmış olan Konstantin ordusundan ordumuzun araç ve gereç bakımından da geri kalmaması ve hatta ona üstünlüğü gibi inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının özverisine borçluyuz.
ATATÜRK’ÜN BAŞKOMUTAN OLUŞU
Kendisine yasa ile Gazi unvanı ve Mareşal rütbesi verilmesi üzerine orduya yayınladığı bildirgeden:
Bizim bu büyük zaferimizin doğuracağı büyük sonuçlar, yalnız Türkiye'nin yazgısı üzerine etkili olmakla kalmayacak, aynı zamanda bütün zulüm görmüş milletleri, kendi yaşam ve bağımsızlıklarını tehdit eden ve baskılayan zalimler aleyhine hareket için yüreklendirecektir.
Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir. İleri!
Türk ordusunun 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e girişinden sonra orduya teşekkür mesajı:
En büyük komutanından en genç erine kadar ordularımızda egemen olan fikir, milletin gösterdiği görev uğrunda şehit olmaktır. Bunu savaş meydanında yakından görerek büyük milletime haber veriyorum.
Vatanın kurtuluşu, milletin görüş ve yönetimi kendi alın yazısı üzerinde kayıtsız şartsız egemen olduğu zaman başlamış ve ancak milletin vicdanından doğan ordularla olumlu ve kesin sonuçlara kavuşmuştur.
Bu zafer, bize bir imkân veriyor. Biz, bu imkânı memleketimizin, milletimizin aydınlık, mutlu ve rahata erişmiş geleceği için kullanacağız!
kından ileri gelmektedir. İkincisinin belirmesi, birinciyi gerçekleşmiş kabul ettirebilir.
Biz bağımsızlığımızı sağlayan bir barış istiyoruz. Bunu sağlanmış görmedikçe yaşayabilmek için muhtaç olduğumuz yaşam gereklerini temin etmek üzere tam bağımsızlığa erişinceye kadar başladığımız işte devam edeceğiz. Milletin ciddî kararı budur. Milletimizin bu kararını mutlaka uygulamak için her türlü önlem zaten alınmış bulunuyor.
Ölmüş zannolunan millet, yok olmuş zannolunan bu memleket, yeniden bütün yaşama yeteneğini gösterebilecek bir durum alıyor. Bütün kadınlarıyla, erkekleriyle, ihtiyarlarıyla el ele vererek kendisinin dünyada var olduğunu, bir kere daha kanıtlayacak harikalar gösteriyor. İşte o harikaların doğal sonucu olarak Lozan Konferansı'na davet olunuyoruz. Fakat Efendiler, aslında bizden sorulacak hiçbir hesap yoktur. Geçmişe ait hataların gerçek sorumlusu biz değiliz; Türk milleti değildir. Bu böyle olmakla beraber dünya ile karşı karşıya gelmek bize düşüyor. Millet ve memleketi gerçek bağımsızlık ve egemenliğine sahip etmek için çalışmak zorunluğu bizim üzerimizde kalıyor. Lozan'da henüz hiçbir olumlu sonuç yoktur. Fakat, bu olumlu sonuç kesinlikle olacaktır. Millet, varlığı için, egemenliği için ne olursa olsun elde etmek zorunda olduğu esasları Misak-ı Millî halinde belirgin biçimde bütün dünyaya ilân etti. Misak-ı Millî'nin anlamını bütün dünya onaylamak zorundadır ki, Türkiye kuvvetiyle, süngüsüyle ve bütün yükümlülüğüyle bunu elde etmiştir. Arta kalan şey, maddeten elde edilmiş olan bu şeyin konferansta, salonda, masada, nerede olursa olsun usulen ve resmen ifadesinden ve onaylanmasından başka bir şey değildir. Bu sonuç er geç, kesinlikle elde edilecektir! Bütün isteklerimiz haktan ibarettir. Bu hak, en doğal ve en açık haklardandır. Hukukumuz bu kadar açık olduktan başka, bu hukuku ne olursa olsun koruma için kudretimiz de vardır, kuvvetimiz de yeterlidir.
dan beri hazırlanmış ve Sevres Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eder bir belgedir. Osmanlı dönemine ait tarihte benzeri görülmemiş bir siyasî zafer eseridir.
da, uluslararası ilişkilerin can alıcı bir unsurudur. Anahtar durumunda böyle önemli bir yer, herhangi maceracı bir saldırganın keyfine ve merhametine bırakılamaz. Türkiye,
muhtemel barış bozucularının, birbirleriyle savaşmak için Boğazlardan geçmesine engel olmaya mecburdur. Türkiye buna asla izin vermeyecektir.
Milletin yüksek karakterine, ordusunun bükülemez pazısına ve uygar insanlığın aldatılamaz sağduyusuna dayanarak ve güvenerek kullanılan zekâ, mantık ve enerjinin, bütün insanlığın gereksinim duyduğu barış ve huzur verici sonuçlar doğurabileceğinin bir kanıtı olan Montrö Konferansı eseri, gerçekten sevinmeye ve sevindirmeye değer bir tarihsel olaydır.