Bir tarihte Eskişehir’i ziyaretinde; yakın köylerde gezinti yaparken, asırlık çınarların gölgesine sığınmış bir köy kahvesi önünde otomobili durdurdu. Salih Bozok'a;
-“ Bu çınarları hatırlıyorum, zaferden sonra bir gün yolum düşmüştü!”
Eski hatıraları bir an tekrar yaşatmak için; araba dan inip, büyük bir tevazuuyla köy kahvesinin harap iskemlesine oturdu.
Biraz sonra kahveci ona, köyünün yegane ikramı olan ayranı temiz bardaklar içinde getirince "Gazi" pek memnun oldu. Yaşlı kahveciye sordu:
- “Adın ne?”
- “Yusuf!”
- “Buralarda geçmiş harbi hatırlar mısın?”
- “Nasıl hatırlamam, paşam?... Maiyetinde çavuştum!”
- “Maiyetimde mi”
-“Bütün kuvvetlerin baş kumandanı değil miydin, paşam!... Hep emrinde savaştık.”
Büyük kurtarıcı zeki köylüyü takdir etmişti.
-“Aferin; Gazi Yusuf Çavuş!” deyince, eski asker el bağladı:
- “Estağfurullah, paşam!... Gazi sizsiniz!”
- “Rütbe başka... Fakat harpten dönmüş iki asker olmamız sıfatıyla ikimiz de "Gazi"yiz!”
Ve tepside duran ayran bardaklarından birini bizzat eliyle çavuşa vermek lütfunu göstererek, ilave etti:
-“ Şerefine Gazi Yusuf Çavuş!”
- “Şerefte daim ol paşam!”
Ağlamaktan ayranı içemeyen kahveciye, o zamanın değerli parası olan bir yüzlük verip gülümsedi:
- “Allahaısmarladık, silah arkadaşım!”
(Atatürk’ün Nükteleri-Fıkraları-Hatıraları) ADD Yayınları