14 Mayıs 2009 Perşembe

BÜYÜK TAARRUZ VE BÜYÜK ZAFERDEN GÖRÜNTÜLER

Topçularımızın 26 Ağustos sabahı Saat:4.30’da açtığı ateşle Büyük Taarruz başladı. İlk hamlede, Yunan Ordusunun elindeki tahkimli mevziler ele geçirildi ve 27 Ağustos’ta AFYON Kenti işgalden kurtarıldı. Yenik düşman, 27 Ağustos gecesi İZMİR’e doğru çekilmek istedi. Fakat, Fahrettin (Altay) Paşa komutasındaki süvarilerimiz düşmanın gerilerine sarkarak, çekilme yollarını kesmişti. 30 Ağustos günü, beş Yunan Tümeni DUMLUPINAR kuzeyinde çepeçevre kuşatılarak imha edildi. Bu çemberden kaçıp kurtulmayı başaran General Trikupis, 2 Eylül günü, UŞAK civarında yakalandı. Süvarilerimiz düşmanın haberleşme imkanlarını ve demiryolu bağlantısını kesmişti. Bu nedenle, Trikupis Hacı Anesti’nin görevden alınarak kendisinin "Küçük Asya Ordusu" Başkomutanlığına atandığını esir düştüğü birliğin komutanından öğrendi.

Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Mareşal rütbesine henüz terfi etmiş bulunan Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa ve Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa 3 Eylül günü UŞAK’ta iken, esir Yunan Generalleri Trikupis ve Diyenis 1’nci Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile 4 ncü Kolordu Komutanı Kemalettin Sami (GÖKÇE) Paşa’nın arasında, Gazi M. Kemal Paşa’nın huzuruna getirildi. ATATÜRK esirlere yer gösterip, kahve ısmarladı ve sonra; "Nasıl oldu, anlatın?" diyerek, düşman tarafında yaşananları sorguladı...

General Trikupis, Büyük Taarruzun başladığı gece AFYON da bir baloda eğlendiklerini; bir ucu KÜTAHYA’da, diğer ucu AFYON’daki Türk Taarruzunun Yunan mevzilerini süratle ezip geçtiğini; sele kapılmış gibi MURAT Dağı eteklerine sürüklendiklerini ve KIZILTAŞ Deresi yamaçlarında kapana kıstırıldıklarını, bütün çıplaklığı ile anlattı.

Bundan sonrasını bizzat General Trikupis’ten dinleyelim:

"Durumu anlamaya, telgraf hatlarımızı kullanmaya ve İZMİR’deki Başkomutanımızla bağlantı kurmaya dahi vakit bulamadık. (30 Ağustos gününe kadar) Toplarımızı az çok kullanarak, geri çekiliyorduk. Fakat, sırtımızı o yamaca (KIZILTAŞ yamaçlarına) dayadıktan sonra, kıpırdamaya dahi mecalimiz kalmadı... Öğleden sonra, topçumuzu da kullanamaz duruma düştük. Ancak tüfeklerimizi kullanabiliyorduk. Bir an geldi ki, tüfeklerimizi dahi ateşleyemeyecek şekilde, bir darlığa sıkıştırıldık... İşte o zaman, süngüleriniz parıldamaya başladı. Arkamız, önümüz, her yanımız süngü. Artık, sonumuz gelmişti. Atımı bile bulamadım. Ormanların içinde, yaya olarak yollara düştüm."

Esir Yunan Generali, bozgunu böylece anlattıktan sonra, Gazi’ye sorar:

"Peki, siz bu savaşı nereden yönetiyordunuz?

ATATÜRK yanıt verir: "İşte, tam o süngülerin parladığı yerden"

Trikupis şaşırır, müthiş bir heyecana kapılır ve saygı ile doğrulur; "Savaş böyle kazanılır" der. "Yoksa, yüzlerce kilometre uzaklıktaki bir yattan, harita üzerinde pergelle ölçüp biçerek, savaş yönetilmez"...

 

 (Mdm. Hanses)