14 Kasım 2012 Çarşamba

SAKARYA’YA



Porsuk Irmağının kuzey kıyısındaki patikada kırk kadar askerden oluşan bir birlik, düzensiz bir şekilde dinlenmekteydi. 

Asker kaçaklarını arayan bir süvari müfrezesi birdenbire tepeden aşağı inerek çevrelerini sardı. Müfreze komutanı, yüzü yaralı bir yüzbaşıydı. Öne çıkıp selam verdi. Yüzbaşının eli tabancasında, çavuşa ve birliğe göz attı. Kaçağa veya bozguncuya benzemiyorlardı.

-"Hangi birliktensiniz?"

-"4. Tümen, 55. Alay, 3. Tabur, 1. Bölükteniz kumandanım."

-“Bölüğün geri kalanı nerde?"

-"Bölükten geri kalan budur."

-"Nereye gidiyorsunuz?"

-"Duyduk ki ordu Sakarya ötesine çekiliyormuş. Biz de oraya gidiyoruz. Alayımızı orada arar buluruz."

Yüzbaşı sevindi. Bunlar silahlarını, şereflerini sonuna kadar korumaya kararlı askerlerdi. Sesi yumuşadı:

-"Şu tepenin ardında, suyu bol bir küçük köy var. Orada dinlenin. Sonra durmadan doğuya yürüyüp Sakarya'yı aşın ama birliğini köye bu haliyle sokma. Halkı üzmeyin anladın mı?"

Çavuş anlamıştı:

-"Evet kumandanım! Köye sanki belimiz kırılmamış gibi gireceğiz. Başüstüne!"

Köyde bütün kapılar kapalı, pencerelerin tahta kepenkleri örtülüydü. Görünürde kimse yoktu.

Elinde domuz fişeği sürülmüş av tüfeği, köy odasının aralık kapısından gelenleri gözleyen Gazi Çavuş, muhtar ile iki yaşlıca köylüye;

- "Korkmayın" dedi, "bunlar çapulcu da değil, asker kaçağı da." 


-"Emin misin?"

-"Bunlar Ezrail'le güreş tutmuş babayiğitler."

Tüfeği bırakıp dışarı koştu:

-"Hoş geldiniz kardeşler! Gazanız mübarek olsun. Hey millet! Su getirin! Sofra açın! Kemal'in askerleri bunlar!"

Kaynak-Şu Çılgın Türkler