İngilizler Arıburnu ve Suvla kesiminden çekilmişler. Çekilen birlikleri Seddülbahir’e çıkaracakları sanılıyor. Komutanlar huzursuz. Bir İngiliz keşif uçağı Gelibolu üzerinde keşif uçuşu yapıyor. Türk topları gürler. Uçak vurulur, döne, döne denize düşer. Batmaz, suyun üzerinde kalır. Pilot ve gözlemci denize atlayıp hayli uzaktaki İngiliz savaş gemilerine doğru yüzmeye başlarlar. Bölge komutanı bilgi edinmek için bu iki İngiliz’in yakalanması amacıyla subayları toplar, gönüllü ister.
Bu sırada İngiliz savaş gemileri, uçağın Türklerin eline geçmemesi için batırmak amacıyla o kesimi yoğun ateş altına almışlardır. İngiliz havacılar ise ateşi durdurmak için çırpınır, çığlıklar atarlar ama puslu havada gemilerden yüzdükleri görülmediği için ateş kesilmez. Beklide görüp de umursamazlar zira Türklerin eline geçmemelidirler.
‘Kendi gemilerinin öldürücü ateşleri altında çırpınan İngilizlere askerimiz acımıştır, düşman da olsalar, onları kurtarmayı bir vicdan görevi olduğunu düşünerek, soyunup denize atlarlar.
İki Türk subayı, İngiliz havacıları kurtarmak için donanmanın ateşi altında bir buçuk kilometre yüzerler. İsabet alan uçak batar, havacılardan biri yorulup boğulduğu ya da vurulduğu için ölür.
İkinci havacıya ulaşır, kurtarıp karaya çıkarırlar. İngiliz havacı iyileşince Ordu Komutanlığı’na teslim edilir. İngiliz, gitmeden önce bölge komutanına minnet ve hayranlıkla şöyle der:
-“Türkler şöyle cesurdur, böyle yüce gönüllüdür diye kitaplarda okumuştum. Fakat bu kadar fedakâr olacaklarını düşünmemiştim.”
(R. Eşref Ünaydın, Çanakkale’de Savaşanlar Dediler ki).