Sakarya Savaşı’nda 15. Skoda Obüs Bataryası Komutanıyım. Mangal Dağı’nın elden çıkacağı anlaşılınca bataryayı kuzeye doğru geri çekmem emredildi. Toparlanıp gün ışırken yola çıktık. Derin bir uçurumun kıyısındaki toprak yoldan geri gidiyoruz. Topları mandalar çekiyor. Geceki yağmurdan dolayı toprak ıslanıp gevşemiş. Topların ağırlığına dayanamayan toprak kaydı, dört topumuzdan sonuncusu, mandalarla birlikte uçuruma tekerlendi, çığlıklar, böğürtüler ve çatırtılarla uçurumun dibindeki derenin içine düştü.
Yamaç dik. Güçlükle aşağı indik. Mandaların yarısı ezilip ölmüş. Sağlar da yaralı. Bunları çözüp toptan ayırdık. Topu buradan kurtarıp yola çıkarmak ve bataryayı yeni mevziiye yetiştirmek gerek. Düşmana top bırakılmaz. O da sancak gibi birliğin namusuna emanettir.
Ama elde ne vinç var, ne çelik halat, ne topu yukarı çekecek düzenek. Topa ve ta tepede kalmış olan yola bakakaldım. Ne yapacaktık? Aczimiz gözlerimi yaşarttı.
Batarya Çavuşum Nuh Çavuş,
-“Üzülme komutanım. Biz evvel Allah ne yapar eder, bu topu yukarı çıkarırız.”
Nuh Çavuş’a güvenirdim ama topu yukarı çıkarmak imkansızdı. Ümitsizce kenara çekildim.
Çavuş gerektiği kadar asker topladı. Yamacı tonlarca ağırlığındaki topla birlikte tırmanacaklar. Yarısı, topun tutulabilecek yerlerinden tutup çekecek; yarısı elleriyle, omzuyla, sırtıyla, göğsüyle koca topu yukarı doğru itecek.
Nuh Çavuş’un komutuyla birlikte askerler ile top, yerçekimi ve dik yamaç arasında, tarifsiz bir boğuşma başladı. Askerlerin kasları kopacak gibi gerildi. Gözlerine kan oturdu. Bütün damarları kabardı. Yüzlerinden ter fışkırıyor, kemikleri çatırdıyor, elleri soyulup parçalanıyor, etleri ezilip çürüyor, bazılarının burnundan kan geliyordu. Güç toplamak için haykırıyor, tekbir getiriyor, ileniyor, uluyor, çırpınıyorlardı.
Topu ancak beş adım ilerletebilmişlerdi. Çavuş acıyla bağırdı:
-“Topu düşmana mı bırakacağız?”
Hep birden feryadı bastılar:
-“Hayır!..”
-“Haydi öyleyse!”
Bütün canıyla çabalayan askerlerden biri ağlamaya başladı. Bu ruh taşkınlığı birçoğuna yayıldı. Topa çılgın gibi sarıldılar, çığlıklar atarak, hırs, isyan ve öfkeyle ağlaya, ağlaya o kocaman topu yamaç yukarı taşıyıp yola çıkardılar.
Hepsinin avuçlarının derisi soyulmuş, ellerinin içi kan içindeydi, dizleri parçalanmıştı.
Ama topu kurtardıkları için yüzleri bir çocuk gülüşüyle parlıyordu. Biri topun üzerine çıkıp sala verdi. Cephane arabalarının yedek mandalarını alıp topa koştuk. Yeni görev yerimize yolladık.